Türk Silahlı Kuvvetleri son derece başarılı bir operasyon
yürütüyor. Mehmetçik, gerek havadan gerekse karadan, teröristlere
ardı ardına darbeler indiriyor.
Bütün bu başarılı operasyonlar düzenlenirken sivil halk zarar
görmüyor çünkü buna azami gayret gösteriliyor. Dünya üzerinde başka
bir millet yoktur ki, askeri bir harekât düzenlerken, sivilleri
bizim kadar düşünsün. Terör örgütü PYD/PKK’nın bilinçli olarak
sivil yerleşim yerlerimize attığı roketlerin ne denli şeref yoksunu
bir davranış olduğu ile ilgili tek kelime etmeyenlerin, bizim
değerli ordumuzun siviller konusundaki hassasiyetini anlamasını
beklemiyorum.
Askerlerimizin hepsine şükran duyuyor ve dualarımızın onlarla
olduğunu bilmelerini istiyorum.
Sınırlarımızda terörist grupların kontrolünde oluşturulmak
istenen hâkimiyet alanlarına, izin vermeme konusundaki
kararlılığımızın tüm dünyaca görülmüş olması güzel bir gelişme.
Vatanı müdafaa konusu mevzu bahis olduğunda geri adım
atmayacağımızı herkes bilmelidir.
Bu hususta kurulan oyunları bozmak hepimizin vatani görevidir.
Zeytin Dalı Harekâtı’nın amacı nettir. Kimsenin bir avuç toprağında
gözümüz yok. Fakat ülke sınırlarımızda istenmeyecek oluşumlara izin
vermemizi de kimse beklememelidir.
ÖSO ile ilgili de birkaç şey eklemek gerekebilir. ÖSO’ya terör
örgütü demek ile ilgili neler söylenebilir? Hemen aklıma şunlar
geliyor.
“Suriyeliler gitsin vatanları için savaşsınlar. Eli silah tutan
gençlerin ülkemizde ne işi var?” diye serzenişte bulunanlar
içerisinde, ÖSO için terör örgütü diyenler de var. Yahu peki bu
adamlar ne yapsın? Burada kalsalar kızıyorsunuz. Sözünüzü dinleyip
gidip savaşsalar, savaşmak için katılacakları ordu olan ÖSO’ya
terörist grup diyorsunuz. Nasıl olacak peki anlamış değilim? Burada
bir çelişki yok mu?
Kaldı ki, sonuna kadar haklı olarak düzenlediğimiz Zeytin Dalı
Harekâtında, PYD/PKK terör örgütüne karşı bizimle omuz omuza
çarpışan ÖSO’ya terörist grup demek haksızlıktır. Unutulmaması
gereken bir diğer husus ise ÖSO’nun Astana ve Cenevre görüşmelerine
davet edildiğidir.
***
Adalar meselesi…
Tarihe olan ilgim vesilesi ile ben adalar konusuna hakimim.
Lakin tarihçiler varken konuya çok fazla girmek istemedim. Bakın bu
konuyla ilgili değerli tarihçimiz İlber Ortaylı bir televizyon
programında ne diyor: “Adalar, 1912 Londra ve Uşi antlaşmalarıyla
kaybedildi. Daha sonrasında ise adaların geri alınmasını mümkün
kılacak bir donanmamız yoktu.”
Dolayısıyla buradan varmak istediğim yer şurasıdır. Siyaset
yapmadan işin doğrusunu bildirmek istiyorum. Tarihi doğru şekilde
öğrenmek lazım. Bilgileri doğru edindikten sonra yorumlar farklılık
gösterebilir şüphesiz. Fakat bilgi kirliliği varsa o mevzuya
açıklık getirmek gerekir.
İlber Ortaylı’nın açıklamasının bir benzerini başka bir
televizyon programında, diğer değerli bir tarihçimiz olan Murat
Bardakçı da yapmıştı. Bardakçı: “12 adalar elimizden 1912’de çıktı.
Lozan’da değil” dedi.
Bütün bunları göz önüne alarak adalar konusuna küçük çaplı bir
açıklık getirdiğimi zannediyorum. Konuyu daha detaylı olarak ele
almaktan aciz olmadığımdan emin olabilirsiniz. Lakin ayrıntıları
değerli tarihçilerimiz zaten söyledi ve söylüyorlar.
Sağlıcakla kalın…