Türk Solu ve Kürt mafyası!
Abone olTürk solu Dergisi, İstanbul'da Kürt Mafyası ve PKK milisleri konulu yazı ile yeni tartışmalar başlatacak gibi. Kürt mafyasının amacı ne? Türkiye işgal mi ediliyor?
Türk Solu dergisi, Kürt milliyetçiliği ile ilgili tartışmalara
yenisini ekliyor. Yine Gökçe Fırat imzasıyla yayınlanan yazıdaki
iddialara göre başta İstanbul olmak üzere Ege ve Akdeniz sahili de
Kürt mafyası tarafından işgal edildi. Kürt mafyası ile PKK'nın
beraber hareket ettiğinden hareket eden Fırat'ın iddiaları
önümüzdeki günlerde hayli büyük olayların ve provokasyonların
ipuçlarını veriyor... haberciler.com, bu iddialardan hareketle
yaşanabilecek provokatif olaylar konusunda yetkilileri uyarıyor...
Türk Solu'nun Gökçe Fırat imzalı yazısı: Gökçe Fırat-Kürt varsa
sorun var İstanbul'da Kürt mafyası ve PKK milisleri İstanbul, uzun
yıllardır Kürt bölücülüğünün en önemli hedefi oldu. Kürt mafyası,
Beyoğlu, Aksaray-Laleli, Eminönü ve Kadıköy'de piyasaya hakim
konumdadır. Kürt mafyasının ekonomik hakimiyeti ile birlikte,
şehrin varoşları PKK'lı milisler tarafından ele geçirilmektedir.
Yandaki haritada Kürt mafyasının denetlediği piyasa bölgesi yeşil
bir çember içinde gösterilmektedir. Mavi noktalı semtlerde ise,
sıradan vatandaş görünümünde PKK yandaşları yoğun bir şekilde
yerleşmekte ve bir ayaklanmaya hazırlanmaktadır. Son bir haftadır
tüm bu semtlerde Apo posterli gösteriler ve polisle çatışmalar
gerçekleşmiştir. Kürt mafyasının kıyılara egemen olma stratejisi
Kürt mafyası, Türkiye'nin denize açılan Güney bölgesinde planlı bir
şekilde denetimi ele almıştır. Ele geçirilen bölgeleri bir okla
birleştirdiğimizde planın kapsamını anlayabiliyoruz. Gelibolu,
Gökçeada, Ayvalık üçgeninde Çanakkale Boğazı'na hakim olmaya
çalışan Kürt mafyası aynı zamanda İzmir ve Antalya limanını da
denetlemektedir. Bodrum gibi bölgeler eğlence sektörü açısından bir
planı gösterirken, özellikle Didim'de simgeleşen toprak alımları,
tehlikenin bir başka boyutunu göstermektedir. Tarihi ve sosyolojik
açidan ırk, etnik grup, millet PKK'nın organize ettiği Gemlik
yürüyüşü ve bu yürüyüşe karşı Türklerin direnişi kimileri
tarafindan olagandisi gelismeler olarak nitelendiriliyor. Bugün
ülkemizin içine çekildigi sorunu kavramamizin önündeki en büyük
engel de bu. Çünkü olaylar ne bir provokasyonla, ne tahrikle, ne de
baska bir seyle açiklanabilir. Olaylarin bu sekilde gelismesi,
tarihsel ve sosyolojik sebeplerle açiklanabilir, ki böylesi bir
perspektif içinde tüm gelismeler hiç de beklenmedik degildir
tersine beklenen gelismelerdir. Bugün yasadigimiz sorun nedir?
Basbakan bir Kürt sorunundan bahsetti. Zaten PKK da yillardir ayni
Kürt sorunundan, ayni ifadelerle bahsediyordu. PKK eylemlerinin
durdugu bir dört yillik dönem de oldu. Kürt sorununu çözmek için
devlet, egitim, kültür, yayin gibi pek çok hak tanidi. Ama tüm bu
"demokratiklesme" adimlarina karsin, bugün sorun, dünden, yani
PKK'nin açik silahli savasindan kat kat büyümüs durumda. O halde
sorunu açiklamak için terörün ve demokratiklesmenin disinda bazi
kavramlara ihtiyacimiz var demektir. O kavramlari ise ancak tarih
ve sosyolojide bulabiliriz. Kürt sorunu demek, bir etnik kimlikten
dogan sorun demektir. Çünkü sorun Kürt'le alakalidir. O halde Kürt
nedir? Eger Kürt, Türklerden ayri bir etnik grup ya da millet ise,
Kürt sorunu dedigimiz sorun, etnik ya da milli bir sorun demektir.
