Özgürlüğe Kaçış ve insanlığın son kalesi
Özgürlüğe Kaçış belgesel filminin galasında yaşananlar, Türk milletinin büyüklüğünü, vicdanını ve insanlığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Yer: Kilis...
Bir halı tezgahının başında oturmuş
hüznünüözlemini ilmek ilmek dokuyordu
Suriyeli küçük Rua...
"Çok özledim" diyordu; iç savaş nedeniyle
terketmek zorunda kaldığı evini, akrabalarını, oyun oynadığı
sokakları, ülkesini...
Ve gözyaşları küçücük yüreğinin kaldıramadığı, belki çocuk
dimağının anlayamadığı kanlı iç savaşın getirdiği gurbete
karışıyordu.
Hıçkırarak döküldü dudaklarından:
"Kızkardeşimi, amcalarımı çok özlüyorum. Suriye'yi
çok özlüyorum. Hala yeğenimi göremedim. Sadece adını biliyorum.
Yeğenimin adı Şadi" ...
Özgürlüğe Kaçış belgeselindeki bu sahneleri
izlerken salondakilerin gözyaşları, biraz sonra olacaklardan
habersizce Rua'nın gözyaşlarına karıştı.
Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Türk Kızılayı'nın
destekleriyle hazırlanan "Özgürlüğe Kaçış"belgesel
filminin gala gösterimindeydik.
Belgesel Ali Saho isimli bir mültecinin ve Ege'nin
sularında yitirdiği ailesinin hikayesiyle birlikte aslında 6 milyon
Suriyeli mültecinin yaşadıklarından bir kesit sunuyordu.
Gerçekler buz gibi çarparken yüzümüze, Rua'nın hikayesi
yüreğimizi yeniden yangın yerine çevirdi.
Belgesel gösteriminin ardından Sayın Emine Erdoğan, kısa ama
dokunaklı bir konuşma yaptı.
Konuşmada Rua'ya hitap ederek, "Vatan sadece doğulan yer
değildir. İnsanların kardeş olduğu, sevginin, merhametin
paylaşıldığı her yer vatandır. Zaten hepimiz dünyada bir gurbetçi
değil miyiz? Özlediğin kardeşin, amcan,
sadece adını bildiğin yeğenin Şadi ile kavuşmak belki de hiç
ummadığın kadar yakınındadır. Vatanına döneceğin güne kadar bizim
emanetimizsin”dediği anda Rua'yı bir sürprizin beklediğini
anladık.
Rua’nın babası, Emine Erdoğan’a konuşmasının ardından
mozaiklerle yaptığı portresini hediye etti. Emine Erdoğan bu
hediyeyi kabul ederken "benim de size bir hediyem
var" dedi.
Evet, Hanımefendi küçük Rua'nın amcasını,
yengesini ve ismini bilip hiç görmediği yeğenini Türkiye'ye
getirmişti. Salondaki bu buluşma anı hem onları, hem
bizleri yeniden gözyaşlarına boğdu.
Rua'nın babasının bu buluşmanın ardından Hanımefendi'ye hitaben
söylediği sözler çok anlamlıydı.
"Benim Suriye'de bir annem var ama artık Türkiye'de de bir
annem var"
Bu sözler, sadece küçük kızının özleminin bir nebze de olsa
dindiğini gören bir babanın sözleri değil. Bu, Türkiye'nin tüm
dünyaya verdiği insanlık ve kardeşlik dersinin en net
ifadesidir.
Çocuğu kucağında sınırdan içeri koşarken, ona çelme takan Sırp
kadın gazetecinin,
Suriyeli mültecileri almamak için takla üstüne takla atan ülkelerin
iki yüzlülüğünü düşündükçe, Türkiye'ye sığınan mültecileri
dinledikçe ve savaşın en acımasız haliyle yüzleşince bir kez daha
şunu anlıyor ki insan;
Vicdan, merhamet ve insanlığın dünyadaki son kalesi
Türkiye. Ve gerçekten isminin hakkını veren bir Anadolu
var.
Belgeselde Türk Kızılayı'nın ve İHH'nın Suriyeli mülteciler için
oluşturduğu devasa çadır ve konteyner kentleri izlerken, bu
milletin bir ferdi olmaktan bir kez daha gurur duydum.