BIST 9.645
DOLAR 32,57
EURO 34,86
ALTIN 2.429,89

Sosyal medyada maske zorunluluğu ne zaman kalkacak?

Dijital dünyanın tam orta yerinde doğanların, içinde neşvü nema ettikleri mekânın özelliklerini taşımamaları tabii ki düşünülemezdi. Fakat insan, yaşıyor olduğu çağın özelliğini taşımaktan ziyade artık kendisini de dijital dünyanın bir öğesine dönüşmeye başladığından beri işler yolunda gitmiyor.

Büyük ve köklü değişimin kapılarını aralayan teknoloji, insana has özelliklerden yalnızca birini fakat tahrip gücü en yüksek olanını taşıyor; "vefasızlık". İnsanın yaşam mücadelesinde öne süregeldiği bahaneler için kestirme bir araç olan teknoloji, baş döndürücü gelişimi ve dur durak bilmeyen yenilikleri ile aslında insana kattığının kat be kat fazlasını geri alıyor.

Çıkış noktası olarak masum ve haklı onlarca argümanı olan, aynı zamanda vazgeçilmezler arasında ilk sıralarda yer bulan cep telefonu ve onun suç ortağı internet de bu araçlardan sadece biri. Araçların amaca dönüşmesi ve internetin herkesçe ulaşılabilir olması, cep telefonlarını gerçek amacından oldukça uzaklaştırarak sosyal ilişkilerimizi yok eden bir silaha dönüştürdü. Bu aşamada her şeyi bildiğini iddia edenler, yeni bir kart açarak "sosyal medya" kavramını uydurdu. Cep telefonu ve internetin mutlu birlikteliğinde insan sürekli çevrimiçi tutulurken; yaratılıştan sosyal olan insan ise çevrimdışı konuma getirildi.

Sosyal medya uygulamaları insanı, ağır aksak olsa dahi gerçek olan sosyal konumundan alaşağı ederek diji-sosyal bir varlığa çevirdi. Beklediğini bulamayan insan sukutuhayale uğrarken ve sosyalleşme kavramı yüzyıllık yalnızlığını yaşarken, sosyal medyada takılan maskeler de yerini iyiden iyiye kalıcılaştırdı.

Sosyalleşme kavramının kökü olan 'sosyal' kelimesinin yanına 'medya' sözcüğü iliştirildiğinden beri kişiye, mensubu olduğu toplumda nasıl davranacağını öğretme görevini de ifa etmede zorlanır oldu. Hal böyle olunca, neredeyse tüm medeniyetlerin süt emdiği kadim coğrafyanın mensupları, toplumsal ilişkilerini ve onun lokomotifi olan ahlakı, olması gerektiği seviyeye yeniden çıkarmak için özüne ve kitabına değil; önüne konanlara bakınca büyük ve yok edici bir hatanın içinde debelenir hale geldi.

Sosyal medyaya insan olarak uzatılan el, bu mecra sahiplerinin sürekli ellerini ovuşturmasından dolayı havada kaldı. Sosyal medya uygulamaları, kârlı olmamasından dolayı insani güncelleştirmeyi bir türlü alamadı. Buna rağmen insan, sosyal medya ile iç içe olmasına karşın onu özümseyecek kadar kendine ihanet edemedi. İnsan, bu itaatkârsızlığının bedelini samimiyet kavramının içinin boşaltılması ile öderken, sosyal medya kendini olduğundan çok daha farklı gösterenlerin doluştuğu bir mekâna dönüştü. Bu mecranın afili reklamcıları, aldatıcı reklamlarının gerçek olmadığını adı gibi bilen arkadaşlarınca takdir görüp, beğenildi. Ortaya çıkan bu durum, olması gereken ile olan arasındaki sert ve aşılamaz duvarı yerle bir etti.

Yıkıntılar içerisindeki insan, yaptığı iyiliğin fotoğrafını paylaşırken, dürüstlük cümleleri üzerine sahte gülüşünü kondururken, kendi ruhunda asla yer bul(a)mamış güzel ahlak mesajları paylaşırken ve Afrika’daki yoksulluk fotoğrafının altında bin bir çeşit sofrasını sunup dünyevileşmiş hayatına rağmen okkalı Cuma mesajları paylaşırken samimi olmadığını da itiraf etmiş oldu. Daha kötüsü, bu paylaşımlar onların asla ve asla sosyal medyadaki gibi olmadıklarını bilen arkadaşları(!) tarafından beğenilip, takdir edildi.

Bu döngü, zamanla kendi davranışlarını meşru kılmak isteyenlerin, yine kendi aralarında oynadığı bir oyuna dönüştü. Sonuç olarak, ne olduğu gibi görünen; ne de göründüğü gibi olan diji-sosyal insanların dünyası bu şekilde dönmeye devam ediyor ve insan her bir tam dönüşte çok şey kaybediyor.