BIST 9.530
DOLAR 32,46
EURO 34,81
ALTIN 2.480,32

Sloganlar, gerçekler ve samimiyet

Bizi ayaklarımıza baktırıp, bize tokat atmak isteyenlerin niyetini anlamak ve gereğini yapmak, aklıselim sahibi her insanın görevidir.

Sloganlar, en etkili "yalan söyleme" araçlarıdır.

İnsanlar üzerinde çok hızlı bir etkiye sahiptir.

Dünyanın en büyük yalanları, en kolay sloganlarla empoze edilir.

Çünkü çekicidir, aksiyon içerir, enerji verir, janjanlıdır, ayartıcıdır.

Hakikat, en kolay sloganlarla örtülür.

Her slogan, bir imaj üretir. Ve her İmaj da bir algı oluşturur.

Oysa imaj da, algı da gerçek değildir. Hakikat, hiç değildir.

Dünyanın en tehlikeli eylemini, kimsenin karşı çıkamayacağı bir “değerle” birleştirdiniz mi; "nur topu" gibi bir sloganınız olur.

"Uyuşturucu kullanma özgürlüğü istiyorum. Uyuşturucuma karışma." sloganı ne kadar "masum" geliyor değil mi?

Kadın, çocuk, yaşlı demeden masum insanları öldürmeye; “Barış ve özgürlük için onurlu mücadelemiz” dediğinizde, insan kendini bir parça Che gibi hissediyor.

Milyonlarca masum insanın öldüğü bir savaşa, “Halkların Özgürleşmesi” adını taktığınızda da, arkasındaki kirli niyetinizi nasıl da çaktırmadan örtmüş oluyorsunuz.

Gelin bir de madalyonun diğer tarafına bakalım.

Bakalım bakalım ama önce şu önyargılarımızı, taraftarlık taassubumuzu bir tarafa bırakalım.

Bırakmam diyenleriniz olursa da onlar için yapacak bir şey yok.

Bir sloganı atan kişinin, o düşünceye inanıp inanmamasının ve samimiyetinin çok net bir ölçüsü vardır.

Bunu anlamanın en kestirme yolu; savunulan düşünceyi, eylemi, o kişinin “kendinde kişiselleştirmektir.”

Biraz daha ileri gidip kişinin kendinde değil de, kendi çocuklarında kişiselleştirirseniz daha gerçekçi bir sonuca ulaşabiliriz.

Ne demek istiyorsun, böyle “sosu” fazla laflarla diyebilirsiniz?

İzah etmeye çalışayım. Bana hak vereceğinizi ümit ediyorum.

Uyuşturucu kullanma özgürlüğü istiyorum. Uyuşturucuma karışma."sloganı atan kaç kişi, kendi çocuğunun uyuşturucu kullanmasını ister.

Dağa çıkan teröristleri savunan kaç kişinin, kendi çocuğu dağdadır.

Sigara içme özgürlüğü isteyen kaç kişi, kendi çocuğunun sigara içmesini ister.

Hadi onu da geçtim; sigara ya da uyuşturucu satan kaç anne baba, çocuğunun bu meretlere bulaşmasını ister.

İnsanlar kendileri hata yapsa da çocuğunun o hatayı yapmasını istemez, öyle değil mi?

Bir kişinin savunduğu düşünceyi, eylemi kendi çocuğu için de isteyip istememesi; o kişinin gerçekte de o düşünceye ve eyleme inanıp inanmadığını yani samimiyetini göstertir.

Size bir öneride bulunan kişiye; samimi olup olmadığını öğrenmek için; “Senin çocuğun olsa bunu yapmasını ister miydin?” diye sorun.

Bir sloganı duyduğunuzda, inanmak için bir daha, peşinden gitmek için ise "bin defa" daha "düşünün..."

Çünkü bizi ayaklarımıza baktırıp, bize tokat atmak isteyenlerin niyetini anlamak ve gereğini yapmak, aklıselim sahibi her insanın görevidir.

TRT’den yüzakı bir çalışma: TRT Akademi

Her kurumun, kalıcı bilimsel çalışmalar, araştırmalar ve yayınlar yapması gerektiğine yürekten inanıyorum.

Hemen hemen her kurumun çıkardığı yayınlar, dergiler var ama daha çok tanıtım bülteni kalitesinde.

Evet, tanıtım da lazım ama ciddi bir kurum, kalıcı bir çalışma yapmıyorsa, bilimsel bir eser, bir araştırma üretmiyorsa, bu kumrun başındaki yöneticilerin, aslında gündelik düşündüğünü, ufkunu ve entelektüel çapını gösterir.

İşte TRT, bu anlamda yüzakı bir çalışmaya imza attı ve “TRT Akademi” adlı hakemli bir dergi yayınladı.

TRT Akademi’nin edütörü Prof. DR Bilal Arık.

Yayın mutfağında; Ekrem Özdemir, Yusuf Tufan Şenoğlu, A. Suat Emre var. 

İlk sayısının konusu; “eğlence endüstrisi.”

Dergide, eğlencenin endüstri ile ilişkisini güncel örneklerden hareketle inceleyen doyurucu makalelerin yanında, Ahmet İnam, Alev Alatlı, Levent Erden, Gündüz Vassaf ve Gökhan Akçura ile yapılmış nefis söyleşiler yer alıyor.

Ayrıca, kitap eleştirileri bölümünde de bu konularda çıkan kitapların analizleri bulunuyor. TRT Genel Müdürü Şenol Göka’yı böyle kalıcı bir çalışamaya kapı açtığı için tebrik ediyorum.

Çünkü biliyorum ki, bir kurumda böyle çalışmaların önemini ve değerini bilecek çapta bir yönetici yoksa bırakın yayın yapmayı, o kuruma kitap dahi alamazsınız.

Bu tür kalıcı bilimsel çalışmaların, araştırmaların, başta RTÜK, Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Geçlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı kurumların da yapması gerektiğine inanıyorum.

Kalıcı çalışmalar, yayınlar, araştırmalar yapmıyorsanız, kurumların yönetiminde, gündelik işler yöneticisi kalitesinde gelip gitmiş biri olarak, kurumsal çöp tenekesine atılmaya mahkûm olursunuz…

O kadar.