BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,94
ALTIN 2.439,91

Müeyyed Kul Erdoğan!

Bu durum Çar’ın, Lenin’in yeni bir çığır açması ya da Hitler vari dikta karizması değil insan merkezli, ümmet sevdalı bir liderin karizma ötesi çıkarsız sevdası.

Müeyyed; teyit edilmiş, kuvvetlendirilmiş, doğrulanmış, yardım gören manasındadır.

Erdoğan’ı bazıları diktatör ya da halife olmaya çalışmakla suçluyorlar.

Öncelikle şunu belirtelim ki bu safi bir akıl tutulmasının tezahürüdür.

Ama biz yine de aklı tutulan arkadaşlara açıklama yaparak yardımcı olmaya çalışalım.

Hilafet din işlerindeki riyasetin devlet yönetimi tarafından semavi bir bağlılıkla siyasete bağlanması olarak görülebilir.

Erdoğan Halife değil lakin ümmet çapında basit, güncel ve son dönemlerde Türkiyeye damgasını vuran siyasetler ürettiği aşikar.

İç ve Dış Politikada ne olduğu belirsiz tutumlar sergilemek yerine makro planda büyük devlet adamı olarak girişimlerde bulunması, siyaset üretmesi ve bunda da ümmeti esas alması Erdoğan’ın bir bakıma hilafet üstü yeni bir yönetim modelini işlediğini söyleyebiliriz.

Erdoğan’ın yeni tarz siyasetinde bir çok dinamik söz konusu.

Bu dinamiklerin bir den çok parametreleri var;

Savaşçı bir karaktere sahip değil ama aynı zamanda savaşta da çözüme yatkın yönetim istidadı.

Taassup sahibi değil ama aynı zamanda son derece ilkeli.

Tarafsızlık gibi sınırları belirgin olmayan bir siyasetin dışında ama aynı zamanda sonuna kadar taraf.

Bütün bunların devamında ümmet ve millet nezdinde Erdoğan’ı öne çıkaran saikler nelerdir?

Öyle zannediyorum ki hepimizin aklına ilk gelen özelliği samimiyet.

Samimiyeti hem düşmanlarını dize getiren hem de milleti nezdinde içtenlikle karşılanabilmesine yardımcı oluyor.

Danışan olması, istişare edebiliyor olması.

200-300 yıl sonra bile Osmanlı Padişahlarından daha fazla konuşulacağı kesin.

Daha fazla yazılacağı kesin.

Yeni dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı bir dönemde bizler tarih yaşıyoruz.

Yazılacak olan tarihin tanıklarıyız.

Bu durum Erdoğan’a ve ülkemize nasip oluyor.

Bu durum Çarın, Leninin yeni bir çığır açması ya da Hitler vari dikta karizması değil insan merkezli, ümmet sevdalı bir liderin karizma ötesi çıkarsız sevdası.

Erdoğan’ın samimiyet perspektifinde insan merkezli siyaset güdüyor olması bütün dünya tarafından artık okunabiliyor.

Uzun yıllardır siyasi stratejisini samimiyetle birlikte insan merkezli ve ümmet merkezli olarak ifa ediyor.

Dünya bugüne kadar ulus devlet argümanlarını insan merkezli yapmadı ve hüsranla sonuçlanmak üzere olan stratejilerini Erdoğana bakarak yeniden belirlemeye çalışıyorlar.

Erdoğan, insan merkezli ama sadece kendi ulusunun insanı merkezinde değil bütün ulusların maslahatını güden bir siyaset yapıyor.

Belirsiz bir şekilde 20. yüzyılda cetvel ile çizilen sınırları ortadan kaldırmaya çalışan ama bunu lafzen veya fiili olarak değil bir üst zihniyetle, sınır tanımamazlıkla, insan merkezli siyaset ile yaparak kaldırmaya çalışıyor.

Erdoğan siyasetinde sadece İslam Ulusları da yok.

Latin Amerika da adaletsizlik ve eşitsizlikle yaşayan halk yığınları da Erdoğanın gündeminde.

Birleşmiş milletler toplantısında dünya 5’ten büyüktür diyerek Madagaskar’ı da, Mozambik ‘ide, Uganda’yı da, vs. gündemde tutan bir siyaset yapmadı mı?  

Yani ulus merkezli değil insan merkezli siyaset yapmaya çalışan bir liderden bahsediyoruz.

Bütün bunların devamında “Müeyyed kulu” nereye yerleştiriyoruz?

Teyit edilmiş, kuvvetlendirilmiş, seçilmiş kul olarak merkezde Erdoğan’ı tutmamın sebebi müşahhas yaşanmışlıklardır.

Mucizelerden bahsetmiyorum, yaşanabilir durumlara karşın tavır ve davranışına istinaden Erdoğan’ın bütün olumsuzluklara rağmen insan merkezli siyaset yapıyor olmasını ve başarılarını dile getiriyorum.

Samimiyeti ile insan merkezli yönetim şeklini düşündüğümüzde çıkar siyasetinin çok üstünde bir makama oturuyor.

Bu da İlahi nazara mazhar olmasının yollarını açıyor.

Sınandığı bütün zorluklara rağmen milletinden ve ümmetten ayrı kalmaksızın iç içe nefes alıyor olması İnd-i ilahide nazarların merkezine oturtuyor.

Bu merkeze oturanda tabii ki müeyyed kul olmuş oluyor.