Sn.Alev Alatlı’nın dediği gibi; sistemler binicisine göre mi kişner?

Kuralsız, kaidesiz sistemler;kurumsallaşmayı önler...

Göktan AY goktanay57@gmail.com

Habertürk TV’de Kübra Par’ın hazırladığı, Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı, yazar  Sn.Alev Alatlı’nın program konuğu olduğu programdan aldığımız notları veriyoruz.

Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi, her zamanların aranılan ismi olan Sn.Alatlı, bu ara yine ekranlarda/basında çok fazla yer almaya başladı. O zaman bize de, dinlemek ve yazmak düştü!..

HABERTÜRK/Kübra PAR: “Sistemler binicilerine göre kişnerler." diyen Alatlı, "İnsan faktörüdür olayı götüren" demiş.

AY: Sn.Alatlı; daha öncede “hocalarınızı inek gibi sağın” demişti. İlginç olan; “hayvanları” örneklerinde çok kullanıyor Sn.Alatlı!...Oysa, o kadar güzel Türkçe deyimlerimiz, özlü sözler var ki!... http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2385/liyakat-onem-kazanirsa-turkiye-ucarmis-gercekten-mi.html

Sistemlerin; liderlere göre uygulanmasını doğru buluyor galiba.O zaman; kurumsallaşma, kurallar, tüzükler, kanunlar v.b. nasıl oluşacak? Yani “her Bakan/Rektör, kendi bildiğini doğru bilip, uygulamak isterse bu doğru olur mu? diye sormak isterim.. Son cümlede; olayları liderlerin sürüklediğini dile getirmiş galiba..


HABERTÜRK/Kübra PAR: "Her şey gibi sonu vardır. Sonuçlarından ders alınırsa bir şeyleri götürür. Hayır olacak tarafı yoktur.” 

AY: Anladığımız kadarıyla, Sn.Alatlı paragrafta demek istiyor ki; her şeyin bir sonu vardır. Yalnız “son” ile “sonuç” aynı manada değildir! Burada karışmış gibi..Bir olayın sonuçlarından ders alınırsa, o bir şeyleri düzeltir” Bize göre; “hayır olacak tarafı yoktur”un bu paragrafta yeri yoktur, ya da anlatılmak isteneni anlat(a)mamaktadır.

HABERTÜRK/Kübra PAR: Yazar Alev Alatlı, Türkiye’deki aydınlar konusuyla ilgili olarak; “Ergen buluyorum. En mutsuz zamanımdayım türü yaklaşımları yakıştırmıyorum. Geline oyna demişler, yerim dar demiş. Ergen ve atarlı bir tavır olarak görüyorum. Durup dururken atar yapıyorsunuz” dedi.

 AY: Sn.Alatlı diyor ki; ülkemiz aydınları; ergenler gibi atar yapıyorlar. Aydınlara; ümitsizliği, mutsuzluğu yakıştırmıyor; “her zaman ümitli olmaları lazım” görüşünde. Ortam çok müsait olduğu halde, çeşitli bahaneler uyduruyorlar, “yerim dar diyorlar” demiş. “Aydın” tanımına kimlerin girdiği konusu üzerinde hala anlaşılamadı. Ama, Sn.Alatlı’nın bu suçlaması, nedense bir tartışma getirmedi!.. Ya söyleyeni önemsemediler, ya da “belki bir göreve atanır, durduk yere karşı karşıya gelmeyelim” dediler.Çünkü, Ankara, göreve gelmek/görevde kalmak isteyenlerle dolu…

HABERTÜRK: “Türkiye ahlaki anlamda geriliyor, hem muhalif hem yandaş ikiyüzlüyüz.” diyen Alatlı, "Ne birinde ne de diğerinde doğruyu okuyamıyorsunuz. Masa başında başka türlü konuşuruz, çıktıktan sonra başka bir şey konuşuruz. Türkiye bu yüzden kaybeder. İçimize sinmiş bir ikiyüzlülüğümüz var" ifadesini kullandı.

AY: Sn.Alatlı’da toplumdaki ahlaki çöküşten dertli, ama neden bu duruma neden gelindiğini sorgulamıyor. İnsanların, -son dönemde- aslında muhalif oldukları halde iktidardan göründüklerini, ikiyüzlü olduklarını söylüyor ki, bunu; her gün görüyor, duyuyor ve onların kazandıklarını üzülerek izliyoruz. Çözümü; “liyakat”ta  görüyor ve bizde  üzerinde önemle duruyoruz.

