Sevişmiş gibi yapıyoruz
Abone olEşiniz soruyor; "Nasıldı hayatım?" Yanıt; "Harikaydı!" I- ıh, yalan!"
Çevremizde seks hayatından yakınan o kadar kadın var ki.
Eşleriyle cinsel bakımdan uyuşamadıklarını söyleyen bu kadınlar,
rahatsızlıklarını "doğalmış gibi" yaşıyor, sorunlarına bir çözüm
üretmeye de yanaşmıyorlar.
"Amaan, bütün erkekler böyle" lafı artık nakarat gibi olmuş. Buna
benzer sözlerle geçirtiriveriyorlar. Oysa, aynı kadınlara 2 yıl, 5
yıl öncesini sorsanız şaşırırsınız. O zaman, "çifte kumru"
hikayeleri seriliyor ortaya.
İlişkilerinin ilk günlerinde, aylarında her şeyin "olağanüstü"
olduğunu anlatıyorlar. Peki, sonra neler olmuş? Sonrası, o bildik
hikaye; O çılgınlar gibi sevişen eşler, sevgililer sonra, yatakta
"kardeş kardeş" yattıklarını söylüyorlar.
Bu tür yakınmalar çok... Bu yazıda, biraz bu yaraları deşeceğiz.
Asıl olarak da, "cinsel uyumsuzluk" konusuna değinmek istiyoruz.
Çünkü eşler arasındaki bu "uyumsuzluk", sorunun belkemiğini
oluşturuyor. Uzmanlara göre, cinsel uyumsuzluk erkeğin ve kadının
birbirlerini daha yakından tanımaya ve yenilik istemeye
başladıkları zamanlarda ortaya çıkıyor. Bu da, ilişkilerin ikinci
ya da üçüncü yılına denk geliyormuş.
Peki, bu uyumsuzluklar neler? O kadar ayrıntılar var ki... Erkeğin
farklı seks talepleri (örneğin anal seks). Basit olarak gördüğümüz
tutumlar bile anlaşmazlık konusu olabiliyor. "Yok aydınlıkta
sevişelim", "Hayır olmaz, karanlık daha iyi" tartışmaları da
cinselliğin seyrini değiştirebiliyor. Cinsel uyarıcılara, porno
film vs. gibi dışsal etkenlere gereksinim duyan erkekler de
çoğunlukta. Bu doğal bir istek ama porno film konusu, bir çok kadın
için henüz tabu. Kadınlara biçilen roller, bu tür materyallerden
uzak olmalarını sağlamış. Değil porno film izlemek, eşiyle
sevişirken bile utanç duyan kadınlar mevcut.
Mekanik seks
Evlilik, her şeyden önce ruh birliği. Bir düşünce ve duygu
alışverişi. Aynı zamanda bedensel uyum... Cinsel hayatta farklı
beklentileri olan çiftlerin, o ilişki içinde mutlu olması mümkün
değil. Kadın ve erkek, aktif olarak cinsellik eylemine
katılamıyorsa, sonuçta o ilişki tat vermez.
Hele, tek taraflı yaşanıyorsa durum hepten vahim. Bu "tek
taraflılık" söz konusu olunca, erkeklere dokundurmadan edemeyeceğim
yine. Cinsel birleşmeyi, bütünleşmeyi, "cinsel boşalımdan" ayırt
edemeyen erkeğe taktığımız adları biliyorsunuz. Bu "maço"ların
sevişme süreleri 5 dakika ile sınırlı. (Bazılarınızın sesini duyar
gibi oluyorum; "O bile çok" diyorsunuz sanırım!) Seks, bu düzeyde
algılandığı sürece yatak odasında yaşananlar "mekanik" olmaktan
öteye gidemiyor.
Paylaşma duygusu, sıcak temaslar, bu tür ilişkilerden çok uzak
maalesef. Peki ,böyle bir cinsel eylemden kadının zevk alması
mümkün mü? Kesinlikle, değil zevk almak, işkenceye dönüşüyordur o
yatak hikayesi, öyle değil mi? O zaman adımız, "soğuk kadın"a
çıkıyor! Eee, bunu dedirtmek lazım. O zaman ne oluyor? İşte o "miş
gibi"ler başlıyor. Söz konusu kadın, erkeklerin deyimiyle "buz
gibi" olabilir gerçekten.. Fakat "görev" diye de bir şey var! O
görevler, gerekli anlarda yerine getiriliyor işte. Kadın azap
içinde bitiriyor o ilişkiyi.
"Ne zaman bitecek?"
Şu da var; bazı insanlar için bu, artık "sorun" bile değil.
