BIST 9.538
DOLAR 32,48
EURO 34,56
ALTIN 2.475,50

Bu utanç yüzünüze yapışmasın!

Basın üzerinden sansürün kalkması hakketen bayram ilan edilecek bir gün. Fakat ne kadar manidar değil mi?

Bundan yıllar yıllar önce gazeteler basıma gitmeden devlet memurlarına gidiyordu. Bu memurlara "sansür memurları" deniyordu.

24 Temmuz 1908’ de 2. Meşrutiyet ilan edildiğinde gazeteciler çok sevindiler. Osmanlı Matbuat Cemiyeti sansürün karşısına çıkabilecekti artık. Ve nitekim öyle de oldu.

Sansürlü geçen yılların ardından artık gazeteler sansür memurlarının değil gazetecilerin kontrolünden sonra yayına verildi. 

Sene 1946 oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kuruldu ve o dönem matbuatın öneminin farkında olan bir kısım tarafından tartışmalar başladı.

Tartışmaların; "Herkesin bir günü var gazetecilerimizin de bir günü olsun.

Yıllar sonra çalışma şartları iyileşemese de, sosyal güvenlik hakları yerli yerinde olmasa da, sigortası yapılmadan 1-2 yıl stajyer ayağına çalıştırılsalar da, çalıştıkları gazetelerin kimi köşe yazarları ve üst düzey yöneticileri onların 1 ayda kazandıkları maaşları 1 akşam yemeğine verse de sevinsin garibanlar.

Bayram gününde çalışsalar da bayramımız var desinler, aman eksik kalmasınlar. Belki bi iki twit atar günlerini kutlarlar"

ekseninde gezdiği tahminimdir. 

Tabi twit atabilmek için önce internetin icat edilmesi gerektiğini ardından internet haberciliği diye bir gazetecilik türünün yaygınlık kazanacağını tahmin etmek onlar için güçtü.

Hatta internet gazeteciliği yapan, neredeyse 7-24 haberin içinde olan bu arkadaşların sene 2013'te bile hala gazeteci sayılmadıklarını rüyalarında görseler inanmazlardı bence. 

Basında yapılan değişiklikler adına atılan en büyük adımın; internet çağında gazetecileri bu çağa uygun haklara eriştirmek yerine, "basın kartlarının" şekli ve şemalindeki değişim olduğunu bilseler kahrolabilirlerdi zannımca.

Nitekim 1990'lı yıllarda 2000'li yıllar; uçan arabaların, gezegenler arası seyahatlerin, ışınlanmaların vs. olduğu, gelişmişlikte nirvanaya varılmış bir ortam olarak tasavvur ediliyorsa 1946'dan 2013 kim bilir nasıl hayal edilirdi? Varın orasını siz düşünün. 

İnsan, hak mevzusuna girince çıkamıyor azizim, lafı çok dolandırdım.

1946'ya geri dönecek olursak;

"Gazetecilerin Bayramı o gün mü olsun bugün mü olsun?" derken Fatih Rıfkı Atay Akşam Gazetesi’nde 24 Temmuz’u işaret eder.

"Madem sansür gibi bir illetten kurtulduk Meşrutiyet'le, bundan güzel bayram mı olur beyler?" diye düşünmüş olacak ki bu düşünce herkesin hoşuna gider ve kabul edilir. 

İşte o gün bugündür 24 Temmuz "Gazeteciler ve Basın Bayramımız" var.

Basın üzerinden sansürün kalkması hakketen bayram ilan edilecek bir gün.

Fakat manidar da bir durum. Sansürün gerek devlet eliyle doğrudan gerekse dolaylı uygulanması hiç bir zaman bitmedi. Hatta ve hatta çoğu zaman devlete bile gerek kalmadı. İktidarla "çıkar" ilişkisinde olan patronlar devletten önce davranıp, otosansür işlettiler, işletiyorlar.

Ama buna rağmen bugün bayram!
 
Hatta ayrıca bir de günümüz var.

Gazetecilik mesleği gibi işsiz kalmaya çok meyilli bir mesleğin gününe neden "çalışan" ibaresi koyma gereği duydular hiç anlamamakla birlikte "10 Ocak Çalışan gazeteciler günü" çalışsın çalışmasın gazetecilerin günü!

Bayramları ve özel günleri düşününce insanın bu nasıl bayram bu nasıl gün diyesi geliyor. Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, öğretmenler günü vs.

İyi kötü bi hediye, bi bişey alır insan dimi?

Hadi "bunlar sevgiye dayalı günler de ondan deyin" de ben de size "Sevgi neydi? Sevgi emekti" deyim:))

Tamam, "bayram çocukları gibi bayramlıklarımızı giyelim her 24 Temmuz'da gazeteci büyüklerimizin ellerini öpmeye gidelim ya da tatil olsun hatta hükümet bu tatil gününü haftasonuna da bağlasın tatilimiz uzasın" demiyorum. 

Sadece ama sadece;  "internet ve bilmem ne... eğitimleri, seminerleri havada uçuşurken, sosyal medya ve internetin gücü her geçen gün biraz daha idrak edilirken ve siyasilerimiz de artık buna duyarsız kalamazken, internet haberciliğinin bile artık sosyal medyayla evrilip bambaşka bir gazetecilik türü ortaya çıkmaya başlarken..."

Yeter daaa! Artık yeter.

Çıkarın şu "İnternet Yasası"nı da bari şöyle bir zamanda bu utanç yüzünüze yapışmasın!