Tarih boyunca insan topluluklari, çesitli "irk"lardan, çesitli
etnik kökenlerden gelirler, ama bu tür "irki" ve etnik kimlikler
birbiri ile etkileserek, birbirini eriterek, birbirini yok ederek,
birbiriyle birleserek daha büyük halk topluluklarina dönüsür ki,
çagdas milletler böyle meydana gelir. Millet asamasi, etnik,
"irki", kökenlerin tarihsel olarak silindigi bir asamadir. O
nedenle çagdas milletler bir bütün olusturur, milletin bütünlügü ya
da tekligi kavrami da buradan türer. Türkiye açisindan baktigimizda
ise, binlerce yildir Türkiye cografyasinda biraraya gelen çesitli
etnik kavimler, binlerce yil içinde birleserek, birbirinin içinde
eriyerek tek bir millet olusturmustur ki, bunun da adi Türk
milletidir. Türk, bir etnik ya da "irki" kavram degil, bu yörede
yasayan milletin adidir. Bu ad, binlerce yildir kullanilmaktadir ve
binlerce yildir da ayni anlama gelmektedir. Türk ulus devleti
Türkiye Cumhuriyeti, bu çagdas gerçekler temelinde kurulmus bir
ulus devlettir. Ulus devlet, milletin bölünmezligi ve mutlak
hakimiyeti üzerine insa edilir. O nedenle "Egemenlik kayitsiz
sartsiz milletindir". Millet bu egemenligini kullanirken, kendi
içinde bir bütün olarak kullanir. Türkiye Cumhuriyeti'ni, ABD türü
bir etnik federasyondan ya da Avrupa türü prenslikler
federasyonundan ayiran gerçeklik budur. ABD'de ve Avrupa'da hiçbir
zaman bizdeki gibi bir bütün millet olusamamistir. Olusmadgi için
de, çesitli etnik gruplar ya da bunlarin idari adi olan prenslikler
biraraya gelerek federasyon kurarlar. Bu nedenle çogu Avrupa
devleti ve ABD, ulus devlet degildir. Bu nedenle de içlerinde
farkli dilleri barindirirlar. Avrupa ve ABD'nin disinda kalan
dünyada ise tarihsel gelisme farklidir. Örnegin Türkler, bu tür
federasyon asamalarini çoktan geçmistir. Selçuklu ve Osmanli'daki
sistem çözülmüs, bu çözülme ile birlikte ulus devlet olusmustur.
Ulus devlet bir Ulusal Kurtulus Savasi ve devrimle kurulmustur, ama
bu da bu kurulusun bir disaridan müdahale ile oldugu anlamina
gelmez, tam tersine içsel gelisim bu tür bir devrime yol açmistir.
Simdi böylesi bir ulus devlette bir Kürt sorunundan bahsediliyorsa,
birilerinin politik argümanlarini ve iddialarini bilimle ve tarihle
ölçüp sinamasi gerekir. Örnegin Basbakan Kürt sorunu diyorsa, bir
ulus devletin basbakaninin böylesi bir ifadeyi kullanamayacagini
bilmelidir. Çünkü ancak ulus devlette Basbakan, ulusal meclisin
tayin ettigi hükümetin basidir. Bu ise milletin iradesini yürütme
gücüne dönüstürmektir. Basbakan ulus devlet gerçegini reddediyorsa,
kendisini o ulustan görmeyenleri temsil hakkindan vazgeçtigini de
anlamalidir. Bir ulus devlette, azinlik olabilir. Azinliklar ulus
devlet içerisinde belirli ve sinirli haklara sahip olurlar. Bu tür
yasal düzenlemeler ulus devlet otoritesini ve milli egemenligi
zedelemez. Ancak bir ulus devlette, alt kimlik olamaz, ikinci bir
asli unsur olamaz, ikinci bir kurucu öge olamaz. Çünkü ulus devlet
tek bir ulus tanimi üzerinde yükselir. Bu açidan baktigimizda,
Türkiye'de etnik sorun olarak görülebilecek aslinda bir azinlik
sorunu olan, Rum, Ermeni ve Yahudi sorunundan bahsedilebilir. Bu
tür azinliklarin, kendini ait hissettikleri ulusla birlikte Türk
devletine karsi hareketleri olabilir. Nitekim Osmanli'nin yikilis
dönemi böyledir. Bu tür sorunlarin çözüm noktasi, azinliklarin
dislanmasi degil, azinliklarin azinlik bölücülügü yapacaklari
zeminin Türklükle doldurularak, onlara bölücülük zemini
birakilmamasidir. Zeminsiz kalan azinliklar, kendilerini ait
hissetmeseler, hissetmek zorunda olmasalar bile, yasadiklari
devletin ve ülkenin mutlulugunu düsünmek zorunda kalacaklardir.