Makineleşmiş gibi, fiziksel temaslar yaşanıyor. Sanki bir akşam
yemeği yemişsin ve doymuşsun. Yaşanan duygu bu. Ne artırıyor ne
eksiltiyor. Fiziksel ilişkiyi esas alan ve bunun normal olduğunu
düşünen bazı çiftler, cinsel yaşamın renginin, tadının, kokusunun
kesinlikle farkında değiller.
Ya da böyle olmak işlerine geliyor. Tabii ki bu tür ilişkilerde,
evlilik mutsuz yürüyor diye de bir kaide yok! Kadın zaten kendini o
yaşam biçimine alıştırmış. Yataktaki o tuhaf rutinlik, tek yanlılık
bir sorun bile değil belki onun için. O sadece, "Aman, ne zaman
bitecek" diye bakıyor. "Görev" dedik ya. Erkeğin, seksi tamamen
fiziksel bir eylem olarak gördüğüne kendini inandıran kadın, bunun
noktalanmasıyla, çocuğunu pişpişlemiş anne gibi hissediyor
kendini.
Şaşırmayın, hakikaten böyle ilişkiler var. Ve en kötüsü, hiç dert
etmiyorlar. Ya da nasıl başarıyorlarsa, böyle bir sorun yokmuş gibi
davranmayı becerebiliyorlar. Cinsel birleşmeye başka bir anlam
yüklemeyen bu anlayıştaki çiftler, öte yandan, sosyal yaşamlarında
sahiden de çok uyumlu bir tablo çizebiliyor. Ama bir de kadına
sorun. O, "miş gibi" yapan kadına. Ne zaman, birliktelikte bu
kanallar da tıkanıyor, o zaman "acı gerçek" ortaya çıkıyor. Diğer
alanlarda da iletişimsizlik başlayınca, o zaman çözüm aramaya
başlıyorlar. Ne yazık ki, o zaman da çok geç kalınıyor.
Peki, birbirlerine karşı sorumluluk duyan çiftler bu sorunlar
karşısında ne yapıyor? Bir kadın bununla ilgili olarak ilginç bir
örnek veriyor kendi yaşamından; "Biz, 2 yıllık evli çiftiz. Eşimle
birbirimizi çok seviyoruz. Aramızda sorun olarak ilk önce cinsellik
problemi başladı. İkimiz de, bu iki yılın sonunda, ruhsal bir
doyumsuzluk yaşadığımızın farkındaydık. Her şey çok rutin geliyordu
bize. Buna çözüm bulmak için önce konuştuk. Seks hayatımızı nasıl
renklendirebileceğimiz üzerinde günlerce tartışmalar yaptık.
Tabii ki, emek verdik ama sonuçta olmadı. Bizim bu konudaki
yeteneğimiz sınırlıydı belki de. En sonunda eşimle beraber bir seks
terapistine gittik. O uzman, önce tek tek terapiye aldı bizi, sonra
birlikte terapilere katıldık. Bir uzmanın yönlendirmesiyle birlikte
ufkumuz genişledi. Sonuçta çözdük. Artık birbirimize çok daha
bağlıyız ve her sevişmemizde büyük heyecanlar yaşatabiliyoruz
birbirimize..." Onlar, birbirlerini "keşfetmişler". Hayatlarında
kaçınılmaz olarak var olan cinselliği, sofradaki bir "garnitür"
olarak değil, yemek sonrası yenen bir tatlı gibi algılıyorlar.
Tekdüzeliğe düşmemek için açıkça uğraş veriyorlar. Çünkü
birbirlerine saygı duyuyorlar, sorumluluk besliyorlar.
"İyi geceler sevgilim!"
Bu tip sorunlarda erkeklerin benciliğini eleştirirken, kadınlara da
iki çift laf söylemek lazım aslında. Yüzükleri taktıktan, adamın
nikahına geçtikten sonra kadınlar, kaleyi fethetmiş komutan gibi
gevşiyorlar. Bir süre sonra, mutfak kuzusu haline geliyorlar. Hele,
iki de çocuk doğurmasın... "Kutsal anne" rolünü
benimseyiveriyorlar. Cinsellik, "olsa da olur, olmasa da"
mantığıyla yaklaşıyorlar.
Kadın, "kutsal anne" kimliğine ısındıkça, erkek farklılaşıyor. "Bu
işler çocuklarımın anasıyla olmaz" deyip, bütün fantezilerini
dışarıda, başka ilişkilerin içinde yaşıyor. Eşine sıra gelince,
elbette birlikte oluyor onunla da.. Ama o bildik, tekdüze ilişkiden
şaşmıyor. "Orgazm oldun mu canım?" " Hı-hı". İki öpücük, haydi sana
iyi geceler.
