Yoksulların annesi Reyhan Gürtuna..
Abone olİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi Reyhan Gürtuna, Halka ve Olaylara Tercüman'dan Volkan Karsan'a konuştu:
DIŞARIDA İstanbul’un haziran günlerine has bir öğle sıcağı
var... Çağlayan’da, içinde bulunduğumuz bina ise çölde bir vaha
izlenimi veriyor insana... Özel bir çalışma sürüyor...
Çamaşırhanesi temizliğin huzurunu, bakım atölyeleri yenilenmenin
umudunu, el işi ve nakış bölümü yaratıcılığın gururunu
yansıtıyor... Burada yapılanlar da belki çölde susuzluk çekenlere
bir damla ama, bu damla pek de azımsanmayacak gibi... Hele hele
onlarca, yüzlerce, binlerce yan yana geldiğinde yoksulluk ateşine
çare pınarları çağlayabilir... Bu damlaların akışını görmek için
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Koordinasyon Merkezi’ndeyiz...
Kulağımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit
Gürtuna’nın eşi ve Merkez’in Başkanı Reyhan Gürtuna’da... (Terslik
bu ya kayıt cihazı muhalefet edip çalışmıyor.) Ama Bayan Başkan
kelimeleri tek tek ve özenle seçiyor, insan beyninin kayıt
kabiliyetini zorlamadan ve de içtenlikle bilgilendiriyor...
Rahatsızlığına rağmen, bizleri kırmıyor ve Merkez’e gelip
çalışmaları anlatıyor... Yapılan işin her safhasının heyecanını
duyumsayarak konuşuyor... Zaman zaman, hatta sık sık
duygulanıyor... Anlatırken, kahvesini bile unutuyor... Size
‘yoksulun annesi’ dedirten süreç nasıl başladı? 17 AĞustos
depreminin akabinde Gölcük ve Adapazarı’ndan başlayarak
arkadaşlarımla yardıma koştuk... Bölgeye yağan yardımlar bir türlü
amacına ulaşmıyordu. Bir sürü eşya çöp gibi ortada kalıyordu.
Sadece muhtaç olduğu için böyle bir sunumla karşılaşmak o zordaki
insanları daha çok yaralıyordu. İstanbul’a dönünce karar verdim.
Yardımları armağan gibi vermeliydik... Arkadaşlarımla ilk çalışmayı
15 gün içinde yaptık. Üç kamyon eşya ve yardımı düzenlenmiş,
paketlenmiş olarak deprem bölgesine götürdük ve dağıttık. Bu tarz
dağıtım duyulunca bize eşya bağışı yağdı.. Organize olmamız
gerekiyordu. Müfit Bey’den bir yer istedik. Burası, Yol Bakım
Merkezi olarak kullanılmayan perişan bir haldeydi. Peki nasıl bu
denli düzenli bir yapı haline geldi? İlk dört ay inşaattan,
yerleşmeye kadar her şeyle tek tek ilgilendim. Çalışmaların
başından hiç ayrılmadım. Bazı anlar tebdili kıyafet, her safhaya
nezaret ettim. Bu işin mutfağından hiç çıkmadım. Size gelen eski
giysi ve eşyaları gördük. Ancak sergilendikleri yerlerde hepsi
pırıl pırıl, tertemiz, paketlenmiş yeni sahiplerini bekliyorlar...
