Suriye Yeniden Bir Bütün Olmalı
Bir ülke yanarken önce sesini kaybeder. Sonra kurumlarını.
Ardından hafızasını. Suriye de önce sustu. Sonra dağıldı ve çöktü.
Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Sayın Fidan ve Sayın
Kalın’ın özverileri, Suriyelilerin çetin mücadelesi sonucunda
nihayate eren ve sonuca ulaşan Suriye Devleti var.
Ve tam da bu yüzden soruyu yüksek sesle sormak gerekiyor:
Suriye, Irak mı olacak? Lübnan mı? Yoksa hâlâ kendi kalabilir
mi?
Başlayan her savaş, planlandığı gibi bitmez.
Suriye’de 2011’de başlayan halk hareketleri, kısa sürede iç savaşa
evrildi.
Rejim, sokakları bastırmak yerine kutuplaştırmayı seçti.
Muhalefet, halk hareketini temsil etmek yerine parçalanmayı
seçti.
Dış güçler devreye girdi.
Dışarıdan gelen silahlar içerideki toplumu böldü.
Suriye savaşı, Suriye’nin savaşı olmaktan çıkıp herkesin
içinden bir şey çektiği bir enkaza dönüştü.
Iraklaşmak nedir, bilir misiniz?
Bir devletin halkına güvenmediği, halkın da devlete inancını
yitirdiği noktada başlar.
Devlet otoritesi haritalarda kalır, sokaklara milisler hâkim
olur.
Yönetim değil, yönlendirme başlar. Mezhepler, kimlikler, kökenler
yeni sınırlar çizer.
Bir zamanlar ortak bayrak altında yaşayanlar, artık aynı caddeyi
paylaşamaz olur.
Suriye’nin önündeki tehlikelerdendir bu durum.
Iraklaşmak yani otoritenin dağılması, birliğin bölünmesi.
Lübnanlaşmak daha sessiz ama daha derindir.
Lübnan’ın bugünkü hali savaşsız ama yaralıdır.
Çünkü herkesin devleti kendine ait, ama ortak bir devlet kimseye
ait değildir.
Her mezhep, her ideoloji, her dış odak kendi alanını çizmiş
durumda.
Ve kimse bir arada değil, sadece yan yana.
İşte Suriye de bu hale gelirse, bir gün silahlar sussa bile
millet olma duygusu bir daha asla toparlanmaz.
O yüzden tehlike artık sadece bombalar değil, bir arada yaşama
iradesinin sessizce yok olmasıdır.
Suriye hâlâ Suriye kalabilir mi?
Evet, tabi ki umut var. Ama bu umut; dış müdahalelerde değil,
içeride gerçek bir toplumsal barış fikrinde saklıdır.
Rejimle muhalefet, Kürt’le Arap, Sünni’yle Nusayri aynı masa
etrafında konuşamazsa,
gelecekte sadece haritalar değil, hafızalar da bölünecektir.
Ve hiçbir ülke, bölünmüş bir hafızayla ayağa kalkamaz.
Coğrafya kader olabilir ama teslimiyet asla.
Suriye’nin kaderi, Lübnan gibi yavaşça çürümek ya da Irak gibi
parçalanmak olmamalıdır.
Suriye yeniden Suriye olmalı.
Bir devlet, bir millet, bir hafıza olarak
toparlanmalı.
Çünkü bu coğrafyada bir halk daha kaybolursa, bir nesil
daha kendini yurtsuz hissederse,
bunun bedelini sadece haritalar değil, vicdanlar da
öder.