BIST 9.525
DOLAR 32,56
EURO 34,70
ALTIN 2.495,55

Cemaatten nasıl nemalandığımı itiraf ediyorum...

Gülen’i hayatımda ilk kez 1964 yılı (Sanırım) Eylül ayında Edirne’de gördüm…

Deyin ki benim ve önceki kuşağım siyah – beyaz Yeşilçam filmleriyle büyüdük…

Deyin ki kültürümüzü ve hatta karakterimizi (Çok şükür o etkiden henüz lise öğrencisiyken anneciğimin telkinleri ve nasihatleriyle kurtuldum) o filmler oluşturdu

O filmlerin özelliğini genç kuşaklar bilmez ben söyleyeyim…


CEMAATTEN NE MENFAATİM VAR?..

Yok, hayır…

Kimisi böyle sorarak hiç olmazsa diğerleri gibi menfaatim olduğunu iddia etmiyor…

Merakını gidermek istiyor…

“Cemaatten nemalanıyorsun” diyenlere değil, “var mı?” diye soranlara cevap vereyim…

Gülen’i hayatımda ilk kez 1964 yılı (Sanırım) Eylül ayında Edirne’de gördüm…

Ben 13 yaşımdaydım o da sanırım 27 – 28 falandı…

Genç, parlak bir vaizdi…

Daha sonra 1996 yılı ramazan ayında bir iftarda (Sanırım Hilton İstanbul’daydı) gördüm…

Daha da ne gördüm ne de telefonda sesini duydum…

Hayatımda tek bir gün medyasında çalışmadım…

Çalışabileceğimi de sanmıyorum zira gidin Cemaat medyasını yönetenlere ve etkin yazarlara sorun benden nefret ettiklerini göreceksiniz…

Neden?..

“Hükümetle Cemaati kavga ettirmeyin, siz gazeteciliğinizi yapın, taraftarlık etmeyin, ortamı germeyin, hesap uzmanları şirketlerinize dalacak, cemaati holdingleştirmeyin” falan diye yazdığım için…

Ne yazık ki ben haklı çıktım

Şu anda Başbakan’“Şimon Perez’i mi Gülen’i mi daha çok seviyorsun?” diye sorsanız hiç düşünmeden “Sayın Perez” diye cevap verir…

Oysa Gülen ve Erdoğan nasıl da sıkı dosttular…

Nasıl da birbirlerine sevgi ve saygı duyuyorlardı…

İşi bu noktaya getiren ise Cemaatin medyasındaki bir kaç yönetici ve sivri dilli, kavgayı seven yazardır…

Yani…

Şimdi siz söyleyin bakalım…

Tek işi yazmak olan bir insan medyası da olan bir cemaatten, başka nasıl olup da menfaat temin eder?..

Haa…

16 kitabım yayımlandı…

İçinde bir tanesinin Cemaatin matbaalarında basıldığını veya cemaatin yayınevleri tarafından yayımlandığını kanıtlayın yazmayı bırakırım…

Hâsılı…

Ben Gülen’in “Temiz bir İnsan” olduğuna inanıyorum arkadaşlar…

Ben cemaatin bilhassa okulları ve dershaneleriyle fukara çocuklarımıza eğitim, yabancı çocuklara da Müslüman Türk kültürü verdiğine inanıyorum arkadaşlar…

Bu kadarı bile Gülen’i sevmeme ve ona saygı duymama yetmez mi?..

Hem ben ne menem menfaatçi bir adamım ki…

Bir emriyle dilediğini zengin eden…

Dilediğini dilediği gazete ve televizyona hem de ayda on binlerce lira maaşla transfer ettiren Başbakan’a değil de…

(Olmayan) İnlerine girilmeye, bitirilmeye, kolu kanadı kırılmaya çalışılan Gülen’e ve gönüllülerine destek veriyorum…

Salak da olmadığıma göre…

Demek ki samimiyim…

Evet…

Hem de çok samimiyim

O filmlerdeki karakterler de film kopyaları gibi siyah – beyazdı…

Bir karakter ya çok iyi bir insandı (Ki genelde filmin erkek ve kadın başrol oyuncuları öyleydiler)…

Ya da çok kötüydü (Ki genelde yardımcı rolde oynardı)…

Yani…

Bir karakter bazı şartlarda iyi bir insan…

Bazı şartlarda ise kötü insan olamazdı o filmlerde…

O nedenle olsa gerektir ki; biz Türkler bir siyasi lideri ya sürekli överiz…

Ve o övdüğümüz lider zaman zaman ahlâka mugayyir (Ahlâkı bozan) işler yapsa bile görmezden geliriz…

Ya da bir lideri sürekli tenkit eder, kötü bir siyasetçi olduğunu anlatılmaya çalışırız…

Başarılı, genel ahlâkın alkışladığı işler yapsa bile hakkını teslim etmeyiz…

 

BU KADAR GİRİŞİ NEDEN Mİ YAPTIM?..

