Ramazan ayında sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini
davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Sofra
gösterileri yapıp, lüks ve şatafat içinde iftarı karşılamayın.
Mutlaka ama mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir ağzı
dualı, bir kimsesiz olsun.
Ki olmasıda gerekmez mi ?
Yüce Rabbimiz mekândan zamandan münezzehtir. O'nu uyku,
uyuklama almaz. O doğmamış ve doğurmamıştır. Hiçbir şey o'nun dengi
değildir. O insanın muhtaç olduğu herşeyden münezzehtir.Elbette ki
sofraya da ihtiyacı yoktur. Bu sadece mecazi bir
ifadedir...
Hz. Musa'nın kavmi Hz. Musa'ya şöyle der ;
"Yüce Allah'ı soframıza davet et. O'na yemek ikram etmek
istiyoruz."
Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Bu sözlerden
çok raharsız olur. Onlara der ki; "Kendinize gelin. Siz ne
konuştuğunuzun farkında mısınız ? Bilmiyor musunuz, Yüce Rabbimiz
insanlara ait böyle eksikliklerden uzaktır? Onun için böyle haller
düşünülemez. Yüce Allah'ın sizin ekmeğinize ihtiyacı yoktur. Allah
yemez, içmez, uyumaz." Ancak kavmi ısrar eder. Daha sonra
Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur:
"Musa, kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni
yemeğe çağırdılar." Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi,
seni tenzih ederim. Sana böyle birşeyi söylemeye dahi cüret
etmekten haya ederim.Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle
şeylerden (ekmekten, yemekten, su içmekten, uykudan) arınmışsın.
Paksın, münezzehsin." Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya buyurur
ki; "Kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine
karşılık vereceğim."
Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara
söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar. Çeşit çeşit yemekler
hazırlanır. Her ev yemek getirir. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi
beklemekteler. Ancak gelen giden yok. Neden sonra akşam üstü, her
tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir
ve "Bu fakire bir lokma" der. Halk ve Hz. Musa
derler ki; "Biz, Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle,
hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz." Beklerler.
Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa'yı kınarlar. Fakir de, bir şey
yiyemeden yoluna devam edip gider. Ertesi gün Hz. Musa'ya Rabbin
emri tecelli eder. Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi, ben mahcup
oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi." (Hz. Musa
Yüce Allah'ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli
edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
Yüce Rabbimiz buyurdu; "Musa ben geldim. Ama siz
beni doyurmadan gönderdiniz." Hz. Musa hayret içinde;
"Ya Rabbi nasıl olur?" deyince Rabbimiz buyurdu;
"O fakir geldi ya ! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu
doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz?
Ben yoksulun, muhtacın, yanındayım. Ona ikram ettiğinde bana ikram
etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su
verdiğinizde bana su vermiş olursunuz." Bu anlamda lütfen
sofranıza Rabbimiz'in yanında olduğu fakirleri davet etmeyi
unutmayalım.
Denilir ki: Hz. Lokman'ın oğlu babasına
sorar:
- Babacığım insanda bulunması gereken en büyük erdem
nedir?
Hz. Lokman der ki:
- Din, iman sahibi olmasıdır.
Oğlu sorar.
- Buna ikincisini eklemek istersen ne olur.
Hz. Lokman der ki:
- Din ve mal...
- Üçüncüsü olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal ve haya (utanma duygusu).
- Dördüncüsü olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal, haya ve güzel ahlak.
- Beşincisi olsa?
Hz. Lokman:
- Din, mal, haya, güzel ahlak ve cömertlik.
Sonra Hz. Lokman şöyle devam eder:
- Evladım! Kimde bu beş özellik bir araya gelse, o temiz,
korunmuş ve Allah'ın dostu olmuş olur. Ve aynı zamanda şeytandan
uzak olur.
Elbette Rabbimizin sevdiği özellikler bunlarla sınırlı
değildir. Ama bu kadarı bile, kendimizi tartabilmemiz için
yeterlidir. Ben bu listeye baktığımda Yüce
Allah'ın (c.c.) ahlakıyla hallenme noktasından çok uzakta
olduğumu görebiliyorum. Sizde kendinizi sorgulayın. Kendinizi
hesaba çekmekten korkmayın. Bugün kendinizi hesaba çekmezseniz
ahirette sizi hesaba çekecek bir rabbınız olduğunuda
unutmayın...
Rabbim bizi affetsin. Bize merhamet etsin. Bizi nefsimizle
baş başa bırakmasın. Kalbimize merhamet koysun. Sevgi koysun.
Affetme duygusu koysun. Bize rahmetiyle muamele etsin.