BIST 9.080
DOLAR 32,31
EURO 35,07
ALTIN 2.306,52

Bilginin hamalı olmak!

Öğretemeyen bir eğitim sistemimiz var. Samanlığa, saman yığar gibi çocuklarımızın beyinlerine, ha bire, bilgi depoluyoruz.Çok bilen ama o bilgiyi hiç kullanamayan nesiller yetiştiriyoruz.

Bir bilgiyi, tam olarak öğrendiğinizi nasıl anlarsınız?

Bir bilgiyi, tam olarak öğrendiğinizi; o bilgiyi kullanıp kullanamadığınıza bakarak anlayabilirsiniz.

Peki, öğrendiğinizi “zannettiğiniz” bir bilgiyi, baştan sona, hem de hiçbir kelimesini atlamadan, başkalarına sözlü olarak aktarabilmeniz, o bilgiyi öğrenmiş olduğunuzu gösterir mi?

Hayır, göstermez.

Bu, sizin o bilgiyi, sadece “ezberlediğinizi”, o bilginin hafızanızda sadece “var olduğunu” gösterir.

Aynen, hamalların sırtında bir yükü taşıması ama taşıdığı yükün sahibi olmaması gibi bir durumdur bu.

Bilginin hamalı” olma durumu.

Burada, bilgiden faydalanma ve bilgiyi kullanma yoktur.

Sadece taşıyıcısınızdır.

Şu anda, eğitim müfredatımızın, tam da -özene bezene- uyguladığı sistem budur.

Türkiye’de, her alanda bir ilerleme ve dönüşüm yaşanıyor ama ne yazık ki bu konuda, en geri kalan alan, eğitim sistemimiz ve müfredat programımızdır. (Bu konuyu, Eser Karataş, geçtiğimiz Pazar günü Star’daki köşesinde çok güzel ele almış.)

Kısacası bu sistemle, öğretemiyoruz.

Öğretemeyen bir eğitim sistemimiz var.

Samanlığa, saman yığar gibi çocuklarımızın beyinlerine, ha bire, bilgi depoluyoruz.

Çok bilen ama o bilgiyi hiç kullanamayan nesiller yetiştiriyoruz.

Peki, gerçek öğrenme nedir ve hangi aşamaları vardır?

 

1- Bilinçsiz yetersizlik

 

Bilinçsiz yetersizlik, bir bilgiyi bilmediğinizin farkında olmama durumudur.

O bilgiyi, bilmediğimizi bilmeyiz. Kişi ya o bilgiyle daha önce karşılaşmamıştır ya da o konuyu, bildiğini zannediyordur.

Bir konuyu, bilmediği halde bildiğini zannetmek, öğrenme açısından “en büyük” engeldir.

Çünkü öğrenmemin en büyük düşmanı “biliyorum” demektir.

Mevlana’nın bu konuda çok çarpıcı bir tespiti vardır.

“En tehlikeli insan” der Mevlana, “Bilmediğini bilmeyen insandır.”

 

2- Bilinçli yetersizlik

 

Öğrenmenin ilk aşaması, kişinin bir bilgiyi, bilmediğinin farkına varmasıdır.

Öğrenme, kişinin bir bilgiyi bilmediğini fark etmesiyle başlar.

Bir bilgiyi bilmediğini keşfetmek, beyni öğrenmeye hazırlamanın birinci şartıdır. Bu durum, kendini öğreneceğin konuda boş hissetmektir.

“ Bu konuyu biliyorum” diye düşündüğünüzde, beynimiz algı kanallarını o konuya karşı kapatır.

Dolu kovayı doldurmak, mümkün değildir.

 

3- Bilinçli yeterlilik

 

Bu aşamada, artık öğrenmeye başlamışınız demektir.

Bilgileri, beyninize kaydediyor, onları belli bir strateji haline getiriyor, kuralları ve ilkeleri uygulamaya başlıyorsunuzdur.

Bu, aynen araba sürmenin her adımını bilmek ama araba sürememek gibi bir durumdur.

Evet, araba sürmenin her türlü stratejisi, sırayla neleri yapacağınız, beyninizde kayıtlıdır.

Ama hala araba süremezsiniz.

Bunun için yeterince uygulamaya ihtiyacınız var.

Araba sürmenin her aşamasını başkalarına ezbere anlatabilirsiniz.

Ama direksiyona geçip hala tam olarak araba süremezsiniz.

İşte eğitim sistemimizin bize yaptığı en büyük “kötülük” budur.

Bizi hep getirip burada bırakmaktadır.

“Yarı yolda.”

Araba sürmeyi ezbere bilen ama araba süremeyen insanlar yetiştirmektedir.

Bilgiyi bilen ama kullanamayan bir beyin; her türlü donanıma ve programa sahip bir bilgisayarın bu özelliklerini kullanamayıp sadece daktilo olarak kullanılması gibidir.

Bu nedenle, beyin harikası gençlerimiz bu sistemden geçtikten sonra “zihinsel hurdalar” haline gelmektedir. Çünkü bu sistemde, beyin gücünü kullanmak yerine, beyni sadece bir kayıt ve depolama aracı olarak kullanmak amaçtır.

 

4- Bilinçsiz yeterlilik

 

Öğrenmede gerçek amaç, bilgiyi, bilinçsiz yetersizlik düzeyinde öğrenmektir.

Bu, bilgiyi özümsemek, içselleştirmek, kullanabilmek ve refleks haline getirebilmektir.

Bu aşama, “bilmek değil” “yapabilmek” aşamasıdır.

Bilgiyi, bildiğini bile fark etmemektir.

İyi araba kullanan kişiler, arabayı sadece kullanır.

Onu nasıl yapacağını düşünmez bile.

Artık, araba kullanmak, o kişilerde otomatik hale gelmiştir.

 

Sonuç olarak, bilginin hamalı olmayı amaçlayan bir eğitim anlayışı ile dünya çapında bir okula, bir üniversiteye sahip olamayız.

Siyasetçiler, eğitim kalitesiyle ilgili, “üniversite sınavını kaldıracağım” seviyesini aşan projelerinizi görelim…

Hani nerede?