Kürt varsa sorun var Ancak Kürt meselesini de ayni etnik mesele
içine sokmaya çalisirsaniz isler degisir. Çünkü Kürtler, azinlik
hakki degil baska bir sey istemektedir. Kürtler, Türk milletinden
ayri bir millet olduklarini, bu nedenle de ikinci milli unsur
olarak kabul edilmeyi istemektedirler. Bu, tam da bugünkü Irak'a
dayatilandir. Yani hem bir Kürt federe bölgesi, hem de Türkiye
Cumhuriyeti üzerinde mutlak bir güç. Eger gerçekten de Kürtler,
Türklerden ayri bir millet ise, olayin tarihsel ve sosyolojik iki
çözümü olabilir. Birincisi, Türkler ve Kürtlerin, bugünkü Irak
gibi, federatif bir devlet içinde birlesmeleri ya da ikincisi
Kürtlerin tamamiyla bagimsiz bir devlet kurmasi. Kürtler bugün, her
ikisini de istemektedirler. Peki Kürtlere bu hak, taninmamazlik
edilebilir mi? Eger Kürtlerin Türklerden ayri bir millet oldugunu
kabul ediyorsak, bu hakki tanimak zorundayiz. Çünkü her milletin
kendi iradesini belirleme ve isterse ayri devlet kurma hakki
vardir. Bu hak, Insan Haklari Evrensel Beyannamesi'nden de alinmaz,
tarihsel bir haktir. Hiç kimse de bu tür bir milli istegin önünde
duramaz. Iste Basbakan'in Türkiye'yi getirdigi nokta burasidir. O
halde sorunun kaynagi, teröre, PKK'ya, demokratiklesmeye
indirgenemez. Sorunun kaynagi tanimlamadadir. Siz, bir kisim
vatandasa ayri bir milli kimlik tanirsaniz, onlar da bu milli
kimligi hakkiyla kullanirlar. Bu nedenle sorun, Kürdü kabul eden
çagdisi, bilimden, tarih bilincinden yoksun kafadadir. Oysa çok
basit bir sekilde ifade etmek gerekirse Kürt varsa sorun vardir,
sorunun çözümü ise PKK'nin bitirilmesi degil, Türk milletinden
bagimsiz bir Kürt kimliginin bitirilmesidir. Hem ayri bir Kürt
kabul etmek, hem de bundan dogan sorunlari çözmek, Türk devletinin
kendi basina açtigi bir istir. Eger Türkiye Cumhuriyeti bir ulus
devlet olarak kalacaksa, Türkiye Cumhuriyeti sinirlari içinde
yasayan herkesin kendisine ben Türküm demesini isteyecek, Türkçe
konusmasini isteyecektir. Bu ayni zamanda tarihsel açidan da bir
gerçekliktir. Çünkü, bugün kendisine Kürdüm diyenlerin çok büyük
bölümü Kürt degil, has be has Türktür, ama zorla
Kürtlestirilmislerdir. Bu bakimdan Kürt sorunundan bahsediyorsak,
Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk milletine sorun yaratan Kürtlerin
yarattigi sorundan bahsetmemiz gerekir ki, bu sorunun çözümü zorla
Kürtlestirilen Türklere Türklüklerini animsatmak olmalidir.
