BIST 9.544
DOLAR 32,51
EURO 34,81
ALTIN 2.489,57

Bir millet; dilini, hafızasını kaybedebilir mi?...

Farklılıklar,zenginliğimizdir.

“Dilini kaybeden bir millet, hafızasını kaybeder, benliğini kaybeder, hatta inancını kaybeder. Ne yazık ki sosyal medya dili, gençlerimiz arasında geçerli bir yazı, iletişim diline dönüşüyor. Anlamsız kısaltmalar, aralarına serpiştirilen yabancı kelimeler, bozuk cümleler giderek sıradan hale geliyor. Dilimizi kısırlaştıran, nesiller arasındaki iletişimi yok eden, Türkçe’den ziyade nevzuhur bir kuş  dilini andıran bu çürümeye artık ‘dur’ deme zamanı gelmiştir. Milli bir seferberlik ruhu ile çalışarak sözün, dilin taşıyıcısı olan kelimeleri, kavramları en iyi şekilde anlatmalıyız.” (Başbakan Binali Yıldırım’ın Türkçe Yaz Okulu Kapanış Programı Konuşmasından/Ankara)

Bunlar bildiğimiz, yıllardır yazdığımız, ama bir türlü uygulayamadığımız ilkeler…

Ancak, bu söylem üzerine; “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Türk Dil Kurumu (TDK) ile işbirliği halinde bu konuda çalışma yapmaya hazırlanırken, Türkiye Bilişim Derneği (TBD) de bünyesinde oluşturulan “Özenli Türkçe Çalışma Grubu” bu konudaki çalışmalarını yoğunlaştıracak, sosyal medyadan dile yerleşen yabancı terimler için de Türkçe karşılıklar önerecek, yeni kelimelerin gençler arasında yaygınlaşması için de çalışma yapacakmış. “ (Basından)

İşte bu kısmı anlamıyorum. Bir kurumda size tam yetki verilmiş ve atamanız yapılmış. Göreviniz; Türkçe’nin güzel kullanılması için çalışmalar yapmak, yapmayanları uyarmak, yeni/geçerli karşılıklar bulmak v.b. Neden ille Cumhurbaşkanı, Başbakanı bekleniyor? Onlar sizi atamamışlar mı? Sizlerden çalışma beklemiyorlar mı? Sizin elinizi tutan mı var? O zaman ne yapıyorsunuz?Sürekli yurt içi/dışı geziler mi yapıyorsunuz?!.. Böyle bir idare anlayışı, böyle bir Türkiye olmamalı!...

Geçtiğimiz aylarda Gazi Ün. DTMK ile Atatürk  Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından Türk Müziği Çalıştayı yapılmış ve raporlar yayımlanmıştı. Katılanların çoğu arkadaşımız veya mezun öğrencimiz.. Ben de 4 seri halinde raporları; içerik ve dil açısından değerlendirmiştim.

Sonuç; raporları hazırlayan arkadaşlarda bir kırgınlık/küsme, yanlış anlamışım ifadeleri…Yaşımdan dolayı daha sert yazmadıkları ifadesi!… “Eskiler böyle durumlarda;dilinizi eşek arısı soksun!... derdi, cümlemden alınganlık yaratılması!... Ya arkadaşlar; akademik alan eleştiri ve doğruları bulma işidir. Peki, yanlışlar düzeldi mi? Elbette hayır…AKM Editörü ne yapmış, uyumuş mu? Sizin acele olarak hazırladığınız raporu düzeltecek olan kim? Editör!.. O görevini yapmaz ise, benim gibi bir araştırmacı çıkar, yazar…Sakinlik, sakinlik….

Yazılı basını izliyorsunuz, örneklerde veriyoruz; argo, küfür, aşağılama, güzel Türkçe’yi kullanmama, noktalama işaretlerini doğru kullanmama v.b. istemediğiniz kadar…Bunlara kim dur diyecek?

