Bu yazı
serisi ile üniversitelerimizdeki bazı sorunlara
değinmek istiyoruz…
Ülkemizde üniversite sayısı 193
oldu.Bunların 109’u Devlet Üniv., 76’sı Vakıf Üniv.,8’i Vakıf
Meslek Yüksek Okulu. Nisan 2018 verilerine göre, öğretim elemanı
sayısı da aşağı yukarı şöyledir; 24.000 Prof., 16-17.000
Doç., 35.000 Dr.Öğr.Üy.,24.000 Öğr.Gör., 11.000 Okutman vardı. 7100
Sy.Yasa ile Okutmanlık kaldırıldı ve hepsi Öğr.Gör. oldu, o
zaman Öğr.Gör. sayısı 35.000 oldu.
Üniversite,
araştırma demektir. O nedenle kitap sayısının, öğrenci başına düşen
cari giderlerin önemi büyüktür.
“Merhum N.Erbakan, İTÜ’de Öğr.Gör.
iken 57 yılönce) , uçak motorunun prototipini yaparak seri halde
üretilmesi için rahmetli C.Bayar’dan bir yazı ile izi ve imkan
istemiş. C.Bayar’ın cevabı şu olmuş; gerek yok, biz ABD’den uçak
alıyoruz!..”
Bir
üniversitede öğretim elemanı olmak; prestij,saygınlık
demektir.
Ancak,
görüyoruz ki, yapılan araştırmalarda en çok öne çıkan
konular;
a) Mobbing,
b) İntihal,
c)
Etiklik’tir. Bu acınacak ve üzerinde önemle durulacak bir
konudur.
Üniversite avukatları, maalesef bu
gibi işlerle -yoğun olarak- uğraşmaktadır.
Gelişme,
büyüme elbette çok iyidir, ama sağlıksız büyüme; yanlış insanların,
yeni yerlere sirayet etmesi ve bu hastalıkları
dağıtmasıdır.
Çalışmalardan anlaşılıyor ki;
üniversitelerimizin büyük bölümünde, verilen eğitimin
“kalitesi ve araştırma performansı” bakımından sorunlar var. Bu
durum, tüm alanlarda yetişecek öğretim elemanlarının niteliği
-niceliği değil- konusunda olumsuzluğa yol
açmaktadır.
Prof.Abidin Kumbasar’ın verdiği
güzel örnekten yola çıkarsak;
Akademisyen; sadece işine gelip gidiyor, derslerine girip
çıkıyor, verimi düşünmüyorsa, sadece bir
“işçi”dir.
Akademisyen; dersinin daha verimli olması için kendinden bir
şeyler katıyor, yeni metotlar geliştiriyorsa, o bir
“usta”dır.
Akademisyen; hem derslerini
verirken, ders verdiği öğrencilerle iyi ilişkiler kurup onları
yarına hazırlamayı düşünüyorsa, öğrencilerinin en iyi olmasını
düşünüyorsa, gerekirse aileleri ile iyi ilişkiler kuruyorsa, o bir
“sanatçı”dır.
Her işin/mesleğin bir sana yönü
vardır.
O nedenle
sürekli; “nicelik” değil, “nitelik”
diyoruz.
Neden acaba?
Olmadığı/oluşturulamadığı için
olmasın?!...
Alanımızdan örnek
verelim;
Anadolu GSL mezun bir öğrencinin
Konservatuar sınavını kazanamaması ne demektir?
Kazanan öğrencilerin, bir çok
konudan habersiz olmaları nedendir?
Anadolu GSL mezunu öğrencinin bir
çalgı çalamaması ne demektir?
Bazı Anadolu GSL’lerin, eğitimde iyi
olup, bazılarında eksik olması ne demektir?
Kısaca, insanlar; işini iyi
ve düzenli neden yapmamaktadır?
Yapılmayan
iş,ders, alınamayan; sonuç,verim, kamu zararı değil
midir?
Amacımız;
kurumsallaşmayı önleyen uygulamaların ortadan
kaldırılmasıdır..
Devame
deceğiz...
YÖK
RAPORU…
YÖK, yayımladığı (29.06.2018) ‘Vakıf
Yükseköğretim Kurumları 2018’ raporuyla, vakıf üniversitelerinin
karnesini ortaya koydu. Raporda, üniversitelerin yıllara göre
artışı, cari
giderleri, kitap sayıları, burs miktarları gibi
bilgiler de açıklandı. Buna göre, vakıf üniversitelerinin sayısı
76. İstanbul 47, Ankara 12, İzmir 4, Antalya 3,
Mersin-Konya-Gaziantep 2, Trabzon-Nevşehir-Kayseri, Bursa 1 vakıf
üniversitesi var. Fakülte sayıları ise; 33 Hukuk, 23 Tıp, 11, Diş
Hekimliği, 8 Eczacılık Fakültesi. Nedense Konservatuar ve GSF
benzeri fakülteler gözükmüyor.
Öğrenci başına düşen cari
giderlerde; Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi 116 bin 269 TL, Koç
Ün. 60 bin 87 TL,Sabancı Ün. 51 bin 610 TL ile ilk üçe girmiş.
Aradaki fark çok büyük.
Burs sıralamasında ise İbn Haldun
Ün. ile Konya Gıda ve Tarım üniversiteleri %100 ile birinci oldu.
Onları % 23 ile Beykoz Ün.ve % 20 ile Fatih Sultan
Mehmet Vakıf üniversiteleri izledi.
YÖK, üniversitelerde öğrenci başına
düşen kitap sayılarına da raporda yer vermiş; İstanbul 29 Mayıs
Üniversitesi 46.67, Bilkent 39.40, Koç 37.40 ile ilk üçe girmiş.
Bilkent Üniversitesi ise kütüphanedeki basılı kitap sayısıyla (500
bin 437) diğer üniversitelerin önüne geçti. Bilkent’i; 248 bin 773
ile Koç Ün. ve 200 bin 924 ile Başkent Ün. izledi.
.