Toplumun geleneksel "evli kadın" resmi, ne yazık ki çoğunlukla
böyle. İyi bir anne, iyi bir eş olmak esas. Peki, bu roller uğruna
neden kendimize cinselliği mahrum edelim? Tamam, anne ve eş olarak
yaptıklarından mutluysan, tabii ki bu çok güzel. Bunlara söyleyecek
bir sözümüz yok ki.. Neyse, kendimizi kandırmayalım. Bunların da
evliliği sürdürmeye yetmediğini, mahkeme kuyruklarının gittikçe
uzadığını ve üstelik bu sorunların boşanmada birinci sırada yer
aldığını çok iyi biliyoruz aslında. Ama o tembellik, hantallık yok
mu? Erkekler bencilliğe, kadınlar da, evliliğin yarattığı
tembelliğe son vermedikçe çözüme ulaşmak, daha mutlu bir
birlikteliği oluşturmak mümkün değil. Korkarım bu gidişle,
evlilikte cinsellik bir süre sonra, sadece "üreme" işleviyle
sınırlı kalacak!
Şimdi isterseniz, R'nin sözlerine kulak verelim: "Cinsel iletişim,
eşimle güven ve sevgi duygusunu pekiştiriyor. Cinsel birleşmede,
tam anlamıyla bir tek vücut oluyoruz. Seksi , basit fiziksel bir
güdünün tatmini olarak kesinlikle görmüyoruz. Evlilik içinde bazı
kadınların "soğuk" olduğu doğru ama bu soğukluğun ardında
koşullanmalar var. Ben de, bu koşullanmalarla büyüdüm. Fakat eşimle
birlikte bunu deneme yanılma yöntemiyle aştık."
Olaylara, toplumsal açıdan baktığımızda, birilerine "kızmak" tabii
ki bilimsellikten oldukça uzak. Bir çok kadının, cinselliği, bir
zevk olarak yaşamına sokmamasının temelinde yetiştirilme tarzı rol
oynuyor. Çocukluktan başlayarak, aile ve çevre motifleri, kişiliği
bu anlamda çerçevelendiriyor. Ne var ki, bu "kader" değil. Eğer
istenirse, o yerleşik kalıplar yıkılabilir. İnsanda bu güç,
potansiyel olarak mevcut. Çağdaş bir insanın başka türlü davranması
da düşünülemez zaten. Modern kadın, bu tür sorunlarını çok rahat
dile getirebilmeli, en önemlisi çıkış yolu aramalı.
Zaten başka seçenek de yok. Kadınlar için bir genelev mi var!
Gitsin cinsel sorunları orada çözsün.. Şaka bir yana, daha önceki
yazılarımızda da altını çize çize söyledik. Bunun ilk yolu talep
etme, dile getirme. Eğer sorun YOKMUŞ GİBİ davranırsanız, o sorun
asla ama asla ortadan kalkmaz. Ne yazık ki, susma kadınlarda bu
anlamda çok yaygın. Ya da miş gibi yapmayla sorunu kendilerince
çözüyorlar. Orgazm oluyormuş gibi davranmak bence nevrotik bir
yaklaşım. Peki, siz sanıyor musunuz ki erkekler bunu anlamıyor. Bal
gibi de anlıyorlar ama bencilliklerinden işlerine gelmiyor.
Boşaldıktan sonra, rahat uykusundan onu alıkoyacak mı, koymayacak
mı, bu önemli. O yüzden, "Orgazm oldun mu hayatım?" Bu soruya,
"Hı-hı" dedin mi bitti.
Konuşunca, cinsel taleplerinizden söz edince yaralanacağınızdan mı
korkuyorsunuz? Hafif kadın damgası yiyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Eşiniz böyle bir erkekse, zaten arada çok ciddi bir sorun var
demektir. O zaman problem başka metotlarla çözülür. Oralara şimdi
girmeyelim... Yarayı birlikte tedavi etmek en ideali. Peki, bunu da
beceremediniz diyelim. Artık bu çağda çaresizlikten söz etmeyin.
Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde hem özel, hem
kamu hastanelerinde cinsel terapiler yapılıyor. Bu terapilerde çok
olumlu sonuçlar alınabiliyor. Peki değer mi? Elbette değer.
Sağlıklı bir cinselliğin yaşam kalitemizi yükselteceğinden, hiç
kuşkunuz olmasın...
E-Kolay