Öcalan için paniğe gerek yok
Abone olAİHM'nin Öcalan lehine aldığı karar, Türkiye'de büyük tepkiye neden oldu. Fakat, Türkiye daha soğukkanlı olmalı. Karar iyice analiz edildiği zaman şu ortaya çıkıyor:
Türkiye, yıllar önce yargı yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nin kamu vicdanına hoş gelmeyen bir kararıyla
daha karşı karşıya.
Aslında bu, 7 yargıçlı alt mahkemenin Mart 2003’te vardığı sonucu
teyit eden ve sürpriz niteliği olmayan bir karar. Nitekim aylar
öncesinden kararın bu yönde çıkacağı tahmin edildiğinden, Ankara
neler yapılacağı konusunda hazırlık yapıyordu. Dolayısıyla kararın
kendisinden çok, Türkiye’nin devlet ve toplum olarak bu gelişmeye
vereceği tepki büyük önem taşıyor.
Öncelikle Türkiye, AİHM’-nin milli duyguları rahatsız eden
kararlarıyla ilk kez karşılaşmıyor. Daha önce de aynı mahkeme
sözgelimi Kıbrıs konusunda Türkiye’nin bütün tezlerine aykırı
Loizidou kararını vermiş ve uzun süren bir itiraz döneminden sonra,
belli şartlar altında Ankara tazminat ödemeyi kabul etmişti. Yine
aynı mahkeme, Öcalan’ın idam edilmemesi yönünde karar vermiş ve
yüksek menfaatlerini göz önüne alarak bir önceki hükümet bu talebin
gereğini yapmıştı. Apo kadar sembolik değeri olmasa da aynı sorunla
ilgili birçok başka davada Türkiye birçok kez tazminat ödemekte
sorun görmedi.
İkincisi, mahkeme bu kararıyla Öcalan’ın mahkumiyetine yol açan
terör suçunu inkar etmediği gibi, Türk yargısının verdiği kararın
özüne de itiraz etmiyor. Aksine yargılama sırasında bazı somut usul
hataları işlendiğine karar veriyor. Buradan hareketle, Avrupa’nın
terörist lideri aklamaya çalıştığını söylemek ya da terörist
liderin bu süreç sonunda siyasi bir lidere dönüşeceğini ummak
gerçeklerle bağdaşmaz.
Üçüncüsü, mahkemenin kararına gerekçe teşkil eden DGM’lerde askeri
yargıç bulunması, tutukluluk süresi, savunma hakkı gibi konuların
hemen hepsi Türkiye’nin bizzat kendisinin de yanlış bularak
geçtiğimiz birkaç yılda değiştirdiği uygulamaları kapsıyor. Bu
yanlışlar düzeltildiğine göre, yeni bir yargılamadan çekinmeye
gerek yok.
Dördüncüsü, davacı avukatların masrafları için verilen 120 bin
Euro’luk tazminat dışında karar otomatik olarak bugünden yarına
işleme konulacak bir nitelik taşımıyor. Türkiye’nin taraf olduğu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulamayı düzenleyen 46’ncı
maddesine göre 17 yargıçlı Büyük Daire’nin kararlarına uymak
zorunlu. Aynı madde, kararın uygulamasını 46 üyeli Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi’ne bırakıyor. Ancak komitenin bu kararı en erken
temmuz ayında gündemine alacağı ve inceleyip karar vermesinin 1
yıldan önce gerçekleşmeyeceği belirtiliyor. Mahkeme kararında
haksızlığı giderecek en uygun yolun spesifik olarak ‘yeniden
yargılama’ şeklinde belirtilmesi tazminat ihtimalini zayıflatıyor.
Ancak bu noktada ise iç hukukla ilgili sorunlar başlıyor. Çünkü
Türkiye’nin yeniden yargılama kararını kabul için CMUK’ta yaptığı
düzenleme o tarihte hâlâ AİHM’de davaları süren Öcalan ve benzer
isimleri kapsamıyor. Bunu aşmak için ya Meclis’in yasada değişiklik
yapması ya da yüksek yargının Anayasa’nın uluslararası sözleşmeleri
ulusal mevzuata üstün tutan 90’ıncı maddesine dayanarak yeniden
yargılama yönünde karar vermesi gerekiyor.
Ancak her ne kadar AİHM, AB’nin değil, Türkiye’nin de kurucuları
arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin bir parçası olsa da Öcalan
kararının toplumda AB’ye desteği biraz daha zayıflatacağı kesin.
Bir de aynı mahkeme, 5 gün sonra Leyla Şahin’in başörtüsü davasında
yasakçı bir karar alırsa, Kıbrıs ve Ermeni meseleleriyle birlikte
bu gelişmeler Avrupa’ya yönelik iyimser havayı iyice
sarsacak.
Kaynak :