BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Heil Hitler

İnsanlık bilindiği üzere belli başlı dönemlerden geçerek bugüne ulaşmıştır.

İnsanlık bilindiği üzere belli başlı dönemlerden geçerek bugüne ulaşmıştır. İnsanlığın geçmiş olduğu bu dönemler kabaca beş aşamada incelenmektedir. Bu aşamalardan ilki anaerkil toplum, ikincisi ataerkil toplum, üçüncüsü feodal toplum, dördüncüsü sanayi toplumu, beşincisi ise bilgi toplumudur.

Henüz bazı madenlerin ve taşların silah olarak kullanılmaya başlanmadığı ve günümüzden binlerce yıl öncesinde görülen bu toplumun en karakteristik özelliği soyun, kadından geçmesiyle birlikte toplumsal iş bölümünün kadın temelli olmasıdır.

Madenlerin keşfi ve keşfedilen madenlerin silah olarak kullanılmaya başlanmasıyla kas gücünün ortaya çıkması kadını arka plana itmiş ve ataerkil toplum yapısı ön plana çıkmıştır. Soyun erkekten geçtiği bu dönemde toplumsal iş bölümü erkek temelli olmuş, kadının görevi gündelik rutin ev işlerini yapmak ve erkeğe meşru çocuklar doğurmak olarak belirlenmiştir.

Ataerkil toplum kurumsallaşmasını tamamladıktan sonra karşımıza feodal toplum çıkmaktadır. Bu dönemin kendisinden önceki dönemlerden en belirgin farkı, toprak sahibi olmanın ön plana çıkmasıdır. Bir tarafta dev toprak sahipleri bulunurken, öte tarafta toprak sahibinin kölesi olarak yaşayan ve toprak sahibinin verdiği ancak hayatta kalmasına yetecek kadar yiyip içebilen büyük kitlelerin gözlemlendiği bu toplumun kendisinden sonra gelecek sanayi toplumu ile belki de arasındaki en önemli fark bugün bilindiği anlamıyla para ekonomisine henüz geçilmemiş olmasıdır.

Dünyanın büyük bir kısmının tarımla uğraştığı bu nedenle tarım toplumu olarak da adlandırılan feodal toplum sonrası aslında bugünkü küresel imparatorluğun ve küresel baronların önü ve yolu açılmıştır. Zira sanayi toplumuna geçişle birlikte nüfusun büyük bir bölümü tarım yerine fabrikalar, ofisler ya da dükkanlarda çalışmaya başlamıştır. İnsanların çoğunluğu işlerin büyük bir bölümünün yer aldığı ve yeni iş olanaklarının yaratıldığı kasaba ve kentlerde yaşamaya başlamıştır.

Çalışma ve yaşanılan yerde yaşanan bu değişim politik sistemlerde değişikliği doğurmuştur. En önemlisi kapalı ekonomik bir sistem olan feodal sistemden açık ekonomik sisteme geçiş yaşanmıştır. Ekonomide yaşanan bu köklü değişiklik daha önce hiç bilinmeyen milli gelir, refah devleti gibi kavramları ve kavramların altını dolduracak oluşumları beraberinde getirmiştir. İşte bu oluşumları kendi çıkarları doğrultusunda kurumsallaştıran bir avuç baron bugünkü küresel imparatorluğun temelini ta o dönemlerde atmıştır.

Üst akıl dünya egemenliğini pekiştirecek bazı kurumları örneğin 1945’te IMF’yi ve Dünya Bankası’nı kurdurmuştur. Dünya Bankası ile uluslararası yeniden yapılanma dizayn edilirken IMF aracılığıyla borç batağına sokulan ülkeler sistemin bağımlısı haline getirilmiş yine 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler, üst aklın istemediği hiçbir kararın alınamayacağı bir biçimde dizayn edilmiştir.

Esasında bütün bu gelişmeler (İMF ve Dünya Bankasının kurulması) 1944’te ABD’nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods’ta alınan kararlar sonucunda gelişmiştir. Dünyanın önde gelen devletleri arasındaki ticari ve finansal işlemlerde uyulması gereken kuralların belirlendiği Bretton Woods Sistemi 1971’de ABD’nin doları altına endekslemekten vazgeçtiğini ilan etmesiyle çökmüştür.

