BIST 9.717
DOLAR 32,47
EURO 34,92
ALTIN 2.436,02

Modern zamanlarda, perspektifi muhafaza edebilmek

Mutluluk hemen her canlıya, hatta eşyaya dahi yakışabilir, ama mutsuzluk en çok insana yakışmıyor. İsmet Özel; “Modern zamanlar, insanların değil, kalabalıkların mutluluğunu düşünür.” der. İnsanları gözlemleme fırsatı bulabilirseniz, bu büyük cümlenin yaşadığımız zamanla ne kadar örtüştüğüne de şahitlik edebilirsiniz. Mutluluğun bireylerden kalabalıklara doğru hızla yol alışının altındaki temel neden ise insanın ne kadar homo economicus (ekonomik insan) oluşuyla ve modern zamanları ne kadar yaşadığıyla oldukça ilintili.

Yakın geçmişe bakıldığında, modern zamanların yaşanabilmesi için insanın ciddi bir dönüşüm geçirmesi gerektiğinin izleri ve bu yöndeki çabalar göze çarpar. Çünkü maddeleşen, nesneye indirgenen insan, üreten bir makineye dönüşmektedir. Bu dönüşümü deneyimleyen insan, zamanla problemler yaşamaya başlar; çünkü tasarlanan sistem çerçeve olarak insanın yaratılış mizacına uygun değildir. Charles Chaplin’in  “Modern Zamanlar” filmi de modernizm’in hızla yükselmesi sonucu insanın yaşadığı problemlere dikkat çeker, ancak bunun iyi niyetli bir yaklaşım olmadığı zamanla ortaya çıkar. Dönüşüm geçiren insanın yaşadığı problemlerin çözülmek istenmesindeki amaç, makineleşme ile modern insana dönüştürülecek insanın, bu idealden alıkoyacak engellere karşı daha dirayetli hale getirilmek istenmesidir. Çabalarda hep bu yönde olur. İnsanın, makineye rahatlıkla dönüşebileceğini fark edenlerin ufku (!) olabildiğince açılır, ancak Batı toplumunu sömürüp, onu bir makineye dönüştürme fikri modern ve ekonomik gelmez. Gözler bir anda Doğu’ya ve onun maddi-manevi zenginliklerine çevrilir.

Doğu’dan kasıtla “dünyanın neresinden baktığımızın ne önemi var?” itirazları yükselebilir. Oysaki ekonomik insanın inanç noktasında da birçok kayıpları olduğunu biliyoruz. İnanca sahip olmayanların merhamet, paylaşmak, adalet gibi İlahi buyrukların gereğini fîsebîlillah yerine getirmesini bekleyemeyiz. Bu nedenle açlıktan ölen insanları görmek istediğimizde başımızı hep Doğu’ya çevirmemiz gerekir. Olaylara, sorunlara ve çatışmalara, kısaca insanı mutsuz eden neye bakarsak bakalım bu mutsuzluğun ardında tek bir neden görüyoruz; bakışımız ne kadar ekonomikleşirse, merhametten de onun bereketi olan mutluluktan da bir o kadar uzaklaşıyoruz. ‘Uzaklaşma’ ise mutluluğun yanında/yakınında değil, mutsuzluğun bitişiğinde daha anlamlı.

Kavramları anlamlı olduğu yerde bırakıp, bakmak ve görmek arasındaki ince perdeyi aralayabilirsek; dünyanın hemen her yerinde ekonomik bakış açısının ve modern insanın bıraktığı derin izleri görebiliriz. Zulmün, haksızlığın, insan onuruna yakışmayan birçok olaya şahit olmanın simalarda açtığı tahribatı; bükülmüş dudakları, korku dolu bakışları ile çocukların yüzlerinde ve kendini aslanın önüne atmaya hazır anne ceylanların yüreklerinde görebilmemiz ancak bu şekilde mümkün.

Teşhisini yaptığımız trajik durumun bizim coğrafyamızda yaşanmasının nedeni, meselelere kendi medeniyet perspektifimiz ile değil, Batı’nın perspektifi ile bakma hevesimizden kaynaklanıyor. Bu sebeple ‘ciddi bir perspektif sorunu ile karşı karşıyayız’ gibi ağır bir sonuç cümlesinin muhatabı oluyoruz ve yine bu sebeple odak noktamızda sürekli savrulmalar yaşıyoruz.

Dünyevi meselelere bakarken odak noktasına O’ndan (CC) başka her hangi bir varlık yerleştirilince, sömürü yalnızca ülke kaynakları ile sınırlı kalmıyor. Bununla beraber bir insanın yaşayabileceği tüm hasletler de sömürülüyor: Mescidi Aksa’da sokak kedisi ile ekmeğini paylaşan Filistinli çocuğun merhameti, Sincan Uygur Özerk Bölgesinde annesi çalışma kamplarına(!) götürülen çocuğun özlemi, Afrika’da açlıktan ölen çocuğun babasının ‘hesap soracağım’ haykırışı veya Yemen’de anlatmaya dil’in varmadıkları… Hepsi insanı derinden sarsan bir lisan-ı hal ile modern insanı da modern zamanı da reddediyor ve dünyanın gözlerinin içine bakarak; “Ey İnsan, bu gidiş nereye?” * diyor. Sorulan sualin asli muhatabıyız, duymazdan gelemeyiz. Çünkü duruyor olduğumuz yer ile durmamız gereken yer arasında büyük fark var.

*Tekvîr Suresi 26. Ayet Tefsiri