TÜRKSOLU'nun israrla yapmaya çalistigi, Kürtler tarafindan zorla
asimile edilmek istenen Türklerin milli haklarini korumaktir. Bu
ise Atatürk tarafindan 1923 ile 1938 arasinda uygulanmis ve sonuç
almis politikadir. (Önümüzdeki sayida Atatürk'ün Kürt politikasini
isleyecegiz.) "Iyi Kürt"le "Kötü Kürt" arasina sikistirilmak!
Atatürk politikasi terk edildikten sonra durum degisti. Türkiye
Cumhuriyeti'ne yillar süren etnik ve köktendinci saldiri,
Türkiye'deki tek milleti, etnik ve mezhepsel parçalara ayirma amaci
güttü. Bu saldiri altinda, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus devlet
niteligi asindirildi. Bir taraftan dinsel kimlik milli kimligin
önüne geçirilirken, diger taraftan ayri bir milli kimlik bilinçli
bir sekilde yaratildi ve güçlendirildi. Bugün Bozüyük'te yasanan
sorun tam da budur. Türk milletinden ayri bir Kürt kimligi kabul
edilmis, güçlendirilmis, eline silah verilip daga çikartilmistir.
Simdi o kimlik, otobüslere bindirilerek Gemlik'e yürüyüse
götürülmektedir. O kimlik, eline molotof tutusturulup karakollara
saldirtilmaktadir. O kimlik, eline silah verilip
mafyalastirilmakta, ekonomiyi esir etmektedir. O kimlik, eline
mikrofon verilip Türk televizyonlarini Kürtçeye bogmaktadir. Yani
sorun, o kimligin ifade edilisidir. Milli kimlik kimi zaman dille,
kimi zaman türküyle, kimi zaman yaziyla ifade edilir. Ama kimi
zaman da yürüyüsle, ayaklanmayla, silahla, terörle... Bugün
kimileri "demokrasi" diyerek, iki tür ifade biçimi arasina ayrim
koymak gerektiginden bahsetmektedir. Ilk anda mantikli gelse de,
bunun çok daha büyük bir tuzak oldugu görülmelidir. Taninan
kimligin, kendisini ne zaman ve nasil ifade edecegini bilemezsiniz,
bir. Bazen kimlikler silahsiz istedigini daha rahat elde edebilir,
iki. Örnegin bugün kendini silahli mücadeleye ve PKK'ya karsi
tanimlayan kimi Kürtler, Bagimsizlik Manifestosu yayinlamakta,
kimileri ise federasyon için imza toplamaktadir! O halde, "iyi
Kürt"le "kötü Kürt" arasinda ayrim yapmanin pek bir anlami
kalmamaktadir. Insanlarin iyi niyeti, tarihsel olaylarin belirli
akisini durdurmaz. Tarihsel akisa ancak kapilir gider. O nedenle
akli basinda devletler, tek tek bireylerle, örgütlerle degil,
tarihsel yasalarla ilgilenirler. Yarin devletin basina is açacak
bir talep, en iyi niyetli ve sadik bir kisi tarafindan bile
söylense buna engel olmak, gidisati durdurabilir. Ancak bugün
gidisat, maalesef, durdurulamaz bir asamaya gelmistir. Çünkü
yaklasik 20 yildir bir silahli Kürt terörü yasiyoruz. Bu yirmi yil
içinde, kabul etsek de etmesek de, bölücü Kürtçüler, kendilerine
uygun bir millet yarattilar. Bu, kendi diline, kültürüne,
"önderligine" sahip çikan bir milli topluluktur. Bu toplulugun
yaratildigini görmezden gelerek hiçbir yere varamayiz! Sokaga
çiktigimizda, henüz bes alti yasindaki Kürt çocuklarinin "Benim
önderim Atatürk degil Apo" dedigini görüyoruz. Bu, artik Kürt milli
kimliginin, dogar dogmaz benimsendigini göstermektedir. Bugün bes
yasindaki zararsiz, masum çocuk, yarin belki de bir terörist
olacaktir. O nedenle her Kürt Kürtçü degil anlayisi bir yerden
sonra sarpa sarmaktadir. Dogru, her Kürt bugün için Kürtçü
degildir. Ancak ben bölücü degilim, ama Kürdüm diyen, istese de
istemese de, Türk ulus devletinin temelini dinamitlemektedir. Türk
kimligini yikarak, bölücü Kürtçülügün pasif destekçisi
konumundadir. Zaten her mücadele sadece aktif savasçilarla degil,
ayni zamanda daha kalabalik pasif destekçilerle verilebilir.
