BIST 9.742
DOLAR 32,51
EURO 34,81
ALTIN 2.421,86

Farelerle Öpüşmeyelim!

Son 15 yıldır Tayyip Erdoğan ile ülkemizde siyaset hem siyasi maksat ile yapılmaya başlandı hem de uluslararası alanlarda sesi gür ve haklı çıkan yönetim şekline dönüştü.

Terimler kılavuzuna baktığınızda siyaset için ilk söylenen cümle; Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış olarak çıkıyor.

Yani devletin yönetim kademelerindeki bireylerin devletin yararına ve çıkarına yönelik çalışma sanatı.

Ve özellikle devletlerarası çıkar çatışmalarının yaşandığı sanat alanı da diyebiliriz.

Gene aynı şekilde siyasi maksat ile devlet içi yönetim tarzının da belirlendiği alandır.

Bu açıklamalar ve tanımlamalar kanaatimce hemen bütün devletler için geçerlidir.

Türkiye’mize bakarsak durum nasıl?

2002 öncesi Cumhuriyet kuruluşu tarihine kadar ülkemizde siyaset devletin ve milletin menfaatlerine yönelik çalışma sistemi değil devlet kademesinde görev yapanların ya şahsi menfaatlerine yönelik kapalılıktı ya da devletlerarası ezikliğimizin tiz sesiydi.

Son 15 yıldır Tayyip Erdoğan ile ülkemizde siyaset hem siyasi maksat ile yapılmaya başlandı hem de uluslararası alanlarda sesi gür ve haklı çıkan yönetim şekline dönüştü.

Buraya kadar olan durum meselenin yönetimsel açıdan sistemik işleyişinin izahatı idi.

Benim asıl maksadım bu sanatın icrasının devletler kademesinde nasıl yapıldığını sizlere anlatmak değil. Zaten eminim ki benden çok daha fazla siyaset ilmini ihata etmişsinizdir.

Maksadıma gelince;

Siyasetin ilmi arasında yer alan en önemli şey söz ve cümlelerin nereye dokunduğu, nasıl manevraların yapıldığı, denklemlerin nasıl gözetildiği, algı kademelerinin bir çember içerisinde nasıl ahenk ile vücut bulduğu aşikârdır.

Hem siyasi parti yöneticileri ve bireyleri kendi aralarında bu ilmi kuşatır ve en iyi şekilde kullanmaya çalışırlar hem de sempatizanlarına karşı sevimli davranmaya çalışırlar.

Bunda bir beis yok hatta olması gereken de bu.

Yukarıda dediğimiz gibi Tayyip Erdoğan ülkemizde siyasetin dilini de jargonunu da değiştirmiştir.

Ve milletine karşı daha önceki siyasiler gibi gayri dürüst bir yaklaşım ile siyasetini icra etmeyip milletin adamı olarak davasının en iyi sahibi olarak ilmi siyasetle milletinin yanında olmaya da devam ediyor.

Maksadıma gelelim dedik ya. İşte burada önemli olarak söylemeye çalıştığım şey şudur; siyasetin dili ve ilmi dostluklar arasında evlere kadar, iş yerlerine kadar, insani iletişimlere kadar inerse sıkıntı zuhur eder.

Özellikle STK’larda siyasi jargon ve yaklaşımlar kimlik bulup kendisine köşe bulursa bu ciddi bir sıkıntıdır.

Sivil toplum kuruluşları toplumsal sorunlara bağımsız olarak yardımcı olurlar.

Devletin bekasına yönelik kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatmayı kendilerine görev olarak gören kişiler tarafından kurulan kuruluşlardır.

Tabir-i diğer ile dava bilinci olan bireylerin bir arada bulundukları hizmet etme mecralardır.

Çalışan veya üyeleri tamamen gönüllülük usulüyle görev yapan, kar amacı gütmeyen, gelirleri olmayan, millete ve devlete hizmet etme sevdası ile yanıp tutuşan kişilerini bir arada olduğu örgütlerdir.

İnsanlara ve topluma yardımcı olarak bilinçsiz olanları bilgilendirip hizmet alanında herkese yardım etmek için kurulmuşlardır.

STK’lar ile ilgili bu kadar açıklama yapma sebebim şudur ki; bu kuruluşlarda siyaset güdülmez ve bireyler birbirlerine karşı ilmi siyaset ile davranıp hareket etmez.

Çünkü siyaset sanatını ikili ilişkiler ya da dava ruhunun neşet etmeye çalıştığı yerlerde kullanmaya kalkarsanız dostluklara ve davaya zarar vermiş olursunuz.

Bir dostum şöyle bir şey söylemişti; dostluklar arasında siyasi manevralar yapıyorsan bunun izahatı “fare ile öpüşeceksin ve miden bulanmayacak!” şeklinde ancak yorumlanabilir!

Dava bilinci ile bir araya gelen dostların vatanına ve milletine faydalı işler yapılan ortamlarda siyasi manevralar yapması sıkıntılar doğurur ve düşmanlık tohumlarını ortama serper.