BIST 9.645
DOLAR 32,60
EURO 34,79
ALTIN 2.407,16

Ergenekon'dan 'paralel'e... Ya sonra nereye?

Tamam, amenna, "paralel devlet" tasfiye edilsin; ama bunun yerine neyin geleceğini de hesap ediyor musunuz?

'Emniyet'te "paralel yapı" kurdukları iddiasıyla tutuklanan polis memurları üzerinden yürüyen siyasi gerilim, bana 4-5 yıl önce "Ergenekon" tutuklamaları üzerinden yürüyen siyasi gerilimi hatırlatıyor. 
 
O zaman, Ergenekon tutuklamalarını hararetle alkışlayan, bunun "Türkiye'nin vesayetten kurtulması için tarihi bir adım" olduğunu söyleyenler vardı. Şimdi de "paralel" tutuklamaları için aynı şeyi söyleyenler çok. 
 
O zaman siyasi iktidar, en başta Başbakan Erdoğan, Ergenekon soruşturmasını açıkça desteklemiş, hatta kendisini "savcı" ilan etmişti. Bugün de aynı siyasi destek devam ediyor. "Paralel" soruşturması, siyaseten nötr bir adalet arayışıyla değil, siyasi iktidarın teşvikiyle başladı ve sürüyor. 
 
Ergenekon soruşturmasında (ve sonra "Balyoz"da) mahkeme heyetinin de taraflı olduğu ileri sürülmüş, hatta "ayarlanmış hakimler" olduğuna dair suçlamalar yapılmıştı. Bugün de aynı yönde suçlamalar var. İktidarın bu soruşturma için özel bir yargı mekanizması düzenlediği ileri sürülüyor. 
 
Adliye dışındaki sahneler bile çok benzer. Ergenekon soruşturması sırasında, sanıkların aslında "vatansever kahramanlar" olduğunu haykıran, ellerinde Türk bayraklarıyla gösteriler yapan vatandaşlar ve milletvekilleri olurdu. Şimdi de, benzer şekilde, adliye çıkışında bayrak açıp slogan atarak sanıklara destek veren vatandaşlar ve milletvekilleri var. 
 
"Oyun" bu denli benzer olsa da, "oyuncular" kısmen yer değiştirmiş durumda. İktidarın rolü sabit; o hep "savcı." Buna mukabil, "cemaat" 180 derece terse dönmüş, eskiden en ateşli müddei iken şimdi en ateşli müdafi olmuş durumda. (Bu yüzden "cemaat"e, "eee, demek ki hukuk herkese lazımmış, yoksa etme bulma dünyası" diyenler var ki, pek haksız değiller.)   
 
Ergenekon döneminde mağdur olanların çoğu ise, şu an birbirine diş bileyen bu iki eski dostu aynı oranda suçluyorlar ki, onlar da haksız değil. Aralarında "önceden bizim başımıza gelen hukuksuzluklar, şimdi başkalarının başına gelmesin" diyenler ise, belki tüm bu tablodaki en erdemli kişiler olarak geçecekler tarihe. Haklarını şimdiden teslim edelim. 
 
Peki ben bütün bu benzerliklere işaret etmekle ne demek istiyorum?
 
 
XXXXX
 
 
Demek istediğim şu: Ergenekon soruşturması (ve Balyoz ve benzerleri), tümüyle hayali ithamlara dayanmıyordu. Ama soruşturma o kadar ateşli bir siyasi ajandayla yürütüldü ki, bire on katıldı, masum insanlar mağdur edildi, adalet yara aldı. 
 
Benim naçiz kanaatime göre şu anki "paralel" soruşturması da bazı ciddi ithamlara dayanıyor. Yüzlerce insanın yasadışı yahut göstermelik yasal sebeplerle dinlendiğine yönelik iddialar elbette ciddi. (Balyoz gibi davalarda olduğu öne sürülen "sahte deliller"in nasıl oluştuğunun soruşturulması gerektiğini de buna ekleyeyim.)
 
Eğer böyle yasadışı dinlemeler olduysa ve bunun sorumluları da iddia edildiği gibi "cemaaat" mensubu polisler ise, o zaman bunun ortaya çıkması herkes için (ve uzun vadede "cemaat"in kendisi için dahi) iyidir. Zaten söz konusu cemaatin sözcüleri de bir zamandır, "varsa böyle bir şey, çıkarın ortaya, verin yargıya kardeşim" diyorlardı. Dolayısıyla, söz konusu polislerin sorgulanmasına peşinen karşı çıkmalarının bence bir anlamı yok. 
 
