BIST 8.990
DOLAR 32,33
EURO 35,08
ALTIN 2.299,18

Müslümanların öğretemediğini Korona öğretti

Bizim öğretemediğimizi bir virüsün öğretmesine sevinmek mi lazım yoksa üzülmek mi lazım bilemedim...

İslam dininin müntesipleri olarak yüzyıllardır Batılılara dinimizin en temel esaslarından birisi olan temizliği anlatmaya çalışıyoruz. Lakin bütün gayretlerimize rağmen bir türlü başarılı olamadığımız konuda Korona virüsü adeta bütün dünyaya temizlik dersi veriyor.

Korona, bütün dünyada temizlik ve hijyen ürünleri satışını öylesine artırdı ki marketlerde temizlik ürünü bulabilmek adeta imkânsız hale geldi.

Başta ülkemiz olmak üzere bütün dünyadaki sağlık kuruluşları Korona’dan korunmanın en önemli ilkesinin temizlik olduğuna vurgu yapıyorlar.

Ellerin, yüzün, ağız, burun ve başın sürekli olarak temiz tutulması noktasında uyarı üzerine uyarı yapılıyor.

Virüsten korunmak isteyen insanlarda sağlık kuruluşlarının bu uyarılarına harfiyen riayet ediyorlar.

Oysa ki aynı kurallar yüzyıllardır hatta bin yıldır İslam dini tarafından bütün insanlığa tavsiye edilen uygulamalardı.

Hatta Korona’ya karşı yapılması istenenlere bakınca adeta abdest almaktan farkı yok.

Bir zamanlar insanların küçümseyerek baktığı İslam’ın en temel temizlik kurallarını şimdi bütün dünya uygulamak zorunda kaldı.

Oysa İslam dinine müntesip olmayan insanlar bu temizlik kurallarını bir virüsten değil Müslümanlardan öğrenmeliydiler.

Bizim öğretemediğimizi bir virüsün öğretmesine sevinmek mi lazım yoksa üzülmek mi lazım bilemedim.

Bugün İslam’ın en temel kuralı olan temizliği hayatlarına geçirmeye çalışan Batılılar 15. yüzyıldan itibaren, geçmiş asırlara göre daha pis ve pasaklı olmuşlar, bu hâl onlarda 19. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir.

Yaklaşık 400 yıl süren Avrupa’nın bu pislik dönemi meşhurdur.

Bu dönemde halka açık banyolar kapatıldığı gibi, evlerde temizliğe ayrılan bölümler de başka işlerde kullanılmaya başlanmıştır. Yıkanma bütünüyle unutulup gitmiş, yemekten önce el yıkama âdeti bile, ortadan kalkmıştır. Yıkanma unutuldukça pislik artmış, pislik arttıkça da kötü kokular çoğalmış; bütün bunlara çare olarak da Avrupalı, yıkanıp temizlenmeyi düşünme yerine, güzel kokular ve parfüm imali yoluna gitmiştir.

Pislik zamanla öylesine fecî bir hâl almıştı ki, büyük ölçüde çocuk ölümleri oluyor; sık sık çıkan salgınlar binlerce insanı birden imha ediyordu. Meselâ 1501 yılında Fransa’nın Bordeux şehrinde çıkan bir kolera salgınında 17 bin kişi ölmüştü. Ve bu rakam, şehrin nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil ediyordu.

17. yüzyılda Paris gibi büyük şehirlerde su, son derece az bulunur bir nesne olmuştu. Şehrin nüfusu gittikçe artıyor, fakat kullanılan su miktarı çoğalmıyordu. Bütün şehirde 40 çeşme, bir o kadar da kuyu vardı. Kullanımı zarurî olan su, sokaklardaki sakalardan sağlanır veya çeşmelerde uzayan kuyruğa girilerek temin edilirdi.

Halk temizlik anlayışından öylesine uzaklaşmış idi ki, evler bir yana, sarayların bile tuvaleti yoktu.

Halkın toplu olarak bulunduğu tiyatrolarda dahi, tuvalet mevcut değildi. Herkes ihtiyacını kapı arkalarına, merdiven diplerine giderirdi.

İçimizdeki Batılıların hayran oldukları Avrupa!

Dünya, bir gün gelecek başa çıkmakta zorlandığı salgın hastalıklardan kurtulabilmek için İslam’ın temel uygulamalarını hayatlarında yaşamak zorunda kalacak.

Bunu gören düşünür Bernard Shaw bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Bir gün gelecek doktorlar hastalarına iyileşmeleri için reçetelerine Müslümanların kıldığı namaz ve tuttuğu orucu yazacak.”

Bugün de ülkemizde ekranlarda uzmanların tavsiye ettiği en önemli ayrıntı bu oluyor; “günde en az 4-5 defa ellerinizi, kollarınızı dirseklere kadar yıkayın!”

Peygamber Efendimizin abdest için buyurduğu şekilde; “Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” 

Başka söze hacet var mı?

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser