BIST 9.717
DOLAR 32,52
EURO 34,89
ALTIN 2.439,01

Bir duruşu olmalı insanın

Geceden bir vakit olunca o yaralı adam, yaranın acısına sabredemedi ve kendi kendini öldürdü.

“Bir duruşu olmalı insanın; bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı.” der Cahit Zarifoğlu.

Bugün birçok insan bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddia sahipleri “Racülü Facir” olma ihtimalini göz ardı ediyorlar.

Buhari ve Müslim’in aktardıklarına göre, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bizler (Hayber'de) Peygamberin beraberinde hazır bulunduk. Resûlullah, İslâm'ı iddia etmekte olanlardan bir kimse için: "Bu adam ateş ehlindendir." buyurdu.

Savaş başlayınca bu adam şiddetli bir şekilde düşmanla çarpışmaya başladı ve kendisine büyük bir yara isabet etti. Bunun üzerine (bir sahabe tarafından): "Yâ Rasûlallah! 'o ateş ehlindendir.' buyurduğun şu kimse, bugün gerçekten çok çetin bir savaş yapmış ve ölmüştür.” denildi. Peygamber (a.s.m) bu söze karşılık: 'O ateşe gitmiştir' buyurdu.

Bu haberden dolayı insanlardan bazıları şaşkınlık içerisindeydiler. Onlar bu şaşkınlık hâli üzerinde bulundukları sırada birdenbire: “O adam ölmemiştir lakin onda şiddetli bir yara vardır.” denildi.

Geceden bir vakit olunca o yaralı adam, yaranın acısına sabredemedi ve kendi kendini öldürdü. Bu durum Peygamber (asm)'e haber verildi. 

Sonra Bilâl'e emretti de Bilâl insanlar içinde:

"Şu muhakkak ki cennete ancak Müslüman nefis girer. Ve muhakkak ki Allah bu İslâm Dinini (dilerse) elbette fâcir kişi ile de te'yîd edip kuvvetlendirir." sözlerini bağırıp ilân etti. (Buharî, Cihad, 182; Müslim, İman, 178)

Bugün birçok insan rahat ve rehavet içerisinde, bir zamanlar yokluk ve darlık içerisinde olduklarını unutup kendilerinin İslam’a ve devlete omuz verdiklerini, dini ve milleti güçlendirmek için çalıştıklarını iddia etmektedirler. Bu iddialarını okudukları birkaç kitaptan süslü cümleler alıntılayarak güçlendirmeye çalışmaktadırlar.

Oysa hiçbirimiz sınanmadığımız bir davanın kahramanları değilizdir.

Bugün süslü köşelerde, süslü elbiseler içerisinde mücahitlik ahkamı kesenlerden kaçı acaba dini ve devleti için bir fedakarlıkta bulundu?

Kaçı din ve devlet adına yokluklara ve zahmetlere katlandı?

Eğer biz bugün gençler arasında deizmin alıp başını gitmesi karşısında bir şey yapamıyorsak bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu da iddia edemeyiz.

Eğer bugün İstanbul Sözleşmesi ailenin temellerine kezzap dökmeye devam ediyorsa bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu iddia edemeyiz.    

Eğer bizler bugün bütün bunlara rağmen dinin bir ucundan tutup bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu iddia edebiliyorsak bu olsa olsa “Allah bu İslâm Dinini (dilerse) elbette fâcir kişi ile de te'yîd edip kuvvetlendirir.” sözlerinin bir yansımasıdır.

Onun için süslü köşelerimizde koltuklarımıza yaslanıp bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu iddia etmek yerine nasıl bir kimliğe sahip olup olmadığımızı sorgulamalıyız.

Bir kimlik kaosu içerisinde heba olup gidiyor muyuz?