Toplum içindeki “erkek”,İslam’ı nasıl yaşamak istiyor?

İslam’a; “erkek-kadın” diye değil, “insan” eğitimi olarak bakılmalı.

Göktan AY goktanay57@gmail.com

Yazar İ.Kılıçarslan  ‘yangın var, yangın’  demiş ve devam etmiş; “Şunu şöylece ifade ettiğim için belki de haddimi aşmış olacağım ama bugün Sünnilik, Ehli Sünnet, gerçek İslam adına söz alan, “Allah’ın dini tehlike altındadır ve ben onu korumakla görevlendirildim” diyerek adeta ‘poz kesen’ hocaların hiçbiri ‘yara teşhisi’ konusunda uzman değiller. Bu yanıyla da kolundaki kanamalı kesiği gösteren hastaya ‘o kesik önemli değil, önce bir saçlarını tarayalım’ diyen beceriksiz hekimlere benziyorlar. Oysa yara kolumuzda, yara kalbimizde. Seküler dayatmalar çağında her gün yaralanıyoruz ve yaramızı gösterdiğimiz hemen herkes bize ‘saçını tara’ diyor.”(20 Kasım 2018/Yenişafak)

Yazar H.Karaman’da, durumu şöyle özetlemiş; “Az da olsa vaiz dinliyor ve her Cuma günü bir hatibe mecburen kulak veriyorum. Giyim kuşam, dil, genel kültür, tavır, ses… bakımlarından pek çok eksik bulunduğuna üzülerek şahit oluyorum. Başta Kur’ân ve Hadisler olmak üzere din bilgisi kaynaklarımızın aktarımında, eğitim muhatabımız olan insanların dünyası ile ilişki kurulamıyor. Herkes ‘gençler ah gençler’ diyor da içlerinde bu kesimin içine girmiş, dertlerini dinlemiş, ilgi alanlarını tespit etmiş ve en mühimi onları anlamaya çalışmış olanlarımız pek az.”(24.12.2018/Yenişafak)

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğr. Üy. Prof.Dr.Mustafa Öztürk; “Dinî alandaki her görüş en nihayet tarihî tecrübe içinde ortaya çıkıp kendine az veya çok taraftar bulmuş bir yorumdan ibarettir. Belli bir görüş ve yorumun tek hakikat gibi savunulması ve bu görüşe katılmayanların sapkın sayılması herhalde bir kişinin kendine mahsus dinî kanaatine Allah’ın da iştirak ettiği vehminden kaynaklanıyor olsa gerektir. Belli ki din alanında kendini konuşmaya yetkili gören pek çok kimse kendi inandığına Allah’ın da inandığını zannetmekte, bu yüzden de Allah’ın sözcüsü gibi konuşmaya kendini ehil görmektedir. Hâlbuki gerçekte herkes ya kendi kanaatini ya da gelenekten tevarüs ettiği belli bir mezhebî görüşü dillendirmekte ve fakat ne yazık ki bunu mutlak dinî hakikatle özdeş addetmektedir.” diyor.

DİB ve İlahiyat Fakülteleri bu görüşlere ne der acaba? Merak ediyoruz!..

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin Rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir./ Cezalandırmak isterseniz size yapıldığı kadarıyla cezalandırın, fakat eğer sabır gösterirseniz bilin ki sabırlı davrananlar için bu muhakkak ki daha hayırlıdır./ Sen sabret; sabır göstermen de Allah’ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı üzülme, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma./ Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır” (Nahl: 125-128)

Gelelim çalışmamızın sonuçlarına;

1/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek,  namaz kılmıyor.”

1.a/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, yetiştiği vakitte  namaz kılıyor.”

1.b/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, sabah namazını kılmıyor.”

1.c/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek; Kur-an’ı Kerim’’i okuyamıyor.” 

Evet, her ne kadar 5 vakit namaz emredilmiş ise de, erkekler de kafasına göre namaz kılıyor. Muhafazakar, İslam dinine önem veren AK Parti ile MHP-SP din anlayışı arasında uçurum var? Özellikle erkekler arasında “Cuma Müslümanlığı” yaygın ve bu namazı kılınca görevlerinin yapıldığına inanılıyor. Ancak, vaazda ve hutbede söylenenleri, başları ile tasdik edenlerin; camiden çıktıktan sonra tasdik ettikleri söylemleri, neden hayatlarında uygulamadıkları da ayrı bir sorun!.. Yine, Cuma namazında en önde namaz kılmak için çaba gösterenlerin, günlük hayatlarında çevresine/akrabalarına yaptıkları kötülükleri neden yaptıkları da anlaşılamıyor!..