Bugünün pasif destekçileri ise o mücadelenin ihtiyat kuvvetidir.
Kimileri kabul etmese bile, ben Kürdüm diyen herkes, potansiyel bir
PKK'lidir. O nedenle en iyi Kürt, ben Türküm diyen Kürttür... Türk
olan hersey Kürdün sadirisi altinda Son yirmi yildir Türkiye'de bir
Kürt örgütlenmesi yapilmaktadir. Kürtler, tek bir temelde
örgütlenmektedir: Kürtsen bizdensin. Yani, siyasal inanislar,
toplumsal özlemler degil, etnik aidiyet Kürtleri birlestiren
noktadir. Böyle böyle, bir "bizden" kimligi yaratilmistir. Bu ise
artik önü alinamaz bir Kürtlüktür. Bu Kürtlük simdi gemi aziya
almistir. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde, PKK ve Apo posterleri
ile sokaga çikan binlerce "iyi Kürt" bulunmaktadir. Türkiye'nin her
yerinde eline tasi alip Türk polisine, Türk karokollarina saldiran
"iyi Kürt" bulunmaktadir. Bu tür toplumsal eylemlere, bir kiskirtma
denilerek geçilemez. Kiskirtmanin bir zemini vardir. O zemin,
yaratilan milli kimliktir. Bugün yaratilan Kürt milli kimliginin en
önemli özelligi ise Türk düsmanligidir. Türk karakolu, Türk askeri
ya da polisi saldiri altindadir, ancak bunlarin saldiriya
ugramasinin temel nedeni Türk olmalaridir. Karakol, asker, polis,
Türk egemenliginin simgesi oldugu için saldiriya ugramaktadir. Bu
ülkede bir etnik çatismadan ve kiskirtmadan bahsedeceksek, bu etnik
kin tohumlarini ekeni görmemiz gerekir. Türkiye'de Türkler, degil
herhangi birine karsi etnik kin beslemeyi, "Ben Türküm" bile
demezler. Ama israrla "Ben Kürdüm" diyenler, bir süre sonra "Ben
Türk devletini istemiyorum" demektedir. Böyle bir ortamda, bu
devleti istemeyen Kürdün, bu devleti isteyen Türkle karsi karsiya
gelmesi kaçinilmaz olur. Bugün böyle bir karsitlik olmadigi
söylense de gelismeleri iyi okumak gerekir. PKK, tüm yurtta
"serhildan" çagrisi yapmistir. Serhildan, halk ayaklanmasi
demektir. Yani eli ayagi tutan her Kürt, eline bayragi, afisi alip
sokaga çikip eylem yapacaktir. Bu tür küçük gösteriler, büyük
ayaklanmanin hazirligidir. Önce halk devletle karsi karsiya gelmeye
alistirilacaktir. Son dönemde Batman'da, Van'da, Diyarbakir'da,
Adana'da, Mersin'de bir türlü durdurulamayan küçük ayaklanmalar bu
çerçevede ele alinmalidir. Bu, yanlis bir ifade ile PKK'nin
Türkiye'yi Filistinlestirme politikasidir. Eline tas alan her
Filistinli çocuk nasil ki Israil hedeflerine -sivil, asker!-
saldiriyorsa, Kürt çocuk da aynisini yapacaktir. Devletin en
tepelerinde bu sözlerin sarfedilmesi PKK propagandasina alet
olmaktir. Türkiye'yi Israil konumuna sokan yönetici, Israil'de
devletin kendisini savundugunu, bu isi vatandasa havale etmedigini
de bilmelidir! PKK'nin etnik kiskirtmasi kendi zeminini bulmustur.
Etnik milliyetçilikle beslenen Kürtler bugün Türk devletine savas
açmistir. Ancak buna karsi Türk devletinin bir tutunma zemini
yoktur. Bir PKK propagandasi: Türk-Kürt kardesligi Basbakan PKK'yi
durdurmak için Türklügü gömüp Türkiyelilige geçmeyi önermektedir.