Bİz yardım yaparken, muhtaç olduğu hissini vermeden, ruhunu
incitmeden, ihtiyaç sahiplerine bir armağan gibi sunmaya
çalışıyoruz her şeyi... İkinci el eşyaları yeniden hayata
geçiriyoruz. Tek bir giysi veya bir küçük eşya heba olmasın,
değerlensin diye çalışıyoruz... Burada her şey sevgiyle pişiyor,
sevgiyle üretiliyor. Böylece lezzet ve bereket kazandırılıyor. l
Evet, siyah büyük poşetlere gelişi güzel doldurulmuş giysilerin
nasıl yıkanıp, ütülenip, tamir edildiğini gördük... Bebek
eşyalarından, sünnetliklere, gelinliklere kadar mutluluğu giydirmek
için sergilen eşyalar heyecan verici. Hele hele bir tabak bir
bardak bir de alüminyum tencere kapağının, muhteşem bir meyve
kasesine dönüşmesi, emeğin yanı sıra bu işe önemli bir de ruh
katıldığını anlatıyor insana. Bu yapılanlarda sizin sanatçı
kişiliğinizin etkisi de olmalı? Bİzde ailece sanata ilgi çok üst
düzeyde. Benim resim eğitimi almış olmam bunun bir parçası. Ancak,
burada çalışan arkadaşlarım da pek çok yaratıcı çalışmalar
yapıyorlar. Onların kendilerine has yetenekleri, kendilerine has
yaşam öyküleri var. Zorluklarını bir tarafa bırakıp yüreklerindeki
sevgiyi emekleriyle ürettiklerine aktarıyorlar. Müzik ailenin
gıdası! l Bu arada sizin kişisel çalışmalarınıza da bir parantez
açsak?.. Ben bir dönem hat sanatıyla uğraştım... Ancak asıl
‘Tezhip’ (Altın suyuyla Kur’an yazılarını çerçeveleme sanatı)
konusunda ürünler verdim. Çok çalıştım. Yaptığım her işi iyi yapmak
isterim. Henüz başlangıcında olmama rağmen Habitat’da hocalarımın
oluşturduğu 30 kişilik sergide eseri yer alan tek öğrenci bendim...
Bu arada bir parantez daha açıyoruz ve Reyhan Gürtuna’nın sesleniş
biçimiyle Müfit Bey’in sanatseverliğine sözü getiriyoruz. Müzik,
Gürtuna ailesinin yaşamının önemli bir parçası... Bir türlü Müfit
Bey’in kendi çalıp söylediği musikiden örnekleri öğrenemiyoruz. Ama
ailenin genç kızı Asude’nin ud, delikanlısı Fatih’in gitar
çaldığını öğreniyoruz... En küçük Sina ise henüz kararsız
anlaşılan... Reyhan Gürtuna ekliyor: Fatih’İn birkaç da bestesi
var... Parantezi biraz daha genişletip. Sanatçı kişiliğin günlük
hayata yansımasını da yakalıyoruz. Müfit Bey’in şıklığındaki payın
kime ait olduğu ortaya çıkıyor... Reyhan Gürtuna anlatıyor: Her
akşam yarım saatimiz ertesi günün programına göre giyim
belirlemekle geçer... Birlikte karar veririz. Gidilecek mekân,
söyleşi yapılacak stüdyodaki fona göre tüm ayrıntıları gözden
geçirerek seçimler yaparız. Giyimden söz açılınca sözü başörtüsüne
getiriyoruz. Bu konuda da çok açık sözlü Bayan Gürtuna... BaŞörtülü
insanlarda sosyal bir gelişme gözlemleniyor. Doğal olarak da bu
konunun modası da gelişiyor... Ben zaman zaman şapka da giyerdim...
Kendi özel modellerim de vardı. Saçın tamamını örten modeller
geliştirmiştim.. Bu konu duyulduktan sonra Cemil İpekçi’ye çok
sayıda talep gelmiş. Daha sonra öğrendim... Bu arada öğreniyoruz ki
Cemil İpekçi ve Huysuz Virjin, Merkez’e kıyafetlerini bağışlayan
ünlüler... Atölye ve sergi salonlarında bu kişilerin imzasını
taşıyan podyum ve sahne görmüş işlemelerin, ipeklerin, kırlentlere,
sehpa örtülerine birbirinden şık aksesuarlara dönüşmüş hallerini
görüyoruz. Kadın hakları Reyhan Gürtuna’ya daha önceki bir
söyleşide eşinin ‘O biraz feministtir’ dediğini hatırlatıyoruz...
Reddediyor : KadInlarImIzIn kendi varlığını ortaya koyabilmek için
gösterdikleri savunma mekanizması onları geriye götürüyor. Kadın
erkek eşitliğini kavga haline getirmek anlamsız. Hepsi ayrı
varlıklar, güçleri yarıştırmaları yanlış. Bilek güreşine
dönüştürmek gereksiz. Kadınlar aslında daha güçlü, feminist ve
erkek düşmanı olmaya gerek yok... Ve iddialı bir biçimde
sürdürüyor: İnsanlIĞIn kurucusu kadın. Çocuğu doğuran, yetiştiren,
erkeği çekip çeviren kadın. Saygı duyulması gereken kadına herkes
saygı duyar. Erkeğin zayıf noktalarından yararlanmak ise
yakışıksız...Kadın haklarını değil, insan haklarını savunmak
önemli. Benim arkada olmak gibi bir derdim yok. Biz yan yana
yürüyoruz... Yüreklerimiz yan yana yürüyor. Önemli olan kadın ve
erkeğin birbirine saygı duyması... Tekrar çalışmalara dönüyoruz...
