Dikkat! Bugünkü yazım derin sayılabilecek kadar basketbol
bilgisi içermektedir. Çünkü bize yaşatılan bu büyük gururu
öyle yüzeysel bir şekilde anlatamam. Bir makineyi anlatmaya
başlarken, vidanın imalatından başlamak iyidir. Bu sebeple
tümden gelelim. Dilim döndüğünce başlıyorum...
Dünyada basketbol denince akla gelen ilk yer NBA'dir. Çünkü
dünya basketbolunun zirvesi orasıdır.
NBA'in en iyisi, dünyanın da en iyisi kabul edilir. Daha doğrusu
edilirdi. Çünkü son 10 yılda Avrupa basketbolu fevkalade bir
atak yaparak kendine yer edindi. Bu sebeple NBA'in en iyileri ve
Avrupa'nın en iyileri diye ayrımlar yapılmaya başlandı.
Şüphesiz, bu hususta Avrupalı büyük Koç'ların
payı yadsınamaz.
Mesela NBA'in gelmiş geçmiş en iyi Koç'u kim derseniz, birden
fazla cevap alabilirsiniz ancak cevaplar Phil Jackson'da
yoğunlaşır. Peki Avrupa'nın Phil Jackson'ı kim derseniz, işte orada
tek bir cevap vardır:
Zelimir Zeljko Obradoviç. Bu hiç su götürmez bir gerçektir. Zatı
muhterem, 1992 yılında Partizan, 1994 yılında Badalona ve 1995
yılında ise Real Madrid Basketbol Takımıyla Euroleague'i
kazanmıştır. 1999-2012 yılları arasında çalıştırdığı Panathinaikos
Basketbol takımıyla 5 kez Euroleague şampiyonu, 11 kez Yunan
Ligi şampiyonu olarak rekor kırmıştır. 2007 ve 2011'de Avrupa'da
yılın koçu seçilmiştir.
Peki buradan nereye geliyoruz? Buradan geldiğimiz yer
Fenerbahçe. Böyle büyük bir koçu takımın başına getiren
Fenerbahçe yönetimi, koçun istediği tüm oyuncuları da takıma dahil
etmeyi başarmıştır. Yöneticilik adına muazzam bir başarıya
imza atmışlardır. Peki bu başarının sahadaki karşılığı ne
olacaktır? Bunun cevabını bu sene daha şimdiden aldık bile
bence.
Fenerbahçe Basketbol Takımı, Euroleague çeyrek final
eşleşmesinde rakibi Real Madrid'i 3-0'lık bir seriyle elemiş
ve Final-Four'a kalmıştır. Bu gidişin devamı bellidir. Euroleague'i
alacak takım Fenerbahçe'dir. Böyle düşünüyor ve inanıyorum.
Ancak dedim ya asıl mesele; büyük düşünüp, büyük kişilerle
çalışıp, büyük sonuçlar elde edip, büyük yerlere gelip, bizim
göğsümüzü kabartmaktı. Ve şuan da tam onu yaşıyoruz.
Teşekkürler Fenerbahçe...