Fakat, Ergenekon soruşturmasında akıllarda olan kuşku sanırım burada da var: Yargılama adil olacak mı? 
 
Öyle ya, soruşturma bizzat iktidarın telkin ve tazyikleri ile başlamışsa, kuvvetli bir "medya linci" ile davet ve takviye edilmişse, dahası "ayarlanmış hakimler" olduğuna dair emareler varsa, bu soruşturmanın adil olacağına nasıl güvenilsin?
 
Yani, aynı kötü filmin yeni bir tekrarını görmeyeceğimizin garantisi ne olsun?
 
Ve, dahası, aynı kötü sona varmayacağımızın?
 
 
XXXXX
 
 
Bu son soruyu biraz açayım. Çünkü asıl vurgulamak istediğim o. 
 
Bunun için de evvela "paralel devlet" endişesini paylaşan herkese sorayım: Tamam, amenna, "paralel devlet" tasfiye edilsin; ama bunun yerine neyin geleceğini de hesap ediyor musunuz? 
 
3-5 sene önce bazılarınız, "yeter ki Ergenekon'dan kurtulalım, gerisi mühim değil" diyordunuz. Bu "büyük resim"den başka bir şey görmüyordunuz. Oluşan hukuksuzluklara dair itiraz ve endişe ifade ettiğimizde de, bize "demokrasinin yanında sağlam durmuyorsun" diye kızıyordunuz. 
 
Şimdi de "yeter ki paralel devletten kurtulalım, gerisi mühim değil" diyorsunuz. Ergenekon'u sorunca, "sorma, yağmurdan kaçıp doluya tutulduk" demeye getiriyorsunuz. Peki ya şimdi de bu doludan kaçıp başka bir doluya, başka bir fecaate teslim ederseniz ülkeyi?
 
Ne midir o fecaat? 
 
"İktidar paralelinde yargı"dır. Çünkü "cemaat" paralelinde kurulan yargı ne kadar kötüyse, iktidar paralelinde kurulan yargı da o kadar kötüdür. 
 
Nereden mi çıkarıyorum bu tehlikeyi?
 
Baksanıza; son altı aydır iktidarın "paralel" tehlikesine getirdiği çözüm, evrensel hukuka doğru ilerlemek değil, yargıyı kendi hakimiyetine almak yönünde. HSYK düzenlemesi, Sulh hakimleri düzenlemesi, AYM'yi etkisizleştirme niyetleri, hep buna işaret ediyor. 
 
Dahası, "yargıdaki paralelleri temizlemek" için vaad edilen tüm siyasi düzenlemelerin ve muhtemel davaların da, bir taraftan belki gerçek "paralel"leri ayıklarken, bir taraftan da aslında iktidarın istemediği her unsuru tasfiye etmesi kuvvetle muhtemel. 
 
Bu yolun sonu, demokrasinin ana unsurlarından biri olan "yargı denetimi"nin tümüyle ortadan kalktığı bir Türkiye olur. Örneğin, böyle bir Türkiye'de, iktidarın yapabileceği gerçek bir yolsuzluk, "paralel" ilan edilme korkusuyla, hiç bir savcı tarafından soruşturulamaz. Sonunda yargı, Tek Parti döneminde olduğu gibi, "yürütmenin işini kolaylaştıran" ve onun adına muhalif cezalandıran bir aygıta bile dönüşebilir. 
 
Velhasıl, "paralel devlet" iddiası elbette soruşturulmalıdır. Ama bu, Ergenekon dönemindeki siyasi histeriyle ve linç ruhuyla değil, evrensel hukukun ilke ve standartlarıyla yapılmalıdır. (Şu anki sanıkların bazıları tam da o eski linçlerin vebalini taşıyor olsa bile.) 
 
Bir başka deyişle, hukuk, her defasında yeni bir siyasi hedefe alet edilmemeli, bu kısır döngü artık bir yerde kırılmalıdır. 
 
Albert Einstein'ın özlü bir sözünü hatırlatayım. "Delilik," demiş ünlü dahi, "aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir."  
 
Soru, milletçe, bu delilikten ne zaman kurtulmaya karar vereceğimizdir.
 
NOT: Ramazan bayramınızı tebrik ederim. Dilerim hayırlara vesile olur.