Sabah mağduru muhabirler isyanda
Abone olSabah gazetesinden çıkarılan muhabirler tazminatlarının ödenmesi konusunda pişkin bir tavır sergileyen yönetime isyan ediyor. Mağdurlar son açıklamalara tepki gösterdi.
Sabah'ın "yanıldığı" noktalar Sabah Gazetesi mağduru
gazeteciler, eski gazetelerinin tavır ve açıklamaları karşısında
hala şaşkın... Logosu altında yayınlanan haberlere sahip çıkması
beklenen Sabah yönetiminin, sorumluluğu eski muhabirlerine
yüklemesi hem meslek ahlakının, hem de vicdani bakış açısının
göstergesi. Sabah yönetimi çözüm bulmak yerine, basit ve meslek
ahlakına yakışmayan adeta kışkırtıcı bir açıklamayla sanki bir
polemik yaratmaya çalışıyor. Oysa bazı gerçekler var ki, bunları
kendileri de biliyor. Herşeyden önce, gazeteci her ne kadar yaptığı
haberden sorumlu da olsa, çalıştığı kurumun güvencesi altında görev
yapıyor. Zaten mahkemeler de, bu işleyişin bilincinde hareket
ediyor. Kararlaştırılan tazminat miktarları muhabirin maaşına göre
belirlenmiyor, gazeteler tarafından ödendiği düşünülerek
saptanıyor. Sabah Gazetesi, olay "ayyuka çıkmadan" önce,
"Ödemeyeceğiz" lafını etmiyordu. Bunun yerine "Teminat yatıracağız,
davayı takip ediyoruz" diyerek "oyalama" yoluna gidiyordu.
Muhabirlerden birinin maaşından yaklaşık 8 aydır haciz kesintisi
yapılırken, sürekli görüştüğü Sabah avukatları, teminat
yatıracaklarını belirtiyor, "Bizi bağlamaz" gibi bir ifade
kullanmıyordu. Haklarındaki icra takibini, memurlar kapılarına
dayanınca öğrenen ve Sabah'ı arayan diğer "mağdurlar", "Neden bize
haber vermediniz? Madem savunmayacaktınız, biz kendi davamızı takip
etseydik, bu noktaya gelmeden önce hukuki hakkımızı kullansaydık"
dediğinde İplikçioğlu Hukuk Bürosu'nun cevabı şuydu: "Çok fazla
dava var. Bizde kimin vekaleti var, kimin yok belli değil. Sabah
Gazetesi'nin İnsan Kaynakları bize kimin çalışıp, kimin ayrıldığı,
ayrılanların nereye gittiği, adresinin ne olduğu konusunda yardımcı
olmadı." Oysa, aynı yetkililer, olay internet sitelerine yansıyınca
hemen adresi açıkladılar: "Hepsi Vatan Gazetesi'nde." Demek ki,
davası olanların nerede olduğunu biliyorlardı. En azından Vatan
Gazetesi'ne genel bir yazı gönderip, "Sizin davalarınızı takip
etmiyoruz" deselerdi de, başımızın çaresine baksaydık. Ayrıca;
Sabah Gazetesi'nin tazminatlarla ilgili sorumluluğunu Vatan
Gazetesi yönetimine atması ise gerçeklerle yüzleşmekten korktuğunu
ve hafızalarının ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Açıklamada;
"Söz konusu haberlerin sorumluları şimdi Vatan Gazetesi'nde
çalışıyor" deniyor. Oysa, tazminata mahkum edilen haberlerin
bazıları, 1999'un ilk yarısında, Sabah'ın şu anki genel yayın
yönetmeni Ergun Babahan'ın döneminde yapıldı. Yani, savundukları
mantık dahilinde hareket edilirse bile "kaçış yolları" tıkalı...
Sabah Gazetesi'nin, yanlış anlamak ya da anlamamak istediği birşey
var. Yapılan haberlerden muhabirlerle birlikte gazete de sorumlu.
Hukuki zeminde yapılan birkaç işlemle gazete adına icra takipleri
belki durduruldu. Ama gazete, muhabirle birlikte "ortak sorumlu"
olarak görünüyor. Yani dava konusu borcu "en azından" ortak
ödemekle yükümlü. Fakat, farklı dava dosyalarına malbeyanı olarak
aynı "film yıkama makinesi"ni gösteren gazete, icra takibi yapılsa
bile haczedilecek birşeyi olmadığı için rahat davranıyor. Çünkü
herşey kiralık... Hatta alacaklı taraf avukatlarından bazıları,
Sabah Gazetesi'nin ilgililerinin kendilerine, "Tesislerde 178 tane
haciz var, isterseniz sıraya girin 179'uncu olun" dediğini öne
sürüyor. Yine karşı taraf avukatlarından bazıları, "Neden önce
Sabah Gazetesi'ne değil de bize geliyorsunuz?" diye sorulduğunda,
"Onlarla görüştük. Muhabirden alabildiğinizi alın, geri kalanı için
bize gelin" dediklerini söylüyor. Sabah Gazetesi'nden, muhabirlerle
birlikte aynı kaderi paylaşan tek kişi, kanunlar önünde gazete
adına hesap veren ve sadece birkaç yüz milyon maaşla çalışan
sorumlu yazıişleri müdürü oldu. Onun akibeti ise adeta bir dram.
İşten çıkarılarak yüzüstü bırakıldı. Hakkında kesinleşmiş hapis
cezaları ve yüz milyarlarca lira icra takibi bulunan dönemin
sorumlu yazıişleri müdürü Semra Uncu, belki sadece isminini künyede
görmenin verdiği mutluluk belki de işten kovulmamak için kabul
ettiği görevi nedeniyle şimdi kanunlardan, alacaklılardan köşe
bucak kaçıyor. Bu durum karşısında da mı yine Sabah yönetiminin
vicdanı sızlamıyor? Biz yine de ne Ergun Babahan'ın ne de diğer
yöneticilerin köşeye sıkışan muhabirler ve eski sorumlu müdürlerine
bakarak "Oh ne iyi oldu" dediklerini düşünmek istemiyoruz. Ayrıca
kimsenin bu kadar vicdansız olmaya hakkı yok. Türkiye'nin en büyük
gazetelerinden biri olan Sabah Gazetesi'nin sadece emeklerinin
karşılığını alarak çalışan muhabirleri kendine muhatap kabul ederek
adeta öç almaya çalıştığını da aklımıza getirmek istemiyoruz.
Unutmamak gerek, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve yarın kimin
nerede çalışacağı ile ilgili bir gararantisi yoktur. Bunu özellikle
medya sektöründe çalışanlar, genel yayın yönetmeninden stajyer
muhabirine kadar herkes çok iyi bilir. Klasik olacak ama "Adalet
bir gün size de lazım olabilir."