Sistem çökmeden önce kasasındaki altın ve gümüş gibi kıymetli cevherler oranında dolar basabilen ABD sistemi tek taraflı olarak aldığı kararla çökerterek artık sınırsız bir biçimde dolar basabilme hakkını ve cüretini kendisinde görmüş ve bu noktadan sonra dolar üzerinden yaptığı manipülasyonlarla diğer ülke ekonomilerini tamamen kendine bağımlı hale getirmiştir. Bu durumu da 1978’de dayatılan ve Washington Uzlaşı olarak adlandırılan bir mutabakatla meşrulaştıran üst akıl küresel imparatorluğunu adeta ilan etmiştir.

Avrupa ve Amerika’da tren yollarını finanse eden Rothschild ailesi ABD’de isteyenlere borç para vererek büyüdü. Bu sayede elde ettikleri gelirle 1875’te Süveyş Kanalının kontrolünü satın alması için Başbakan Benjamin Disraeli tarafından kullanılmak üzere İngiltere’ye borç verecek kadar büyüyen Rothschild ailesinin ilk Baronu dedesinden ve babasından gelen gücün üstüne oturan 1840- 1915 yılları arasında yaşayan Nathan Mayer olmuştur.

Rockefeller aileside yine benzer dönemlerde ortaya çıkan çeşitli manipülasyonlarla servetini adeta her geçen saniye katlayan bir başka ailedir.

Bu iki aile bugün gıdadan tarıma enerjiden turizme pek çok serveti dünya genelinde tekeline almış trilyonlarca dolara hükmeden yanlarına alıp devşirdikleri eski New York belediye başkanı Michael Bloomberg gibi isimlerle küresel imparatorluklarını kurmaya çalışan farklı bir idealin peşinde koşarak adeta kendilerine yeni bir din icat eden aileler haline gelmiştir.

KUKLA ALMANYA'NIN GERÇEK SAHİBİ

David, 2000'li yılların başında New York'ta tanıştığım yahudi bir avukat. Ara ara kahve bahanesiyle Tribeca bölgesinde bir araya gelip ikimizinde konuşmaktan çok haz duyduğu dinler tarihi, Türkiye ve İsrail üzerine saatlerce konuşur sohbet ederdik. David'in bazı görüşlerine hayret eder tuhaf bulurdum. David'in Hitler'e olan hayranlığı beni daha çok şaşırtıyor merak içine sokuyordu.

Neden mi?

Açalım;

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demorolize bir biçimde çıkmıştı. Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti. Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı.

Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85′i Rothschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece yahudi Rothschild ailesine borçluydu.

Rothschild ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu. Rothschild ailesi enkaz halindeki Almanya’ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar bocu ödeyemediklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı.

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivrilerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?

Bunun için ancak büyük bir mucizeye ihtiyaçları vardı. Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rothschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile. Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa’da esecek ve yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı.

Bu planın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya’nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı. Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir.

Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir.

İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussoloni gelmiştir. Mussoloni’nin iktidara gelmesi Rothschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rothschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü.

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef yahudilerdir.

Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi birarada yaşayan Alman ve yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir.

Savaştan önce yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar,ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir.

Zengin olan yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etselerde fakir olan zararsız yahudiler biryere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı .

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı. Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı. Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusurya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur.

Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur. İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftandan da sözde yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır.

Yahudiler birbir katledilmiş ve imha fırınlarında buharlaştırılmış. Ortada öyle korkunç bir ortam vardırki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanında yürümekten zorluk çekmiştir. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir.

Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç yahudi bırakılmamıştır.

Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15′in yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır. Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çingene ve Polonyalılardı. Geriye kalan zengin yahudiler Rothscild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır.

İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse nerde olduklarını bilmeden prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişler. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmış.

Yani Rothschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir. Aşırı dindar bir aile olan Rothschild ailesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir.