BIST 9.671
DOLAR 32,59
EURO 34,85
ALTIN 2.495,27

Sen neymişsin be İstanbul Sözleşmesi…

Şimdilerde sözleşmenin içeriğinden çok kim kime ne dediği, hangi hakaretleri kullandığı merak edilir oldu.

Bugüne kadar İstanbul Sözleşmesi hakkında hep aile ve toplumu ifsat ettiği, gayrı meşru ilişkilere zemin hazırladığı yönünde söylemlerde bulunduk. Madde madde tehlikenin boyutunu izah etmeye çalıştık. Aile elden gidiyor diye uyarılarda bulunduk.

Meğerse sözleşmenin zararları sadece bununla sınırlı değilmiş.

İstanbul Sözleşmesi adeta halkın kucağına bırakılmış bir nükleer bomba gibi ne var ne yoksa yok edecek bir etkiye sahipmiş.

Son günlerde İstanbul Sözleşmesi üzerinden yapılan tartışmalarda en galiz kelimeler havada uçuşuyor.

Birbirini olmadık lafızlarla suçlayanlar mı ararsınız, yoksa geri dönülmez şekilde yaftalayanlar mı ararsınız, hepsi de bir potanın altına toplanmış birbirini itham etmekle meşguller.

İstanbul sözleşmesini ziyadesiyle eleştiren ve tehlike boyutunu her fırsatta hatırlatmaya çalışan bir yazar tarafından fitil ateşlenmiş gibi oldu adeta. İstanbul Sözleşmesi’ne başından beri eleştiri ve uyarı mahiyetinde tavır belirleyen yaza haklı olarak sözleşmeye karşı ateş püskürdüğünü göstermek istedi.

Lakin yazar bu sözleşmeyi savunanları çok farklı bir söylemle itham edince adeta ipler koptu. Yazısında "AK Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum ‘Yeşil Sermaye’ de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim “Yeşil sermaye” davasına sadakat gösterip seslerini yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda zinciri, finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne bekliyorsunuz!" sözlerine yer veren yazara KADEM başta olmak üzere Ak Parti kadın teşkilatından cevap geldi.

Yazarın üslubuna yönelik bir çıkış reaksiyonu olması gerekirken bununla yetinmeyip İstanbul Sözleşmesine de sahip çıkmaya başladılar.

Kanaatimce bu çıkış birilerinin ekmeğine yağ sürmüş oldu.

Yazar hakkında suç duyurusunda bulunarak reaksiyon gösterenler toplumun ve ailenin ifsadı noktasında on yıllar boyu ötekileştirdikleri ve eleştirdikleri güruhun rengine büründüler.

Hal böyle olunca sosyal medya da güçlü olan hesap sahipleri otomatik olarak köpürmeye ve “dava elden gidiyor” diye feveran etmeye başladılar. Benim de düşüncem bu yöndedir. Dava şuuru hak getire!

Siyasi ve edebi atışmanın ve fikir beyan etmenin mecrası haline dönüşen twitter üzerinden hakaretler ve tehditler aldı başını gidiyor.

Twitter aleminde birbirlerine girenlerden sonra İstanbul Sözleşmesi üzerinde yapılan tartışmalar mecrasından çıkarak adeta bir hakaretleşme ve suçlama yarışına döndü.

Şimdilerde sözleşmenin içeriğinden çok kim kime ne dediği, hangi hakaretleri kullandığı merak edilir oldu.

Twitter mecrasında İstanbul Sözleşmesini kontrolden çıkarak eleştirenlere karşın bu sefer de CHP kadın kolları tarafından tepkiler oluştu.

CHP Kadın Kolları Başkanı hedef gösterilen İstanbul Sözleşmesi ile ilgili, “Erkekler, İstanbul Sözleşmesi’nden rahatsız değil; eşine, sevgilisine ya da hiç tanımadığı bir kadına şiddet uygulayan, katleden, tacizci, tecavüzcü erkekler rahatsız” dedi.

Çok ilginçtir, nerdeyse ilk defa bir mesele üzerinde Ak Parti ve CHP kadın kolları aracılığıyla ittifak etmiş durumdalar. Bu bile İstanbul Sözleşmesinin tehlike boyutunu görmeye yeter de artar bile.

Bakalım bir sonraki suçlama, hakaret ifadeleri nereden gelecek, merakla bekliyoruz.

Biz İstanbul Sözleşmesinin aile kurumu üzerindeki ifsat edici yönlerini dile getirmeye çalışırken işini sinsi sinsi gören sözleşme toplumu birbirine düşürmeye başladı.

Yakında toplum “İstanbul Sözleşmesi Taraftarları” ve “İstanbul Sözleşmesi Karşıtları” olarak iki gruba ayrılıp birbirine taşlı sopalı saldırırsa hiç şaşmayacağım.

Ey İstanbul Sözleşmesi! Sen nelere kadirmişsin.

Bir toplumu böylesine birbirine düşürmek herkese nasip olmaz. Bakalım daha ne marifetlerini göreceğiz…