Bir kisim saf aydinimizsa israrla Türk-Kürt kardesligi mavali
okumaktadir. Oysa eger iki kimlik varsa ve biz bunlarin gerçekten
kardesligini istiyorsak, kardesimize seçme hürriyeti tanimamiz
gerekir. Yani Türk-Kürt kardesligi diyenler, Kürt kardeslerine
seçme hakki tanimalidir. O zaman Kürt kardesiniz, teröre
basvurmadan, iyi niyetle biz ayrilalim diyorsa ona ne cevap
vereceksiniz! Görüldügü gibi Türk-Kürt kardesligi teorisi, aslinda
Türk'ten ayri bir Kürt kimligi olusturmanin teorisidir. Günümüzde
PKK bölücülügünden bile güçlü olan teori de budur. Bugün Türk-Kürt
kardesligi diyenler, güçlenen Kürt milliyetçiligine karsi,
Türklerin birlesmesine ve uyanmasina engel olmak istemektedirler.
Dikkat edilirse bu grup, israrla Türklere hitap etmekte ve Türkleri
sessiz olmaya çagirmaktadir. Oyun açiktir, PKK etnik Kürt
milliyetçiligini yaratirken, bunlar da Türk milli uyanisini
engelleyecektir. Görüldügü gibi Türk halki, hem PKK tarafindan
distan, hem de bu tür gruplar tarafindan "içten" bombalanmaktadir.
Bu tür teorilerin üretim merkezini iyi desifre etmek gerekir.
Bunlar günümüzün Tasnak-Hoybun'udur. Bu grubun lideri Erzincanli
bir Ermeni, sözcüsü ise Tuncelili bir Kürttür. Türkiye
Cumhuriyeti'ne karsi Ermeni-Kürt ittifakinin tarihsel devamidirlar.
PKK'dan tek farklari, kitle tabanlari olmamasi ve bu nedenle de
PKK'ya taseronluk yapmalaridir! Bu Ermeni-Kürt çetesinin pesinden
gidenlere sunu hatirlatmak gerekir. Neden israrla Türk-Kürt
kardesligi diyorsunuz? Türkler bugüne kadar kimsenin hakkini mi
yediler, kimseye kötü bir davranista mi bulundurlar? Ya da daha
açik soralim, siz Kürtlerin Türkler tarafindan asimile edildigini,
baski altina alindigini mi düsünüyorzsunuz: Çikarin agzinizdaki
baklayi! Türkiye'de zaten yirmi yildir fiilen Türk-Kürt kardesligi
politikasi uygulanmiyor mu? Özal'in teorilerini devrimci sosuna
bulayip Türk'e yutturabileceginizi mi saniyorsunuz? Türk-Kürt
kardesligi denilen 20 yilda bir Kürt milleti yarattiniz ve bir
milleti susturdunuz, sindirdiniz. Bu 20 yilda tek bir Kürde bir
gram zarar mi geldi? Gelmedi ama neden Kürtler hep bölücülesiyor,
hep daha da aziyor? Türk'ün susturuldugu yerde Kürtçülük hortlar,
Türkiye'de olanin özeti budur. Bir, iki, üç; daha fazla Bozüyük...
Elbette Türkler -tarihin gördügü en barissever, hakbilir, sabirli
millet- oynanan oyunun farkinda. Yüzlerce otobüslük PKK'li
sürüsünün bu ülkede eli kolu serbest dolasabilme özgürlügü oldugunu
bu millet görüyor. Türk'e sehit cenazesi kaldirmanin bile
provokasyon görüldügü yerde, Kürdün Türkiye'yi istila ettigini
görüyor. Binlerce yillik yurdunun, sehrinin, mahallesinin, içten
isgal edildigini görüyor. Her seyi gören Türk'e simdi sus diyorlar.