Kur’an-ı okumak ve ezanın anlamını bilmek, sözlerini söylemekte -kadınlarımız gibi- aynı sıkıntı devam ediyor.

2/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, dışarda; kadın olmanın özelliklerinin görünmesinden vazgeçmiyor, ama kendi ailesinde izin vermiyor.”

2a/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, kadınları; sevgilisiyle el ele, sarılarak gezmelerinin doğal hakları olduğunu söylüyor ama, kendi ailesinde izin vermiyor.”

Muhafazakar erkek, kadınlara göre -her bakımdan- çok rahat…Bir çoğu; kadınların makyaj yapmasına, sokağa çıkmasına karşı, ama çok azı da hayatlarını istediği gibi yaşamasından yana. Özellikle, erkeklerin; diğer kadınların yapmasını hoş görüp, aile efradının yapmamasını istemesi tezat teşkil ediyor.

Örneğin, bir Cuma namazında, hoca; “başını takke ile örtmeyen erkek, namaza gelmesin” dedi. Ama, hala başı takkeli görmek çok zor..Oysa; Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashab-ı kiram, İslam öncesinde olduğu gibi İslam’dan sonra da günlük hayatlarında örf ve iklim şartları gereği başlarını örtmüşlerdir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) günlük kıyafeti ile namazlarını kılmış, ibadet için ilave veya bazı özel giysiler giymemiştir. Takke üzerine sarık sardığı gibi, sarıksız takke ve takkesiz sarık kullandığı da olmuştur (Bkz. Tirmizî, Libâs, 12, 42; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, I, 135; Müttakî, Kenzü’l-ummâl, VII, 121). Bazı âlimler Hz. Peygamberin (s.a.s.) bu uygulamalarını göz önüne alarak namazda erkeklerin başını örtmesini sünnet kabul etmişlerdir. Bu yaklaşıma göre baş açık namaz kılmak, sünneti terk etmek anlamına geleceğinden tenzîhen mekruh sayılmıştır (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 407; Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, s. 130).Bazı âlimler ise, bunu örf gereği kabul ettiklerinden, başı açık namaz kılmakta bir sakınca olmadığını belirtmişlerdir (Bkz. Şâtıbî, el-Muvâfakât, II, 489). Sonuç olarak namaz kılarken başın takke, sarık vb. bir şeyle örtülmesi evladır. Bununla birlikte baş açık bir hâlde namaz kılmak da caizdir. Kısaca; bu konuyu problem haline getirmek, zorlamak dine hizmet değildir.

3/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, kadınların  sigara içmelerini hoş karşılamıyor.”

Bu kadar yasak getirilmesine, ekonomik sıkıntıya rağmen, maalesef, sigara içme oranı çok yüksek!.. Geçen gün TV’de bir konuk ; “10 tl lik sigara içen kişi fakir değildir.” demişti. Bir yerde doğru! Sadece maddi kayıp değil; sağlık, hastalık, pis kokunun vücuda yayılması iletişim açısından da zararlı… “Yasak, yapma, günah, caiz değil” den önce; bunu anlatmak, kişileri bilinçlendirmek  daha doğru olmaz mı?

 4/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek, kadınların kapalı olmalarının yaşayışlarına  engel teşkil ettiğini/sınırladığını düşünüyor.”

Muhafazakar erkeklerin, kapalı kadına dair çifte standartları ve önyargıları var. Bir çoğu, ikili ilişkilerde açık kadını tercih ediyor. Bakın, halkın bildiği ve medyaya yansıtmadığı bir çok muhafazakar siyasetçi; eşleri kapalı olduğu halde, başı açık kadınlarla kaçamak yapmak istiyor ya da, imam nikahı kıyıyor. Zaten, bir AKParti MV’li; “bizi para ve kadın bozar demişti” ki, iktidara mensup bazı MV’nin arabalarına, “açık/kapalı güzel kadınların  binmemesi konusunda uyarılar yapıldığını” biliyoruz.