Söyleyeyim…

Aslında bugün ekonomi ve güncel siyaset yazacaktım…

Ama…

Kişisel mailime öyle acayip yakıştırmalar geliyor ki; gülüp geçemiyorum…

Şurada…

Hizmete ve Gülen’e yapılan haksızlıklara dikkat çeken birkaç yazı yazdım, adım hemen “Cemaatçi”ye çıkarıldı…

Yahu etmeyin, eylemeyin…

Benim Erdoğan’ı koruyan ve hatta pek çok icraatına destek veren yüzlerce yazım ve televizyon konuşmam var…

Cemaatin ise medyasına yönelttiğim sayısız eleştirim…

Ne yani?..

Hükümetin icraatlarına destek verdiğimde “Erdoğancı”…

Hizmetin medyasını eleştirdiğimde “Gülen düşmanı” mı oluyordum?...

Amma da komik hani…

Yahu bir insan bazen iyi, doğru, başarılı işler yapabileceği gibi kimi zaman da yanlış yapar…

İyi, doğru, başarılı işler yaptığında alkışlar, takdir ederim…

Yanlış yaptığında, haddini aştığında da haddini bildiririm…

Bilebildiğim kadar sadece Allah hatadan, kusurdan, yanlıştan münezzeh’tir (Kusursuz, pâk)…

 

YANİ EY GÜZEL İNSANLAR!..

Hayatımın tek bir saniyesinde bile cemaatçi olmadım…

Ama bir şeyi fark ettim son günlerde…

Başbakan ve medyası Gülen ve Camiaya o kadar haksız ve acımasızca yükleniyor...

O kadar aklın ve vicdanın kabul etmeyeceği iftiralar atıyorlar ki...

Giderek kendimi cemaate/hizmete/camiaya çok daha yakın hissediyorum…

Neden?..

Çünkü...

Şu yaşıma geldim…

Bu ülkenin başbakanlarından herhangi biri tarafından…

Gülen’in şahsı ve gönüllüleri kadar:

-       aşağılanan,

-       hakaretlere uğrayan,

-       iftiralara gark edilen bir başka kişi ve camia görmedim…

Yahu bu ne be?..

Bu ne?..

Başbakan ve medyası; Gazze’yi bombalayan İsrail askerlerine

Veya…

Irak’ı kan gölüne çevirip, Musul Konsolosluğumuzdan rehin aldığı 49 yurttaşımızı halen serbest bırakmayan IŞİD militanlarına bile Gülen’le camiaya yaptığı kadar hakaret yapmadı…

Hatta daha da öte…

İŞİD’in elleri kanlı katillerine yapılan eleştiriler, Gülen’e yapılanların yanında “İltifat” bile sayılabilir…

Yahu bize çocukluğumuzda imanın yarısının insaf olduğu öğretildi…

İnsaf yahu…

İnsaf!..

 

BANA İKİ ŞEYİ SÖYLETEMEZSİNİZ…

Sevgili Ak partili dostlarım...

Hani benden, 17/25 Aralık tarihlerinin Sayın Başbakanımızı ve hükümeti yıkmak için düzenlenmiş bir yargı darbesi; Cemaatin ise bir terör örgütü, bir çete olduğuna inanmamı istiyorsunuz ya…

Kusura bakmayın ama size inanmıyorum…

Ben eğitim aldığım üniversitede, yargı aşamasına gelmiş bir olayda sadece yargı kararlarına inanmam gerektiğini öğrendim…

Aksi olsaydı mahkemelere gerek kalmazdı…

Bütün olaylarda kararı Sayın Başbakan verir, infaz kurumları da Sayın Başbakan’ın verdiği kararları uygulardı…

Ama öyle değil…

Bütün eksiğine noksanına rağmen benim için yargının vereceği karar; Başbakan’ın açıklamalarından çok daha güvenilirdir… 

Yani benim canım dostlarım... 

Benim iki konuda  "kesin" şeyler söylememi beklemeyiniz...

-       Erdoğan ve istifa etmek zorunda kalan dört bakanının yolsuzluk yaptıklarını veya yapmadıklarını…

-       17/25 Aralık tarihlerinin Hükümete yargı tarafından darbe yapılma girişimi olduğunu veya asla öyle olmadığını…

Erdoğan ve bakanları için “Suçludurlar” demem çünkü ortada yargı kararı yok…

Erdoğan ve bakanları için “Masumdurlar” da demem zira henüz ortalığa saçılan belgelerin “uydurma, yalan, dolan” olduğuna ilişkin yargı karar vermedi…

17/25 Aralık tarihlerinin Hükümete yargı tarafından darbe yapılma girişimi olduğunu veya asla öyle olmadığını da söyleyemem çünkü o konuda da henüz yargı karar vermiş değil…

İşin fenası…

Ne Erdoğan ve bakanlarını mahkûm edecek veya aklayacak bir yargılama var görünürde…

Ne de 17/25 Aralık tarihlerinin Hükümete yargı tarafından darbe yapılma girişimi olduğuna veya asla öyle olmadığına karar verilecek bir yargılama girişimi…

Erdoğan ve bakanlarının yargılanmalarının dokunulmazlıkları nedeniyle mümkün olmadığını biliyorum…

İyi ama ya çocukları?..

Onların da babalarından geçme dokunulmazlıkları var da biz mi bilmiyoruz?..