Yükseköğretim sisteminde iyileştirilmesi gereken sorunlar
olduğuna önceki yazılarda
değinmiştim. Nitelikli bir akademik üretim becerisine, güçlü
teamüllere ve oturmuş geleneklere sahip olmak için zamana ihtiyaç
var. Cumhuriyet tarihi boyunca üniversitelere ve yükseköğretime
sürekli müdahale, bu kurumsallaşmayı engelledi. Mevcut aşırı
merkeziyetçi yapı şimdiye kadar ciddi herhangi bir sorunu
çözebilmiş de değil.
Niteliğin arttırılması, yavaş ve organize reformlarla ve daha
evrensel bir sistemin benimsenmesi ile mümkün.
Buna karşın 2547 sayılı yükseköğretim kanunu ile 2914 sayılı
yükseköğretim personel kanununda bir dizi teknik sorun var. Çözümü
kolay olan bu sorunlar, akademisyenlerin hayatını zindana çevirmiş
durumda ve kaynak israfından başka bir işe yaramıyor. Bu tür
sorunların ortadan kaldırılması için organize bir çabaya da gerek
yok.
Akademik yükseltme sistemindeki gereksiz ve dolambaçlı soruna
dair bir
yazı yazmış, çözüm olarak da tüm gelişmiş akademilerde
yapıldığı gibi çok ufak bir mevzuat değişikliği önermiştim.
Çözümü basit mevzuat değişikliklerine bağlı yığınla sorundan bir
diğeri ise eş durumu ve tayin sorunu. Yükseköğretim sisteminde iki
eşin akademide olduğu durumlarda tayin ve eş durumu söz konusu
olamıyor. Örneğin farklı üniversitelerde çalışan ancak yuva kurmak
isteyen akademisyenler ile aynı üniversitelere atanamayıp başka
üniversitelerde çalışmak zorunda kalan evli akademik personel bir
araya gelemiyor. Bu yüzden aileler parçalanmak zorunda
kalıyor. Şu anda oldukça yüksek sayıda aile bu sorundan dertli.
Bunun birkaç sebebi var…
Akademik sistem yapılandırılırken (özellikle 2914 sayılı
yükseköğretim personel kanununda) eş durumuna dair herhangi bir
tedbir öngörülmemiş. Muhtemeldir ki yasanın yazıldığı dönemde
(1983) akademide eş durumu gündem olacak kadar önemli bir sorun
değildi. Belli ki bugüne değin sorunlar sistem içerisinde bir
şekilde halledildi. Ancak çeşitlenip çoğalan üniversitelerde sorun
büyüdü ve artık yasal bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Yükseköğretim sisteminin özerk olduğuna dair bir inanışımız var.
Dünyanın gelişmiş akademilerinde yükseköğretim sistemleri ve
üniversiteler belli derecelerde özerkler. Ancak bizde vakıf
üniversiteleri de dahil tamamıyla YÖK tarafından koordine
ediliyorlar. Yani üniversiteler kendi kadrolarını kullanırken
ve ilana çıkarken, kadro dağıtırken tümden YÖK’e bağlılar. Bu
sorunu inisiyatif alarak çözebilecek yasal özerklikten mahrumlar.
Oysa gelişmiş yükseköğretim sistemlerinde özerk üniversiteler, eş
durumuna çözüm olacak mekanizmalara sahipler.
Mevcut yükseköğretim sistemi bu konuda anayasaya iki şekilde
aykırı aynı zamanda.
Anayasa’nın 41. Maddesi “Aile Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahı ile
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile
uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar” şeklindedir. Oysa halen yürürlükte bulunan 2547 sayılı
yükseköğretim kanunu bu konuda gerekli tedbirleri almadığı için
anayasa aykırılık barındırmaktadır.
Diğeri ise anayasadaki eşitlik ilkesine açıkça aykırılık. Devlet
memurları kanununda eş durumu ve tayinler için gerekli önlemler
alınırken, hem 2547 hem de 2914 sayılı kanunlarda 657 sayılı devlet
memurları kanuna da tabi oldukları belirtilen akademisyenlerin eş
durumu ve tayin haklarının olmayışı anayasanın eşitlik ilkesine
açıkça aykırıdır.
YÖK’ün akademik personelin sorunlarına eğilerek bu konuda acil
ve makul bir çözüm için yasal düzenleme talep etmesi
gereklidir.