MHP Lideri D. Bahçeli’nin “şerefsiz” tabiri epey konuşuldu.
Kendi seçmenine yönelik bu yakıştırma sayesinde HDP, bir süre,
tahkir ve tezyife uğramış mazlum rolü oynadı ve ortalama seçmenin
merhamet duygularına mazhar oldu. Çok meşhur bir gazeteci, “yalım,
viskim ve HDP’ye verilen oyum” diye yazılar yazdı.
Hakikaten, boğazdaki yalısının terasından, elindeki kristal
bardaktaki viskisiyle, “proleter edebiyatı” yapan, bu ucube
beyinleri oldum olası anlamamışımdır. Yılmaz Güney’in
meşhur filmindeki can alıcı soru gibi, yediği ekmeğin fiyatını bile
bilmeyen, hayatları boyunca anlatacakları tek bir hikayeleri
olmamış bu mirasyedi müstekbirler, ekmek parası için
kendisini paralayan müstezafların halet-i ruhiyesini nereden
biliyor da, onlar adına methiyeler düzmeye kalkıyor. Anlayan varsa
söylesin.
Bahçeli’nin sarf ettiği lafzın haddi aşmış olduğu ortada. Ama
sonradan “kem-küm”le açıklandığı gibi kasıt şuydu: “Fildişi
kulelerinde keyif süren sözde aydınlar, HDP’nin içinde yer aldığı
CHP’li koalisyonu MHP’nin engellediğine işaret ederek, MHP’yi
bozgunculuk ve cehaletle yaftalamaktalar. MHP ile HDP’nin varlık
sebebinden habersiz bu az gelişmiş beyinlerin küstah vaazları
şerefsizliktir”.
Topu Taça Atmak
Şu ara, koalisyon meselesi ile ilgili olarak sanki, herkesin,
“topu taça atma”sı işine geliyor.
CHP, iktidar nimetlerinden nemalanmak istiyor, partneri AK
parti olması pahasına. Seçim sürecinde alabildiğine çirkinleşen
siyasal dili Kılıçdaroğlu yuttu. Çünkü genel başkanlık
koltuğu bile koalisyon ipliğine bağlı. Uluslararası bazı
mihraklarla onların yerli aygıtları ne kadar pompalarsa pompalasın,
mevcut şartlar, CHP’nin içinde bulunacağı bir koalisyona şu anda
müsait değil. Bunun en öncelikli engeli, parti içindeki
bazı dinamikler.
MHP, baştan beri koalisyonlara kapıyı kapattı. Seçmenlerinin
bir kısmı serzenişte. Ama MHP’nin şu andaki kadrosu,
koalisyon ortağı olmanın bedelini çok iyi biliyor.
Rahmetli Türkeş, bir iki istisna dışında, siyaset hayatı boyunca,
hükümet ortağı olmayı parti menfaatlerine uygun bulmamıştı.
Ama iktidarı yönlendirmenin yollarını biliyordu.
Şu andaki MHP’nin öyle bir şansı yok. Benim kanaatim, içerdeki bazı
özel odaklarla, uluslararası camia bu denli karşı çıkmasaydı,
MHP’nin AK Parti ile bir koalisyona olumlu yaklaşacağı yönünde. En
azından MHP, AK Parti’nin azınlık hükümetini bazı şartlara bağlı
olarak destekleyecektir. Ama kanaatimce, bunun olası
uluslararası ve ulusal sonuçları hem MHP’yi hem de AK partiyi
tedirgin ediyor.
HDP’nin “iktidar tarağında bezi yok”. Çünkü onun açık ve gizli
iki misyonu da buna imkan vermiyor. Açık misyonu,
“müzakere”ye aracılık ediyor gibi görünerek siyasal sempati
sağlamak ve kendisine görev tevdi edenlere taban
oluşturmaktı. İnkar etmeyelim: Çok başarılı oldular ama 7
Haziran’ın “hakiki kaybeden”i olarak bu misyonları ellerinden kayıp
gitti. Cami avlusuna bırakılmış bebek gibiler. Lakin cemaatten
kimse bu kirli bebeğe sahip çıkmıyor; biraz korkudan, biraz
tiksintiden, biraz da cezalandırma isteğinden. 7 Haziran’ın en
büyük kaybedeni HDP’nin gizli misyonunu yitirmesi ise daha trajik.
Birkaç gün önce, Avrupa’da, bu misyona “biçilmiş kaftan”
olduklarını göstermek için, türlü cilvelere giriştiler. İnandırıcı
olup olmadıklarını zaman gösterecek.
Gayet açık, masanın amir oyun kurucusu AK Parti.
Kartları güçlü, sırtları sağlam. Blöfe ihtiyaçları yok ama
anlaşılmaz bir biçimde durumu blöfle idare etmeyi
yeğliyorlar. Blöflerden ayyuka çıkanı erken seçim. İma
edileni ise “bensiz hükümet olmaz” tezi. İşler normal seyrinde
gider de, ikinci etap hükümet kurma görevini –zorunluluk olmamakla
birlikte- Kılıçdaroğlu alırsa, muhtemelen, erken seçim hükümetini o
kuracaktır. Bu durumda bütün kartların yeniden dağıtılması
gerekecektir ki, blöfler de güme gidecektir.
