BIST 9.645
DOLAR 32,59
EURO 34,80
ALTIN 2.421,40

Sezai Karakoç mektup yazdı...

Ümmet olarak biz böyle olduğumuz sürece bize semer vuracaklar çok daha fazla olacaktır.

Yıllardır adeta “Demokles’in Kılıcı” misali ülkemizin üzerinde sallandırılan sözde Ermeni soykırımı iddiası en sonunda milletimizin boynuna indirildi. Her yıl “söyledi”, “söyleyecek” tartışmalarına merdiven dahi çıkamayan yaşlı ABD Başkanı Joe Biden son verdi ve en sonunda ağızlarında yıllardır ıslattıkları baklayı çıkardılar.

Bu yazıda elbette ki “soykırım” iddiasının doğru olup olmadığını tartışacak, bu iddianın asılsız olduğuna dair argümanlar ileri sürecek değilim. Değilim çünkü bu konu adeta bir “deli saçması” niteliğinde. Böyle bir saçmalığın aptallığını dile getirmek için ayıracağım enerjiye yazık. Ayrıca bu alanda uzmanda değilim.

Benim burada asıl dile getirmek istediğim konu başka. Ki bu konuyu üstat Sezai Karakoç geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı mektubunda dile getirdi.

Benim dile getirmek istediğim soru şu: “Nasıl oluyor da bu saçmalığı dile getirecek cesareti bulabiliyorlar?”

Öyle ya, karşılarına alacakları kesim aslında sadece Türkiye değil.

Başta Türk dünyası olmak üzere Müslüman ümmeti karşılarına almak demektir bu iddia. Değil mi?

İki milyar insanı, yani dünyada yaşayan her üç kişiden birini, nasıl olup da karşılarına alma cesaretini alabiliyorlar?

Cevap üstat Sezai Karakoç’tan: “Soykırımını ta atalarından itibaren icat edip uygulayan, Kızılderilileri yok edip topraklarına yerleşen, tarihte milyonlarca insanı öldüren, öldürten, Roma zulümlerini icra edenler, Birinci Dünya Savaşı’nda her türlü soykırıma uğramış biz Müslümanları yüz yıl sonra halâ soykırımı yapmakla suçluyorlar. Bu cesareti Müslümanların dağınıklığından alıyorlar.”

 “Bu cesareti Müslümanların dağınıklığından alıyorlar.” Evet, anahtar cümle bu…

Onlara bu cesareti veren Müslümanların dağınıklığı.

Bir araya gelip iri ve diri olamamaları.

Birbirine sahip çıkmamaları.

Seslerini birleştirip gür bir şekilde haykıramamaları.

Birbirine destek olmamaları. Bırakın destek olmayı tam tersine köstek olmaları…

Nitekim ABD’nin sözde soykırım açıklamasından sonra Müslüman dünyasından maalesef dişe dokunur bir çıkış, sesini yükseltme, ülkemiz ve milletimizin yanında yer alma olmadı maalesef. Belki tam tersi içten içe sevinenler bile olmuştur.

Ümmet olarak biz böyle olduğumuz sürece bize semer vuracaklar çok daha fazla olacaktır.

Sanmayın ki bu yapılanlar sadece Türkiye’ye karşı.

İsrail’in devlet olarak kuruluş aşamasında da bu durumla karşı karşıya kalmadık mı? İsrail devlet başkanı Filistin’e yönelik ilk saldırı sonrası sabaha kadar uyumadığını, Türkiye’den ve İslam coğrafyasından gelecek tepki seslerini tedirgin ve merak içerisinde uyumadan beklediğini, sabah olunca kimseden ses çıkmadığını görünce işgal girişimlerine gönül rahatlığıyla devam ettiğini söylemedi mi?

Bugün ülkemize böyle davrananlar, ümmetin sessizliğinden cesaretle yarın çok daha farklı davranışlara yöneleceklerdir.

Ve emin olun ki bu çıkışlar sırasıyla bütün İslam coğrafyasını yakmaya, yok etmeye devam edecektir. Bugün bize yapılanların yarın kat be kat fazlası diğer Müslüman coğrafya hakkında da yapılacaktır.

Biz böyle dağınık olduğumuz sürece ne Kudüs ne Filistin ne Doğu Türkistan ne Arakan ne Sudan’da yaşanan kan ve gözyaşı dinmeyecektir.

Biz böyle dağınık olduğumuz sürece ümmet zillet içinde zillet yaşamaya mahkûm olacaktır.

Rabbimden niyazım odur ki; içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan günleri ve önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz Kadir Gecesi hürmetine ümmetin dağınıklığına son versin.

Ayrılık ve gayrılık deryasında yüzen iki milyarlık Müslüman ümmetine akıl fikir versin de Müslümanlar bir olsun, iri olsun, diri olsun…