Her bakan değişiminden sonra –sanki başka partiden atanıyor gibi- seferberlik başlatalım/başlatıyoruz deniyor, bu kaçıncı seferberlik?!..Üstelik, bir çok üniversitenin Türkçe Uygulama ve Öğretim Merkezleri var? Ne iş yapıyorlar, bilmiyoruz?....

Acaba; Başbakanımız, bu köşe yazarlarına; güzel Türkçe kullanmaları için bir uyarıda bulunacak mı? derken Cumhurbaşkanı gereken uyarıyı yaptı. Çünkü uyarılmazsa,dil; bir milletin hafızası, inancı olamaz, sadece AK Parti’nin olur ki, bu son derece yanlış olur. Dilin, yazım/söylem kurallarının, güzel Türkçe kullanmanın  partisi olmaz, olmamalı…

Asırlar önce, Yusuf Has Hacib;  “Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin” dediği Kutadgu Bilig’de ne demiş;

 “Hangi iş olursa olsun, sen onu tatlı dille karşıla. Her işte tatlı dil kullanırsan saadet sana bağlanır. Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar. Bak, doğan ölür; ondan, eser olarak, söz kalır. Sözünü iyi söyle ki ölümsüz olasın. Çok dinle fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle. Her sözü söz diye ağzından çıkarma. Lüzumlu olan sözü düşünerek ve ihtiyatla söyle. İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur. Söz ağızda iken sahibinin esiridir, ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esirdir. İnsanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider.”

“Yunus Emre Enstitüsü’nün (YEE) düzenlediği ve Cumhurbaşkanlığı himayesinde Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen 2017 Uluslararası Türkçe Yaz Okulu kapanış etkinliği, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yüzlerce genci ve seçkin davetlileri bir mutluluk tablosunda biraraya getirdi. Çeşitli ülkelerden gelen gençlerin coşkusuyla kapanış töreni, bir şölen oldu.
Prof. Ateş konuşmasında; Bir aydır Türkiye’nin 22 farklı şehrinde hem Türkçenizi geliştirdiniz hem de sayısız etkinliğe katılarak Anadolu'nun bilgeliğini ve hikmet anlayışını öğrendiniz. Misafirimiz olmayı kabul ettiğiniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz….Bizler dünya üzerindeki farklılıkları zenginlik olarak gören bir medeniyetin varisleriyiz. Farklı kültürler, farklı medeniyetler bize göre bir araya gelmenin, tanışmanın, kaynaşmanın vesilesidir. Bizimle iletişim kurmak için dilimizi Türkçe’yi öğrendiniz. Bizi daha iyi tanımak ve yakından anlamak için bizzat bizimle konuşmayı tercih ettiniz. Atalarımız 'Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur' der. Dağların birbirine kavuşamadığı bir dünyada, buraya ulaşabilmek uğruna sadece coğrafi uzaklıkları değil, belki de çevrenizi saran dağ gibi ön yargıları aşmayı da başardınız." dedi.

Genel bir kuraldır. Dil/sanat/kültür, sağlık, emniyet, eğitim,dışişleri; partiler üstüdür.

3.Milli Kültür Şurası sonuçları ile ilgili olarak 180 günlük bir eylem planının hazırlandığını duyuyoruz. Ancak; aynı kişilerle bir eylem yapma ve başarılı olma imkanı sıfırdır. 

Genel bir sorudur; kişiler bu güne kadar ne yapmışlardır ki, bugünden sonra ne yapacaklardır?

Adına ister; “Milli bir seferberlik ruhu” (Başbakan), ister “Milli kültür bağımsızlığı” (N.Kurtulmuş) deyin, işin başına “Milli” demekle  iş bitmiyor. Kadroların; milli, çalışkan, liyakatlı, bilgili, makamdan güç alan değil makamı harekete geçiren kişilerden  olması gerekir.

