BIST 9.717
DOLAR 32,50
EURO 34,93
ALTIN 2.436,44

El birliği ile helak olmaya güle oynaya gidiyoruz…

Devlet de demiyor, aile bakanlığı da demiyor, diyanet de demiyor, hocalarımız alimlerimiz de demiyor, sivil toplum kuruluşları da demiyor, toplum da demiyor, aile de demiyor!

Gönül isterdi ki yarın ulaşmakla şerefleneceğimiz mübarek Ramazan vesilesiyle sizlere çok güzel şeyler paylaşayım. Ancak maalesef yaşamakta olduğumuz ve beni ziyadesiyle üzen bazı olaylar böyle bir yazıyı kaleme almaya itti.

Ben artık devletin aileyi korumak, kollamak gibi bir kaygısı olduğuna inanmıyorum.

Ben artık Aile Bakanlığı’nın ailenin hayrına işler yapmak istediğine inanmıyorum.

Ben artık başta kadın dernekleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının aile için çalıştıklarına inanmıyorum.

Ben artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aile kurumunu korumak gibi bir amacı olduğuna inanmıyorum.

Ben artık hoca ve alimlerimizin aile müessesini korumak gibi bir endişeleri olduğunu sanmıyorum.

Ben artık toplumun aile gibi bir derdi olduğuna inanmıyorum.

Ben artık ailenin de aileyi korumak gibi bir endişesi olduğunu da düşünmüyorum.

Çünkü eğer öyle olsaydı aşağıda anlatacağım tüyler ürperten sahne yaşanmazdı, yaşansaydı da bunu gündeme getirenler hala ortalıkta cirit atıyor olmazlardı.

Bir sahne düşünün…

Bu sahnede iki tane kadın var, bu kadınlar kocalarını terk ederek bir adamla gayri meşru ilişki yaşamaya başlamışlar.

Daha sonra bu kadınlar eşlerine dönmeye karar vermişler ama gayri meşru ilişkilerini 3 ay daha sürdürmek istediklerini söylüyorlar.

Ve bu kadınların kocaları da değil 3 ay, 4 ay da olsa razı olduklarını söylüyorlar.

Bu sahneyi seyreden onlarca kişi de bu garip ve anlaşılmaz sahneyi alkışlıyorlar…

Bu sahneyi sergileyen program veya programlar reyting rekoru kırıyorlar…

Bu sahneyi sergileyen televizyon kanalları hiçbir ikaz almadıkları gibi herhangi bir tepkiyle de karşılaşmıyorlar…

Şimdi ben bu sahneyi gördükten sonra;

Devletin aileyi korumak, kollamak gibi bir kaygısı olduğuna nasıl inanayım?

Aile Bakanlığı’nın ailenin hayrına işler yapmak istediğine nasıl inanayım?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aile kurumunu korumak gibi bir amacı olduğuna nasıl inanayım?

Hoca ve alimlerimizin aile müessesini korumak gibi bir endişeleri olduğuna nasıl inanayım?

Başta kadın dernekleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının aile için çalıştıklarına nasıl inanayım?

Toplumun aile gibi bir derdi olduğuna nasıl inanayım?

Ailenin de aileyi korumak gibi bir endişesi olduğuna nasıl inanayım?

Yazık ki ne yazık…

Demek ki bir toplumun kendi kendini imha etmesi böyle bir şeymiş.

Hep merak ederdim geçmiş kavimlerin helak olma nedenlerinin nasıl neşet ettiğini.

Artık etmiyorum.

Çünkü bizzat yaşıyoruz ve şahit oluyoruz.

Artık merak ettiğim “nasıl” sorusunun cevabı değil.

“Ne zaman” sorusunun cevabını bekliyorum.

Toplum olarak ne zaman helak olacağız onu bekliyorum.

Belki bu sözlerimi çok acımasız, gaddarane bulacaksınız ama maalesef durum böyle…

Kısır çekişmelerin arasında en temel taşımız olan aileyi öyle bir tarumar ettik ki gayri meşru yaşamları alkışlar olduk, bu gayrı meşru yaşamları sahneleyenleri kahraman haline getirdik.

Üstelik bu rezillikleri sahneleyenler bir tane de değil…

Ben diyeyim üç, siz deyin beş…

Hepsi de büyük ilgi ve alakayla takip ediliyorlar ve aile sayesinde aileyi dinamitleyerek zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

Ve bunu yaparken de asla vicdanları sızlamıyor.

“Yahu biz ne yapıyoruz” demiyorlar.

Devlet de demiyor, aile bakanlığı da demiyor, diyanet de demiyor, hocalarımız alimlerimiz de demiyor, sivil toplum kuruluşları da demiyor, toplum da demiyor, aile de demiyor!

El birliği içinde güle oynaya geçmiş kavimlerin başına geldiği gibi helak olmaya doğru dolu dizgin gidiyoruz…

Acaba bu Ramazan ayı bizi kurtarır mı?

Sanmıyorum…