HABERTÜRK/Kübra PAR: “Aydın olmaya, doğru düşünmeye, haksızlık etmemeye çalışan ve yanılmaktan kaçınan biriyim. Nasıl yanılmaktan kaçınırım? Kendi egoma yenilerek. Sevdiğim ve sevmediğim şeyler var. Bunlara yenilmek istemem. Yaşım, eğitimim, geldiğim ve gittiğim yer belli. Bunların bana verdiği önyargılar muhakkak vardır. Bunlardan kurtulmaya çalışan birisiyim, yaptığım o. Abuk sabuk laflar görüyorum. Neyin yandaşlığı veya neyin muhalefeti?” 

AY: Yine birbirini tamamlamayan cümlelerle örülü bir paragraf. Önce diyor ki, kişiler; yanılmamak için kendi egosunu yenmesi lazım, ben kaçınıyorum. Sonra da; “sevdiğim sevmediğim şeyler var, bunlara yenilmek istemem” Ve, eğitimle-yaşantımla  geldiğim yer belli, ama bunların bana verdiği ön yargılar var. Ve; “Bunlardan kurtulmaya çalışıyorum” Bu cümleler tezat değil mi?

Son cümleler; “Abuk sabuk laflar görüyorum.” “Neyle ilgili abuk sözler görüyor” belli değil, örnek yok!..Tabii, laflar; duyulur ya da okunur!..Ve, ardından son cümle; “Neyin yandaşlığı veya neyin muhalefeti?” Bu konuya nereden gelindi? “Yandaşlıkla”, muhalefetle”; egoyu yenmenin ne ilgisi var?... Konu ego ve kurtulmak değil miydi?

HABERTÜRK/Kübra PAR: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmiş olması bitmeyen bir arayışın ve çıkmazın bir parçası mı?” sorusunu, “Çıkmazın değil; arayışın bir parçası. Bu bir Rönesans. Hiçbir Rönesans insanı Rönesans’ın içinde olduğunu bilerek ölmez, çoğu mutsuz ölür. Her Rönesans “Şunlar olabilirdi ama olmadı” diyen insanları mutsuz eder. Ne olabileceğini, ne yapılması gerektiğini gördüğünüzü zannediyorsunuz; ama gitmediğini görüyorsunuz ve üzülüyorsunuz”

AY: Rönesans; “yeniden doğuş” demektir. Bir başka açıdan; “kendine gelme ve eski canlılığını, biçimini yeniden kazanma, daha iyi bir duruma gelme” dir. Yeni sistem  Rönesans olarak görülebilir. Zaten, Sn.Alatlı;sürekli iktidarların yanında söylemlerde bulunuyor. Önce bir hızlanıyor sonra; aklına iktidar geliyor, sözlerini düzeltiyor. Bunu geçen yazımda da örneklemiştim.

HABERTÜRK/Kübra PAR: Alatlı, Kübra Par’ın “Türkiye’nin kapatamadığı, dönüp dönüp açtığı dosyalar ne?” sorusuna, “Her şey. Açmadığı mı var? En basitinden eğitim dosyası. Neyi, niçin, nasıl öğreteceğiz? Bu kaçıncı değişiklik? Bir de evveliyatı var bu işin..

AY: İşte, yukarıda yazdığım konuya  bir örnek daha. Türkiye’nin “bir çok konuda açıp, kapatamadığı dosyalar var” diyor ve eğitimi örnek gösteriyor. “Konuya girdi, örnekler verecek herhalde” diye bekliyorsunuz ama, ardından ilgisiz bir soru daha; “Neyi, niçin, nasıl, öğreteceğiz?” Sonra tekrar gerçeklere dönüş; “Bu kaçıncı değişiklik?” sorusu. Ve, dönüş; “Bir de evveliyatı var bu işin” Gel de işin içinden çık!..

Bu arada “Nasihatname”yi de, merakla  bekliyoruz.

Not: Nevşehir dışında oturan Sn.A.Alatlı’nın Kapadokya Üniversitesi’ne, Mütevelli Heyeti Başkanı olarak, ne kattığını bilemiyoruz!.. Çünkü; akademisyen değil, eğitimci değil, çok zengin değil!..Mütevelli heyeti, üniversiteye; maddi/manevi katkılar sunan kişilerden, mülki amirlerden v.b. oluşmaktadır. Demek ki, son yıllarda -üniversiteler çoğalınca- bu özelliklerden de vazgeçilmiş!..