Merkez’in yaydığı pırıltıdaki felsefi boyut kelimelere dökülüyor...
İnancIm en önde. İnsanlığa hizmet etmek isteğindeyim. Ben dünyaya
boşuna gelmediysem, yardıma ihtiyacı olanlara, acı içindekilere
yapmam gerekenleri araştırıyorum. Benden ne istenmiş bunun cevabını
bulmaya çalışıyorum. Yerel seçimler yaklaşıyor, Türkiye’nin en
büyük belediyesinin başkanın eşinin gönlünde ne yatıyor anlamaya
çalışıyoruz... Benİm sağ sol kavramım yok. Bütün insanlara gönlüm
açık... Bu tür çalışmaları sahiplenmek isteyen insanlar da
olabilir. Eğer nasipse çalışmalarımız Müfit Bey’e de yansır. Ama
yansısın diye çalışılmaz... Roman olur Söz tekrar yardımlara ve
insan öykülerine geliyor... Bir gazete söyleşisine sığmayacak
ilginç, duygulu ve uzun öyküler... Reyhan Gürtuna da zaten “Bunlar
film olur, roman olur” diyor. Bize anlattığı birkaç öyküden biri
Erzurumlu bir aile ile ilgili... İstanbul’a göç eden 23 kişilik
aileye inşaat kalfası baba tek başına bakıyor. Tuzla’da deprem
sonrası yapılan geçici derme çatma bir barakaya sığınmış
yaşıyorlar. Baba iltihaplı eklem romatizması olunca çalışamıyor.
Hepsi aç ve bakımsız kalıyorlar. Çocukların çoğu verem, anne de
kanama geçirirken, Kadın Koordinasyon Merkezi ekipleri haberdar
oluyor. Reyhan Gürtuna bizzat ilgileniyor. Kadın ve adam hastaneye,
çocuklar sanatoryuma kaldırılıyor. Bir ölçüde ayağa kalktıklarında,
Florya’da depremzedelerin de bir süre kaldıkları kampa
yerleştiriliyorlar. Baharda tedavileri bitiyor. Bayan Gürtuna,
“Sizin bu halde İstanbul’da baş etmeniz zor. Erzurum’da yeriniz
yurdunuz yok mu?” diyor... Ailenin bir tarlası var...O tarlaya
İSTON’un desteği ile ev yaptırılıyor. Baba gidip kendi başında
duruyor inşaatın. Mobilyadan tabak çanağa tüm eşyalar Merkez’den
gönderiliyor. Tüm aile yaz başında tarlasını ekip yeni yuvalarına
yerleşiyor... Bugün, Kadın Koordinasyon Merkezi’nin Malta Köşkü’nde
Kermes’i var... Onarılmış bakımı yapılmış, antikalar ikinci el
eşyalardan, giysilerden üretilmiş hepsi birer sanat eseri örtüler,
tepsiler, tabak çanaklar, daha neler neler sergilenecek... Bu kez
Sokak Çocukları yararına... Reyhan Gürtuna’nın onlar için de
projeleri yaşama geçmiş... Ama bu çalışmaları bir sohbete sığdırmak
kolay değil... Her ay binlerce aile seviniyor 9 araç ve 22 kişilik
bir ekiple yardım toplanıyor, ihtiyaç sahipleri taranıyor...
Merkezde gezici ekipler hariç 40 kişi çalışıyor Ayda 30 ile 50 bin
parça bakımı yapılmış, paketlenmiş giysicyeni sahiplerine
ulaştırılıyor. 2002 yılında 575 çifte çeyiz verilmiş, 480 çocuk
sünnet ettirilmiş. Evlendirilen çiftlerin gelinlik, damatlık ve
nişanlık ihtiyacı karşılanıyor. 2002 yılı sağlık
organizasyonlarında 130 aileye ameliyat, 640 aileye tedavi, 220
aileye doğum, 480 aileye ilaç yardımı yapılmış. Ev ekonomisi ve
çocuk bakımı başta olmak üzere eğitim çalışmaları sürüyor. Aynı yıl
muhtar, okullar, cem evleri, azınlıklar ve hemşehri dernekleri
kanalıyla toplam 12 bin 695 adet gıda dağıtımı
gerçekleştirilmiş.