Yazar S.Özışık, yazısında önemli bir konuya parmak basıyor; “İlçesinde başarılara imza atan belediye başkanını sırf "kadın olduğu için" istemeyen, onun yerine birini yalandan aday gösterip, daha sonra aday gösterdikleri kişiye "Sen aday olmayacağını ilan et" diye baskı yapan ve kendi hısım akrabalarını aday yapmak isteyenler de cabası...Bel altı hikayeleri yazan biri olmadığım için, belediye çatısı altında yaşanan gayri ahlaki ilişkilere değinmeyeceğim. Duyduğunuzda midenizi kabaran denizler gibi bulandıracak hikayeler anlayacağınız.” (İnternethaber/23.12.2018)

5/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek; “kendilerinin Cumhuriyet’le ve Atatürk’le bir sorunu olmadığını” belirtiyor. Ve, problemi olan çok küçük bir azınlığın, çoğunluk gibi gösterilmesinden rahatsızlar.”

Atatürk sevgisi konusunda, toplumda çok az bir kesimin farklı düşündüğünü, çoğunluğun; saygı-sevgi ve minnet duyduğunu görüyoruz. Ve, bu konunun, -temcit pilavı gibi-  sürekli gündeme getirilmesinden rahatsız bir gençlik var!.. Yazar M.Bayraktar şöyle yazmış: "M.K.Atatürk; ülke insanının dinini en iyi şekilde öğrenmesi hatta “dindar” kimliğe sahip olması noktasında oldukça samimiydi. Tanin Gazetesi’nin 11 Şubat 1924 tarihli sayısında “Türk milletinin dindarlığı konusunda” şunları söyler: “Türk milleri daha dindar olmalıdır. Yani “bütün sadeliği ile dindar olmalıdır” demek istiyorum. Dinime; bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Bizim ulvi dinimiz, her Müslüman kişiye, amme taharrisini (halkı araştırmayı) farz kılıyor ve her Müslüman kadın ve erkek, ümmeti tenvir etmekle (nurlandırmakla) mükellef kılıyor.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, s. 148)” (Yeni Mesaj/10.02.2012)

6/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek; kendilerini ve kadınları çalıştıkları için koku kullanmalarının gerek olduğunu  ve bunun dinen yasak olmadığını düşünüyor.”

Tıpkı kadınlar gibi, erkekler de parfüm kullanıyor. İstanbul’da metrobüs’e ve toplu taşıma araçlarına binenlerin en büyük şikayeti “kötü koku.” Demek ki, günlük yaşamda gerekli. Günümüzde parfümlerin kadın-erkek ayırımına tabi tutulduğu günler artık çok gerilerde kaldı. Birçok kozmetik firması, kadın/erkek tarafından kullanılabilen ‘‘üniseks’’ parfümler üretiyor... “Erkeklerin sürünecekleri kokunun kokusu fark edilir, fakat rengi olmaz. Kadınların kokularının ise rengi olur, fakat kokusu başkaları (yabancı erkekler) tarafından fark edilmez olmalıdır.” (Tirmizî, Edeb, 35)

7/ “Muhafazakar geçinen  bir çok erkek,  içki içmenin dini inanışlarını etkilemediğini düşünüyor.”

Ülkemizde muhafazakar geçinen birçok kişi içki içmektedir. Ancak, son yıllarda; iktidara hoş gözükmek, iş bulmak, eşini işe yetiştirmek v.b. içkiyi azaltan, ya da gizli içenler çoğalmıştır. “Namazı, içten, samimi, duygulu, kendini vererek kılmazsan, o ibadet değildir.” “Namaz hûşu ve hudû ile kılınmalıdır. Hûşu namazın sırrı ve ruhudur.” Kur'an-ı Kerim’de; "Allah'ın huzurunda tam hûşu ve hudû ile durun" buyurulmaktadır. (Bakara, 238)

“Türkiye’nin Gençleri araştırmasına göre:  15-30 yaş arası gençlerin alkol kullanım oranları; “sık sık alkol kullanıyorum” yani “alkol problemim var” diye % 4,9. “Ara sıra kullanıyorum” % 18,8, “hiç kimse beni anlamıyor” %6,7.” İnsan sağlığı, verimliliği, aile düzeni v.b. sebeplerle içki içilmesinin doğru olmadığı, sonra “dinen yasak olduğu” anlatılmalıdır.

Bilmiyorum, bir akademisyen-sanat insanı olarak, bu konuda doğru bilgiler/örnekler verebildim mi? Görüşleriniz çok önemli…

Not: Bu çalışma, Konda'nın yeni açıkladığı "son 10 yılda toplumda ne değişti?" raporuyla da uyum sağlamaktadır.