BIST 10.371
DOLAR 40,34
EURO 46,84
ALTIN 4.332,58

"Boykot mu dediniz, buyurun ayrışmanın zirvesine"

Türkiye siyasetinde yeni bir klasik:
Kendi fikrine uymayan medyayı boykot et, sonra da demokrasi dersi ver.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bazı televizyon kanallarına çıkmama çağrısı yaptı.
"İzlemeyin", "çıkmayın", "oralara uğramayın" dedi.
Neden? Çünkü eleştiriyorlarmış. Çünkü taraflılarmış. Çünkü “yandaşmışlar”.

Peki sonra ne oldu?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Sayın Fahrettin Altun tüm naifliği ve olması gereken üslupla, CHP'ye ayar verdi.
Dedi ki:
“Yerli ve milli medyayı hedef almayın. Bu boykot çağrısı, baskıcı ve ilkel bir tavırdır” dedi.

Sayın Fahrettin Altun’un ifadeleri; CHP'nin bazı medya kuruluşlarına yönelik boykot çağrısını eleştirerek bu tavrın ifade ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu savunuyor. CHP’nin farklı görüşlere tahammülsüzlük gösterdiğini ve tek sesli bir medya hedeflediğini öne süren Altun, böyle bir yaklaşımın demokratik değerlerle bağdaşmadığını vurguluyor. Türkiye'nin birliğe ihtiyaç duyduğu bu dönemde ayrıştırıcı politikalar yerine ortak paydada buluşulması gerektiğini belirterek, kamu yararına çalışan medya kuruluşlarını desteklemeye devam edeceklerini ifade ediyor.

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’de gerekeni söyledi, bölgesel krizleri hatırlattı,

Orta Doğu'nun tarihinin en hassas dönemlerinden birini yaşadığını belirten Şahin, İran-İsrail geriliminin giderek tırmandığını, bölgenin istikrarsızlık, tehdit ve provokasyonlara daha açık hale geldiğini bildirdi.

"Türkiye'nin güvenliği ve bölgedeki diplomatik dengeler büyük sınavlardan geçerken, içeride medyaya yönelik tartışmaları derinleştirip yayıncılık alanını kutuplaşma aracı haline getirerek boykot çağrısı yapmak sağduyulu ve milli bir yaklaşım değildir."

“Böyle zamanda medya kutuplaşma aracı olamaz” diye ekledi.

Peki ben ne diyorum?

Şunu diyorum:
Biz bu filmi tekrar tekrar izledik.
CHP medyaya kızıyor, ekranları “kapatın” diyor.
AK Parti bıkmadan tekrar tekrar CHP’ye demokrasi dersi veriyor, basın özgürlüğünü hatırlatıyor.
Sonra roller değişiyor.
"yalan, provokatif, algı" ve sonrasında “Basın susturulamaz!” diye bağıran CHP.

Yani anlayacağınız:
Demokrasi, özgürlük, basın… CHP’nin işine geldiği kadar var.

Ama gelin dürüst olalım:
Bir siyasi parti, "şu kanala çıkmayın" dediğinde
Bu bir çağrı değil, bir baskıdır.
Bu tahammülsüzlüğün alenen ilanıdır.
Bu, kendi seçmenine "sadece bana benzeyenleri dinle" demektir.

İyi de… Bu ülkede medya zaten ikiye bölünmüş durumda.
Herkes kendi mahallesinden yayın yapıyor.
Kendi fikrinden sapana linç var.

Yani?
Yani siz CHP bu boykot çağrısıyla aslında hiçbir şeyi değiştirmiyorsunuz.
Zaten konuşmadığınız, ulaşmadığınız, ulaşmayı kendinize zul gördüğünüz insanlarla bir kez daha konuşmamış, ulaşmamış oluyorsunuz.

Ve asıl tehlike şu:
Medya artık bir tartışma zemini değil, bir savaş alanı.
Gazeteci, muhabir değil; taraf, taraftar.
Televizyoncu, sunucu değil; militan.

Peki çözüm ne?

Şu:
Medya ile kavga etmeyin.
Hoşunuza gitmese de farklı seslere kulak verin.
Eleştiriye düşmanlık etmeyin.
Çünkü gerçek, sadece sizin pencerenizden bakınca görünmez.

Bir de unutmadan:
Boykot, eleştiriyi susturmaz.
Sadece kutuplaşmayı daha da derinleştirir. CHP gerçekten özgür bir medya istiyorsa...
Öncelikle tüm toplumun genetik kodlarına uygun bir anlayış geliştirmelidir.