Provokasyona gelme, kistkirtmalara kapilma! Türk biliyor, bunca
yildir susa susa bu ülkede Kürtçülük güçlendi. Türk'ün susturuldugu
yerde elbet baris olur. Ama nasil bir baris? Türkiye
Cumhuriyeti'nin bölündügü, hem de sessiz sedasiz, provokasyona
gelinmeden bölündügü bir baris! Ne dersiniz Yunan isgalinden daha
mi onurlu? O zaman da isgale karsi direnisin adi provokasyondu
çünkü. Padisah efendimiz o zaman da Türklere kiskirtmalara gelmeyin
diyordu. Ama sabir bir yere kadardir. Her millet bir yere kadar
susar, bir yerde patlar. Bir bakmissiniz bir Hasan Tahsin çikmis ve
ilk kursunu atmis. Ilk kursunu atacak da, bu savasa katilacak da
her zaman çikar. Bu tabiatin yasasidir. O nedenle Bozüyük'te
olanlara sasirmamak gerekir. PKK'nin sokaga indigi yerde Türk de
sokaga inecektir dogal olarak. Bu isin bir Bozüyük'le
kalmayacagini, iki, üç daha fazla Bozüyük olacagini öngörmek içinse
müneccim olmak gerekmez. Bunun arkasinda bir provokasyon arayan
kafa, ipi disarda kafadir. Bunlar sanirlar ki, halk da kendileri
gibi disardan yönetiliyor. O nedenle halkin her davranisinin
arkasinda bir provokatör ararlar. Bu provokatör arayisi bile gayet
bilinçlidir. Bir yandan MHP ve ondan türeme fasist partiler sözde
hedef gös terilmektedir. Oysa herkes biliyor ki, MHP türü irkçi
hareket 1950'den 1980'e kadar Türklere karsi sokaga salinmis ve
antiemperyalist devrimci Türk çocuklarini öldürmüstür. 1980 sonrasi
bu hareketler sokaktan çekilmistir. Çünkü 1980 sonrasi sokakta PKK
vardir. Sokaga iki Amerikan hareketi çoktur. O nedenle MHP eve
çekilmis, PKK sokaga inmis ve MHP'nin kaldigi yerden Türk öldürmeye
baslamistir. (Tüm MHP'liler kendilerini hele bir sorgulasin, neden
PKK'ya karsi MHP'nin çiti bile çikamaz!) Diger yandansa dogmamis
Kuvayi Milliye bogulmak istenmektedir. Amerikanci Aksam yazarlari,
her ilde ve her semtte Türklerin Kuvayi Miliye türü örgütler
kurduklarini ve savasa hazirlandigini yazmaktadir. Peki neden?
Böyle örgütler mi bulunmustur, desifre edilmistir? Hayir! O halde?
Çünkü Amerikancilar, bu milletin bir Kuvayi Milliye gelenegi
oldugunu bilmektedir. Bu gidisatin, milleti uyandirdigini
görmektedir. Bu uyanisinsa örgütsel bir yani olacagini
bilmektedirler. Ama dogmamis Kuvayi Milliye'ye, "linççi Türk"
damgasi vurup, ana rahminde bogmak istiyorlar! Provokasyon ve linç
kelimelerinin gazete mansetlerine tasindigi bir dönemde ne yapmali?
Susup evimizde mi oturalim? Açikçasi, kimseye sokaga çikip sunlari
yapin deme pozisyonunda görmüyoruz kendimizi. Halki sokaga
döktügünüz zaman, onu koruyacak bir gücünüz olmasi gerekir.
Korumanin ötesinde sokaga inen halkin çözüm üretmesi gerekir.
Türkiye'nin Atatürkçü birikimi henüz o asamada degildir. O nedenle
bizler de, her tür erken Kuvayi Milliye örgütlenmesine uzun süredir
karsi çikiyoruz. Çünkü halkin umutlari ile oynama hakki yoktur
kimsenin. Ama biz bu pozisyonu benimsemekle ve halka da bu yönde
çagri yapmakla birlikte, halkin kendi bildigini yapacagini da
görüyoruz. Ok yaydan çiktiktan sonra ancak izleyebilirsiniz. Iki
yil önce "Türk'ün atesle imtihani" demistik! Simdi ise "Türk'ün
sabirla imtihani!" Türk oglu, Türk kizi: Zor bir dönemeçten
geçiyorsun. Türklügünü koru! Milletini, vatanini, dilini, davani
koru! Her seyini millet davasina gözünü kirpmadan, arkana dönüp
bakmadan verecegin günler geldi. Türk'ün güvenecegi evladisin.
Güveni bosa çikarma...