BIST 9.080
DOLAR 32,46
EURO 35,09
ALTIN 2.324,05

Kürt halkının taleplerini yazdım

Kürt halkının talepleri şunlardır:

1- Kürt bölgelerinde Kürtçenin resmi dil ilan edilmesi.

2- Eğitimin Kürtçe yapılması.

3- Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçeyi iyi bilenlerden seçilmeleri.

4- Devletin dini İslam olması hasebiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi.

5- Vergilerin, eskiden olduğu şekliyle alınması, ancak bunların Kürt bölgelerindeki yolların onarımı ve okulların açılması için kullanılması.

***

Yukarıda sıralanan maddeler, “Barış sürecinde pazarlık konusu edilen şartlar mı?” diye düşünebilirsiniz.

Fakat değil.

Bu maddeler, tam 106 yıl önce Kürt aşiret liderlerinin Osmanlı yönetimine gönderdiği bir telgrafta yazılanlardır…

***

Bugün sizi çözüm sürecinin kalbinden alıp, tarihin saklı odalarına götüreceğim.

Ve yaşadığımız sürece, bir de oradan bakmanızı isteyeceğim.

Kürt siyasal hareketinin en önemli isimlerinden biri olan dönemin Barzani aşireti lideri Şeyh Abdusselam Barzani, 1907 senesinde Kadiri Tekesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkani’nin evinde önemli bir toplantı gerçekleştirdi.

Toplantıda Osmanlı yönetiminden bazı hakların talep edilmesinin gerekliliğinden ve bu süreçte “Aşiret, medrese ve  Kürt aydınlarının” ortak hareket edeceğinden bahsetti.

Toplantı bitiminde ise katılan birçok aşiret lideri bu istekleri uygun görmedi ve reddettiler.

Hal böyle olunca da;

Abdusselam Barzani, taleplerini birkaç Kürt önderine teyit ettirdikten sonra kendi adına Babıali’ye  göndermek zorunda kaldı.

İstekler, İstanbul’a ulaştı.

Babıali telgrafı alınca endişeye kapıldı ve bunu devlete karşı bir isyan işareti olarak değerlendirerek Barzani aşireti üzerine askeri bir birlik gönderdi.

Askeri müdahale sonunda ise, Barzani aşireti Osmanlı ordusuna dayanamayarak bulundukları yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldı.

***

Hikâye çok tanıdık geliyor değil mi?

İstekler, reaksiyonlar…

Sanki başrolleri ve olayın geçtiği zaman dilimi değişse de, konusu hiç değişmeyen Yeşilçam filmleri gibi.

1907’deki bu olaydan sonra,

Kürtler kimi zaman İran – Irak, kimi zaman İngiliz - Rusya ve Türk hükümetlerine karşı birkaç kez dağlara çıkmayı ve defalarca çatışmayı denediler.

Farklı zamanlarda değişik aktörlerle ittifak yada düşmanlık ettiler.

***

Yani ez cümle,

Bizim ülkemizde 30 yıldır sürüyor dediğimiz ve şuan barış sürecini yaşadığımız Kürt meselesi, aslında Ortadoğu coğrafyasındaki Kürt meselesinin Türkiye ayağıdır.

İşte yaşanan barış sürecini de geçmişteki diğer girişimlerden ayıran en önemli faktör,

Türkiye’nin ilk defa bu genel resmi görerek hareket ediyor olmasıdır.

Türkiye, bir yandan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimiyle irtibat halindeyken,

diğer yandan Suriye meselesine müdahil olarak o bölgedeki Kürt siyasal hareketini kontrol etmeye çalışıyor.

Bir yandan Irak hükümetiyle didişirken, diğer yandan ABD, Avrupa ve İsrail başta olmak üzere bölge ülkeleriyle süreci doğru götürecek bir strateji gütmeye çalışıyor.

Yani Türkiye, aslında bu politikasıyla sadece kendi iç ülkesindeki değil,

asıl Ortadoğu coğrafyasında 100 yılı aşkın süredir var olan Kürt sorunu gerçeğini kabul etmiş oluyor.

Not: ( Yazıyı yazmamda hem kaynak önererek hem de kendi çalışmalarını benimle paylaşarak  büyük katkı sunan değerli aktivist ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi doktora öğrencisi sevgili Gözde Dizdar'a teşekkürlerimi sunarım.)