AK Parti elbette “tarifsiz kederler” içinde. 10
yıldan fazla süren bir iktidarın sonunda hakimiyet kurmuşken, tam
da, fetihlerden lale devrine geçmişken gelen bozgun haberi,
tahammül edilir gibi değil. Dolayısıyla AK Partilileri
hiçbir koalisyon formülü tatmin etmeyecektir.
Erken seçim de bir muamma. Tek başına iktidar olmanın ön koşulu,
Doğu ve Güneydoğu’yu güvenli bir seçim bölgesi haline getirmek.
Aksi takdirde seçmen, özgür iradesiyle değil; korku, baskı
ve sindirmeye göre oy kullanmak zorunda kalacaktır. Bu da
bölgeyi PKK teröründen temizlemekle mümkün. Çok daha önemli başka
bazı gerekçelerin yanı sıra, operasyonlarla güvenli seçim bölgeleri
oluşturmaya yönelik de neticeler alınmaya başlanmıştı ki,
uluslararası güçler köstek oldu. PKK’nın, ISİD ile savaştığına,
Türkiye ile sorunlarının olmadığına, terör olaylarının
operasyonlara gerekçe oluşturmak isteyen “gladio”nun işi olduğuna,
Batı kamuoyunu inandırmaya çalışıyorlar. Bu inanç yaygınlaştığında,
Batı camiası, IŞİD’la savaşan PKK ve uzantılarını Türkiye’nin
arkadan vurmak suretiyle, IŞİD’i kolladığı kanaatini edinecek ve
Türkiye’nin elini kolunu bağlamaya çalışacaktır.
Bu durumda da Türkiye muhtemel bir genel seçimde güvenli
bir ortam tesis etmekte zorlanacaktır.
Daha da önemlisi, muhtemel bir genel seçimde AK Parti oylarını bir
ya da iki puan arttırsa bile, muhtemelen, milletvekili sayısı
düşecek ve sonuçta, şu an sahip olduğu bütün kozları kaybetmiş
olarak seçimden çıkacaktır. Zira anlaşılan o ki, HDP’nin oyları %
11’in altına düşse bile, milletvekili sayısı belirgin biçimde
azalmayacaktır. Buna karşılık, bazı seçim bölgelerinde, HDP’ye
kayan oylar geri döneceği için, CHP oy oranını artırmasa
da, milletvekili sayısını arttıracaktır. MHP’nin
de oy oranında da ciddi bir değişim olmasa bile, milletvekili
sayısı artacaktır. Zira, son olaylar, bazı seçim
bölgelerinde, MHP’ye sempati duyan ama AK Parti’ye giden oyların
güzergahını MHP’ye yöneltecektir. Çünkü MHP’nin yıllardan beri
söylediklerinde haklı olduğunu dair, bazı seçmen kitlelerinde, bir
tür suskunluk sarmalı oluşmuş durumda.
Ayrıca erken seçim ihtimali pek çok milletvekilini tedirgin
etmektedir. Bazıları yeniden aday olma şansına sahip olmayabilir.
Bazılarının da yeniden aday olmanın maliyetini üstlenme kudreti
yok. Pek çoğu da hayallerinin suya düşmesini göğüslemeye
hazır değil.
Daha pek çok ayrıntı var ama, AK Parti’nin bir koalisyon
hükümeti oluşturmaya mecbur olduğu sonucunu hiçbir ayrıntı
değiştirmeyecektir. İlk akla gelen, en az bir yıl
süreli ve MHP destekli azınlık hükümeti. Bu mümkün
değilse, uluslararası camia ile içerideki borazanlara
rağmen, MHP ile koalisyon kurmanın bir yolunu bulmak. CHP
ile koalisyon, kim ne derse desin, hem CHP’nin sonudur hem
de AK Parti’nin. Lütfen her türlü tavize açık bir lider
olan Rahmetli Erbakan’ın MSP’sinin, CHP ile koalisyonunu, iyi
niyetle yeniden mercek altına alın. AK Parti - MHP koalisyonu
şartlara ve mantığa en uygun görünüyor ama MHP, AK Parti’den
beklediği tavizin daha fazlasını kendisi vermeye hazır olmalı.
Sonuçta koalisyon, pazarlıkla oluşan stratejik bir
işbirliğidir. Mezara kadar sürecek bir evlilik değil.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve (kişiler kendisini
her ne sıfatla kimliklemiş ise, bu olgusal realiteye riayet
edilerek) vatandaşlarının menfaatlerinin güvence altına
alındığı PAZAR kuruluncaya kadar, bu işbirliği diri ve dinamik
tutulmalıdır. Aksi takdirde ekonomide oluşacak bir
çukur, herkesi, hepimizi içinde öğütecek kadar amansız olacaktır.