BIST 9.695
DOLAR 32,52
EURO 34,83
ALTIN 2.426,06

Kimsenin Üstüne Basmadan..!

Şahsi hatalarına karşı savcı, karşısındakinin hatalarına karşı ise avukat timsali duruş sergileyebilen insana kâmil insan denir.

“Rükû” ile “Kıyam” kavramlarını bilmeyenimiz yoktur. Bu iki kavram da İslam’ın emirlerinden olan namazın rükünleri arasındadır.

Lügat manası açısından baktığımızda ise; Rükû: öne doğru eğilme, Kıyam: ayakta dik durma olarak karşımıza çıkıyor.

Bu iki kavramın bize ne anlattığını sona bırakalım.

Olgun insan “ben” değil “biz” eksenli yaşamını idame ettirendir.

Binaenaleyh “ben” egoizmi ve bencilliği temsil eder.

Şahsi hatalarına karşı savcı, karşısındakinin hatalarına karşı ise avukat timsali duruş sergileyebilen insana kâmil insan denir.

Allah Kur’an-ı Kerim’de ayan beyan bir şekilde insanı bize şu şekilde gösterir; 

“İnsan Allah’ın seçtiği en üstün yaratıktır. 

İnsan, bütün kusurlarına rağmen Allah’ın yeryüzündeki halifesi kılınmıştır”

Yani net olarak anlaşılması gereken şey insanın değerli bir varlık olduğudur.

Tabi bununla birlikte insanın insana hiç yoksa insan olduğundan ötürü değer göstermesi gerektir.

İnsan kendisine dost olarak seçtiklerine karşı bütünü ile avukatmış edası ile bir tutum gereği değer vermek zorundadır.

Kendi kanaatini ve yanlışlarını dostlarına kontrol ettirmek, daha doğrusunu duyunca da hemen kabul etmek en güzelidir!

Kendisinin dürtü ve dikteleri devamında yanlışını doğru kabul ederek kimsenin kendisini düzeltmesine müsaade etmez ise ne dostluk kalır ne de değer.

Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig kitabında kâmil insan olabilmenin bir yolunu şöyle anlatıyor:

’’Kişi dostunun yolundadır. O halde sizden her biriniz dost edineceği kimseye iyi dikkat etsin. İyi ve kötü olmanın sebeplerinden birisi, yakın arkadaşlık kurmakla edinilen izlerdir. Eğer iyi kendisine kötü arkadaş edinirse, onun da huyu kötününki gibi olur. Kötü de iyi ile ilişki kurarsa bütün iyiliklere bir kaynak bulmuş olur.’’

Efendimiz (a.s.) ise değerli olan insana bir de Müslümanlık değerini yükleyerek der ki;

"Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir."

Sadece bu Hadis neticesinde bile etrafımızdaki insanların durumunu ihata edebiliriz.

Doğru hayatın yolcusu olan kişi, kendi mutluluğunu başkalarının mutsuzluğunda aramaz.

Necip Fazıl’ın tespitiyle, ’başkalarının omzuna basarak yükselmek, yükselmek değil bilakis alçakça bir zulümdür’ der.

Önder ve doğruluk sıfatının sahibi zulüm ve haksızlık ile yükselme yerine paylaşarak beraber yürüme erdemliliğini yaşar.

Kendi mutluluğunu ve başarılarını başkalarının mutluluğunda bulur.

Başkalarına yardım etmekten, onları memnun etmekten huzur duyar.

Onun için herkesin mutluluğunu paylaşmaya, dertlerine de derman olmaya çalışır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi etrafında rükûda olan insanlar yerine Kıyam’da duran insanların çokluğu ile Kıyamda durmayı hedefler.

Rükûda duran insanların omuzuna basarak yükselmeye çalışan insan da bir başkasının yanında rükûda duran kişi olacaktır.