Ortadoğu'yu bekleyen tehlike

Yüzeysel bakıldığında, pek çok Arap devleti bu iki fırtınayı atlatmış gibi görünüyor... Ama ileride daha fazla türbülans olacağı kanaatindeyim.

İsmail GÜZEL iguzel@nestech.net

Geçtiğimiz on yılda iki büyük kasırga Arap dünyasını ters düz etti. 2011'de, “Arap Baharı” olarak adlandırılan halk ayaklanmaları bölgedeki otokratları etkilemedi. Bu sözde barışçıl protesto hareketlerinin amacı Orta Doğu'da yeni bir çağın ayak sesleri yönündeydi.

Ancak Tunus dışında, bölge kargaşaya ve ölümcül iç savaşalara sahne oldu. Ardından 2014'de petrol fiyatının düşmesiyle bölge bir kez daha etkilendi. Düşük petrol fiyatları, rejimlerin şişirilmiş bütçeleri finanse etmesini, elitleri satın almasını ve uzun zamandır ertelenen reformları sürdürmesini zorlaştırdı. Bu geçici bir sapmaya da benzemiyor. Petrol fiyatının 2014 öncesi seviyesine yükselmesi pek olası görünmüyor.

Yüzeysel bakıldığında, pek çok Arap devleti bu iki fırtınayı atlatmış gibi görünüyor... Ama ileride daha fazla türbülans olacağı kanaatindeyim.

2011 ve 2014'teki şoklar, bölgedeki derin bir dönüşümün ilk belirtileriydi... Ortadoğu ülkelerindeki istikrarı destekleyen “hükümet-halk” temel pazarlıkları geri dönecek gibi. Bölgesel liderler vatandaşlarıyla yeni pazarlıklara daha hızlı bir biçimde adım atmaz ise şayet, daha da büyük fırtınalarla boğuşacakları kesin...

Yarım yüzyıldan uzun bir süredir, Ortadoğu hükümetleri bir ekonomik himayecilik sistemini finanse etmek için petrol servetini kullandılar. “İdare devletleri” olarak bilinen bu hükümetler, gelirlerinin önemli bir bölümünü, ulusal kaynaklardan satma veya vatandaşlarından vergi toplama yerine yabancı güçlerin desteğini almayı tercih etti.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı ülkelerde gelir, yerli petrol kaynaklarının satışından elde edildi... Mısır ve Ürdün gibi ülkelerde ise, petrol zenginlikleri bölgesel patronların transferleri şeklinde geldi. Orta Doğu'da hükümetler, istikrarlı iş, eğitim ve sağlık hizmetlerini finanse etmek için petrol kaynaklarını kullandılar ve karşılığında liderler siyasi olarak boyun eğmeyi kabul ettiler. Ancak petrol fiyatları düşük kalırken, bölgenin demografisi değişti ve bu temel “tradeoff” sürdürülemez bir hal aldı. Şişirilmiş, verimsiz sistemleri beslemeye devam etmek için gerekli gelir olmazsa, bu yöneticilerin ve hükümetlerin devamlılığını zor duruma düşürüp yeni acıların yaşanmasına sebebiyet verebilir...

Bu değişen servetleri üzerinden reformları gerçekleştiremedikleri takdirde, Ortadoğu hükümetleri, daha önce gördükleri herhangi bir şeyin ötesinde bir toplumsal huzursuzluk yaratma riskiyle karşı karşıya kalırlar.

Bu tür bir aksaklıktan kurtulmanın tek yolu, Ortadoğu'da, temelde yeni bir sosyal sözleşme ortaya koyan ekonomik ve politik reformları içerecektir. Kastedilen rant modeli olmadan, hükümetler sadakatten ziyade liyakate dayanan ve devletten ziyade özel sektörün egemen olduğu üretken ekonomiler inşa etmelidir.

Böylesi büyük yapısal değişimler, geri dönüş ve kendi sorunlarına neden olacağından, halkın satın alınması olmadan imkansız hale gelecektir. Ekonomik düzenlemeler, en azından dramatik olan politik değişiklikler olmadan başarılı olmaz.

Ortadoğu hükümetleri daha büyük bir siyasi hesap verebilirlik ve katılımla bağlantılı olarak ekonomik reformları benimserse, uzun vadeli istikrar için bir mücadele şansına sahip olabilirler. Şayet yapmazlarsa, daha büyük bir fırtına ile baş başa kalacaklar.