BIST 9.693
DOLAR 32,58
EURO 34,81
ALTIN 2.501,42

Erdoğan ve Ekono-Faşizm

Ekono-faşizmin İki Boyutu Bu kavramın iki boyutu var. Birincisi şu: Dünya’nın her yerinde aşırı kazanan ve bu zenginliği dolayısıyla ‘üstün’ bir sınıfa ait olan insanlar her koşulda kazanıp her koşulda ve mekanda refah içinde yaşıyorlar.

Ekono-faşizm benim geliştirdiğim bir kavram. Peşinen söyleyeyim; bu kavramdan kastım korporatizmle bezenmiş radikal milliyetçilik üzerine kurulu klasik faşizm değil. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıktığı söylenen ve sert milliyetçilikten iyi-kötü arındırılmış neo-faşizmi de kastetmiyorum. Son olarak, çevreci hareketlerin abartılı yan ve tutumlarına dikkat çekmek için kullanılan eko-faşizmle bu kavramın hiç mi hiç alakası yok. Ulus-devlet bazında değil, global bazda değerlendirilmesi gereken bir kavram bu.

Çektiğimiz Acılar Bizi Nereye Getirdi?

Kastım şu: İnsanlık 20. Yy’da iki büyük Dünya Savaşı gördü ve 2.Dünya Savaşından sonra umutlandı. Çünkü artık yeterince acı çekilmişti. Eskinin hataları yapılmayacaktı. İnsanlık aynı acıları tekrar yaşamayacak ve aynı zulme maruz kalmayacaktı. Tam da bu düşüncelerin merkezinde Birleşmiş Milletler kuruldu. Her türlü yetkisi olan süper bir uluslararası örgüt!

Silahlı müdahaleden dekolonizasyona kadar müthiş işler için tasarlanmış bir örgüt. Peki ne oldu, 1945’ten bu yana ne değişti? Hiçbir şey değişmedi. Daha da sofistike hal almış global bir zulüm düzeni ihdas edildi. Şu şekilde verileri kabullendiğimiz bir dünya olduk. ‘’Dünya’nın en zengin %1’lik kısmı geri kalan %99’dan daha zengin..’’ Ya da şöyle bir veri: ‘’62 kişinin zenginliği 3.5 milyar kişinin zenginliğinden daha fazla.’’ Sisteme bakın! 62 kişi 3.5 milyar insanla aynı zenginliği paylaşıyor. İşte bu sistemi ekono-faşist bir sistem olarak adlandırıyorum.

Ekono-faşizmin İki Boyutu

Bu kavramın iki boyutu var. Birincisi şu: Dünya’nın her yerinde aşırı kazanan ve bu zenginliği dolayısıyla ‘üstün’ bir sınıfa ait olan insanlar her koşulda kazanıp her koşulda ve mekanda refah içinde yaşıyorlar. Gittiğiniz yer kapitalizmden iyi kötü nasibini almışsa, ortak para birimi olan kredi kartınızı her daim paranızın koruyucusu ‘kabadayınız’ banka üzerinden kullanıyorsunuz. Kervan saldırıya uğradı korkusu artık yok anlayacağınız. Hele ki faiz denilen bir şey var ki bankaları vazgeçilmez kılıyor. Kavramın ikinci boyutu ise şu: Ekono- faşist düzenin en üstünde ağa babalar var. Altı kalp nakli yaptırmasına rağmen ölenler gibi.

Kurdukları bu sömürü sistemini garantiye almak ve üstün sınıf özelliklerini kaybetmemek için hukuki tarafı da ayarlamışlar. IMF, Dünya Ticaret Örgütü ya da Dünya Bankası dediğiniz yapılar ekono-faşist sistemin korunmasını sağlamak için oluşturulmuştur. İşin özü Birleşmiş
Milletlerin kendisi bu amaca hizmet etmektedir.

Erdoğan Ekono-faşizme Karşı

Peki Erdoğan bu işin neresinde diyeceksiniz? Evvela şunu belirtelim. Hala Erdoğan’ın bir ABD projesi olduğunu iddia eden birkaç aklı evvelden başka Erdoğan’ın tek gücünün halktan aldığı meşruiyet olduğu gerçeğini teslim etmeyecek kimse kalmamıştır herhalde. İster beğenin
ister beğenmeyin, şu ana kadar girdiği bütün seçimler baz alındığında, Türkiye’deki seçmenin %75’inden asgari bir kere oy almış bir liderden bahsediyoruz.

Bu adam Dünya Beşten Büyüktür diyor. Ne demek istiyor?
Bu mükemmel sloganın naçizane kitabını yazmış bir fikir işçisi olarak şerh edeyim: 1991’de Aristide hükümetini deviren Haiti’deki darbeyi uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak gören ve müdahale eden BM Güvenlik Konseyi, Mısır’daki darbeyi ve sivil katliamını görmezden gelirken iki yüzlüdür.

Aynı şekilde Somali’deki iç savaş uluslararası barışı bozuyor diyerek müdahale ederken Suriye’deki katliamlara seyirci kalmak ahlaksız ve ilkesiz bir tutumdur. Dünya’ya insan hakları pazarlamacılığı yaparken bebek katili PKK, DAEŞ ve benzerlerini çok boyutlu şekilde desteklemek zalimliktir, zorbalıktır. 1919’da kurulmuş olan ILO’ya rağmen Uzak Doğu’da, Afrika’da ve bilumum farklı coğrafyalarda saati 25 sente işçi çalıştırmak angaryadır, zulümdür. Hele bir de saati 25 sente ürettirdiğiniz batı markasının farklı milletlere para kazandıran global bir marka olduğunu söylemek demagojidir. Kazancın %90’ını cebe indirdikten sonra %10’unu da sizle paylaştım demek hayasızlıktır.

Bir kısım aklı evvelin şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: İyi de hocam, Erdoğan da bu sisteme angaje değil mi? Kesinlikle değil! G-20 Zirvesinde patronlara biraz daha az kazanın, işçiye hakkını verin diyen bir liderden bahsediyoruz. Ya da şunu söylüyor: Dünya’daki işsiz gençler teşebbüste bulunurken finans dünyası bunlara ne kadar destek veriyor? İnanmak isteyene daha o kadar çok örnek verilir ki..

Özetle, birilerinin kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş ekono-faşist sisteme karşı savaşıyor Erdoğan. Kanlı tezgahlarda üretim yapan ilaç ve silah lobilerinden rahatsız bir Erdoğan var. Afrika’da açtırdığı devasa hastanenin projesini bizzat takip etmiş, mültecilerle ilgili her türlü yükü ve riski bizzat yüklenmiş bir Erdoğan var. Üzülme, Allah bizimle diyen bir
Erdoğan var çok şükür..