Haydi vekiller tatile
Hanımefendiler, Beyefendiler, sayın Vekiller, siz gidin tatilinize, rahat rahat gezin dolaşın eğlenin, biz buradayız, ülkeyi bekleriz!
Çok yoruldular. İki ay tatili hak ettiler. Çoğunu hiç görmedik
ekranlarda, çoğu “gık” bile demedi zaten.
Diyenlerden de bazıları “ben bilmez merkeze sorun”
dediler. Milletin vekillerinin koltukları boştu çoğunlukla. Turuncu
koltukları seyretmekle yetindik hep.
Ama haklarını yemeyelim, yumruklaşma olası günler takımlar tamdı
sahada. Meclis görsellikte üç beş kişiden öte olmadı nedense.
Gazetecilerin önünde kanlı canlı aynı isimler kameraların önünde.
Diğerleri süs mü anlamadım, yoksa pot mu kırarız, fırça yeriz diye
mi korkarlar bilmiyorum. Ağızları var fakat dilleri ve seslerinden
haberimiz olmadı hala.
Eee, tabi yoruldular garipler. Kıyak maaş, kıyak emeklilik ve kıyak
tatil onların hakkı tabi.
Ülkede sorun yok, sıkıntı yok. Süt gibi psikolojik bu işler. Bizler
hep abartırız zaten:
Dağlarda, kerpiç karakollarda, yollarda, mayınlarda ve hatta
lojmanlarında vurulan şehit edilen Vietnam askerleri.
Düşürülen uçak, pusulası bozulmuş, Suriye vurmuş, Kırgızların
uçağı.
Bunca ölüm haberi üst üste gelince haber sayfalarına bile giremeyen
kadın cinayetleri Hindistan’da.
Dehşet, Vahşet, yol kesme, adam doğrama, hastanede karakolda
tecavüz haberleri Brezilya’dan.
Memuru, işçisi, geçim sıkıntısı, fukara, fatura, ödenemeyen maaş
farkları, kıdem tazminatları, işsizler aslında Yunanlılar.
Yanan cezaevleri Almanların, taş atan çocukların geldikleri
topraklar da İran’da,
Sütsüz büyüyen, süt içince psikolojileri bozulduğundan mideleri
bulanan çocuklar Somali’li zaten.
Hanımefendiler, Beyefendiler, sayın Vekiller, siz gidin tatilinize,
rahat rahat gezin dolaşın eğlenin, biz buradayız, ülkeyi
bekleriz!
Bazen R.Tayyip Erdoğan’ı eski Amerikan Başkanı John F. Kennedy’e
benzetiyorum. Kennedy Vietnam savaşından askerleri çekmek
istediğini söyledikten sonra suikastla öldürülmüştü. Ve hemen
ölümünden sonra yerine atanan Başkan Vietnam’da askeri birlik
sayısını arttırarak 58 bin askerin ölümüne sebep olmuştu.
Başbakan Erdoğan da savaşa meraklı bir Başbakan değil. Suriye ile
savaşa girmemek için manevralar yapıp duruyor. Barış yanlısı
davrandıkça, Türkiye savaşın içine sürüklenmeye çalışılıyor.
Amerika’ya direnebilmiş Başbakan veya ülke sayısı çok azdır.
Direnme genellikle bir darbeyle veya suikastla son bulur. Bir CİA
ajanı ülkeleri ele geçirmenin yollarını anlatmıştı. Önce en üstteki
adamlara rüşvet teklif ederlermiş “Ruhuna karşılık devasal
bir servet”, kabul etmezlerse ikinci aşamada ülkenin
ekonomisine saldırılar başlarmış, halkın tahriki ve özgürlük
propagandası, bu da olmazsa silahlar devreye girermiş. Tanıdık
hikayeler, neredeyse her ülkenin başından geçmiş olaylar
bunlar.
Silahlarla suikastlar demode artık. Şimdi hastalıklar gündemde,
halkı kışkırtmadan, sessizce. Et yiyen bakteriler modaydı bir ara,
şimdi radyoaktif saldırılar. Radyoaktif saldırı demek kanser demek.
Venezuela Başkanı Chavez, Paraguay Başkanı Fernando Lugo, Brezilya
eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula ve Silva görevdeki Devlet
Başkanı Dilma Rousseff'e, Arjantin Devlet Başkanı Christina
Fernandez ve Küba lideri Fidel Castro gibi.
Erbakan Hoca demişti ya “kanlı mı olacak, kansız
mı?” Yeni dünya düzenine geçişimiz, nasıl olacak, işte
bütün mesele bu.