70’li yıllarda Kültür Bakanlığı’nın aylık dergisi vardı. O zamanlar sık sık hükümetler değişirdi. Sol hükümet gelince adı “Ulusal Kültür Dergisi”, sağ hükümetler kurulunca “Milli Kültür Dergisi” oluyordu. Kimse, derginin içeriğine, niteliğine bakmıyordu…

Bu zıtlaşmadan Bakanlık kazandı mı; elbetteki hayır…

Nicelik değil, nitelik ön planda olmalı ve liyakat esas alınmalıdır

Gelecek yazı: Kültür ve sanatta “öncü kuşaklar”  yetiştirilebilir mi?..

HALK OYUNLARI YASAKLANDI MI?..

 “Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, halk eğitim merkezlerindeki “halk oyunları’’ kurslarının açılmasını durdurdu. Tüm halk eğitim merkezlerine gönderilen yazıda, “Son altı ay içerisinde ‘halk oyunları’ alanında açılan kursların kayıtları ile kurs bitirme belgesi alan kursiyerler arasında büyük farkın olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle Halk oyunları kurs programları’nın yeniden incelenmesi, ihtiyaç olması halinde tekrar güncellenmesi için 01.08. 2017 tarihinden ikinci bir talimata kadar halk oyunları kurslarının açılması durdurulmuştur’’ denildi.(Basından)

Son yıllarda Halk Oyunları alanında, üniversitelerde bölümler açılıyor, yarışmalar/şenlikler yapılıyor, yurt dışı birincilikler alınıyor, ama AK Parti üst kademeleri kesinlikle protokole dahil olmuyorlardı…. Toplumun; birlikteliği, zevki, ritmi, sanatı, sporu, figürü, ezgiyi, giysiyi, çalgıyı içinde yaşatan/birleştiren halk oyunları için; “halt oyunları/zina v.b.” yazılar okuyorduk. Geçen yazımda belirttiğim gibi,  üniversiteler THO Bölümleri, THOF ve binlerce THO Derneği/Vakfı, THO uzmanları, THO Doç./Prof. ları duymazdan geldi, sağırları oynadılar…1997-199 arasında Prof. F.Değerli’nin Konservatuar Müdürü, şahsımın Müdür. Yard. sırasında alınan HEM Halk Oyunları Öğretmenliği, zamanla kaldırıldı ve halk oyunları öğretmenleri müzik öğretmenliğine atandılar. Sonra da Halk Oyunları mezunlarının atamaları kapatıldı. Şimdi sonuç alınma zamanı mı geldi, yoksa bir oyun mu var ki, ilgili müdürlük böyle bir karar –gerekçesi tamamen uydurma- aldı?...Bir milletin kültür hafızası böyle yok edilebiliyorr işte!..Hadi bakalım çıkın işin içinden!...Bekliyoruz…

AKADEMİSYEN SANATÇILAR YİNE MAĞDUR OLDU…

Üniversiteler Konservatuarları’nda, kadro karşılığı sözleşmeli çalışan, yaklaşık 400  akademisyen/sanatçının, yılda iki defa aldıkları  (Haziran-Aralık) teşvik ikramiyesi bir türlü rayına oturtulamadı. Haziran 2017 teşvikleri listesi, imzaları tamamlayıp hala Başbakanlığa ulaşmadı. Ağustosun son günlerine giriyoruz, faizsiz bekletme 3 ay oldu. Oysa, %3-5 sanatçıya teşvik vermemek için, %97-95 sanatçıyı mağdur etmek çok yanlış bir tutum…Bu işkence ve mağduriyet bitsin diye önermiştik;

“Ya ikramiyeleri maaşlarla birleştirin (TRT gibi), ya da teşviklerin rektör imzası ile ödenmesi için gerekli değişikliği yapın.”

Zaten “ödenen hak” neden uzatılıyor/geciktiriliyor ki?!. Yıllardır, Bakan değişiminden bir türlü sonuç alınamıyor…Memurlara 10 gün tatil, emeklilere bayram öncesi maaş veren devlet 400 kişide neden boğuluyor anlamıyoruz…

Yoksa, sanatçılar sahipsiz mi?! Başbakanlıktan çözüm bekliyoruz…