O belgesel kitap oldu
Abone ol11 Eylül'ün Amerika tarafından düzenlendiğini, kredi sistemini, savaş ekonomisini, Federal Reserve tarafından nasıl köle bir toplum yaratıldığını anlatıyor.
Videosu resmi rakamlara göre Türkiye'de bugüne kadar 300,000
defa izlendi. Elden ele dolaşan DVD'leri, videoyu gösteren sayısız
internet sitesi bu sayıya dahil değil. Facebook Zeitgeist Türkiye
sayfasında 10,000 üye var. Sokaktaki insandan, mega starlara,
siyasi liderlere, üniversiteleriyle, liseleriyle yediden yetmişe
bütün Türkiye Zeitgeist'ı konuşuyor.
Ekonomik krizler neden çıkıyor?
Din nasıl kullanılıyor?
Savaşların ardındaki güçler kimler?
Dünya güçlerinin hedefi nedir, bu hedefe nasıl gidiliyor?
Yeni düzenin gönüllü köleliğine nasıl ikna ediliyoruz?...
Zeitgeist herkesin anlayabileceği yalın bir dille gerçekleri tüm
çıplaklığıyla gözünüzünü önüne seriyor ve gözlerimizi korkunç
gerçekliğe açıyor.
, Alman felsefeci Hegel’in meşhur ettiği bir kelime. Uzun yıllar
genellikle sadece felsefe dünyası çevresinde bilinen ve neredeyse
tüm batı dillerinde orijinal haliyle kullanılan aynı zamanda bir
kavram. Zamanın ruhu ya da ortak zamanda hissedilen ruh hali de
diyebiliriz Zeitgeist için. Peki, ortak zamanın
ruhu diye bir durum söz konusu olabilir mi? Sadece bir felsefeci
olarak değil, sıradan bir insanın da gözünden baktığımızda
yaşadığımız ortak zamanda bir üst ruh halinde bir araya
geldiğimizi, birleştiğimizi söyleyebiliriz.
Aynı çatı altında yaşayan iki-üç kişinin aynı kanıyı paylaşması gibi: Hayat kötü, işler boka sarıyor; kriz, enflasyon, yolsuzluk, günden güne felakete sürüklenen bir dünya. Aslına bakarsak, bunlarda hepimiz hemfikiriz. Yani durumu aynı çatı altında yaşayan iki-üç kişinin örneğinden çıkarıp mahalleye, şehirlere, ülkelere ve dünyaya yaydığımızda yaşadığımız zamanın ortak ruhunda hepimiz bir şekilde buluşuyoruz. Günümüz dünyasında hepimizin güvenliğinin tehlikede olduğu duygusu gibi...
Dünyada kötülük her zaman kol gezdi. Çeşitli bahaneler ve
yöntemlerle... Tarih her türlüsüne tanık oldu. En azından ortak
insanlık hafızasını bir araya getirdiğimizde ortak bir resme
ulaşıyoruz. Gördüğümüz ortak resim, bugüne kadar kötülerin hep
değişik kılıklarla karşımıza çıktığıdır. Ama tabii bu resimde
herkes kendi kötüsünü farklı da görebilir. Çünkü kötülük de bir
yerden sonra izafi. Rockefeller ailesine göre kötülük diye bir şey
olamaz belki de; olsa olsa sahip oldukları mal varlığının
azalmasıdır kötülük. Gücündün güç kaybetmesidir. Herhangi bir
şirketlerinde işlerinin kötüye gitmesidir mesela.
Dünya hiç de güvenli bir yer değil
Bütün dünya 11 Eylül 2001 sabahı sarsıcı bir haberle uyandırıldı.
İmparatorluğun kalbine çok ölümcül bir saldırı yapılmıştı. 19 hava
korsanı, Amerikan Hava Yolları’na ait dört ticari uçağı kaçırarak
ve hava savunma sistemini de atlatarak değişik saatlerde
hedeflerinin yüzde 75’ini aynı gün içinde vurmuştu. Hedeflerden
biri olan Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri, elbetteki
Amerikan imparatorluğunun sembolüydü. Ve yıkılışları bütün dünyaya
şu duyguyu yaşattı; ‘artık hiçbirimiz güvende değiliz’.
Terörizm herkes için çok büyük bir tehdit. Her an ölüm yanı
başımızda kol geziyor. Dünya hiç de güvenli bir yer değil. Daha
güvenli bir dünya için bir şeyler yapılmalı. Bu ne olabilir?
Teröristleri yok etmek. Kim yapabilir bunu, dünyanın en büyük süper
gücü. Amerika! Gelsin Afganistan, gelsin Irak...
Şimdi soru şu, adım adım gidilen bu yolda, yolu önceden düzleyen
biri ya da birileri var mı acaba? 3 bin kişi. Dünya Ticaret Merkezi
kulelerinde uçakların çarptığı sabah saatlerinde bulunan 3 bin
kişi, hayatını kaybetmişti.
Böyle bir saldırıyı bir devlet neden kendi halkına karşı yapsın
ki? Öyle bir şey olamaz. Sanırım bu konuda da ortak zamanın ruhuna
yaklaşıyoruz. Çünkü hepimizin böyle bir kanıya varması için yolu
önceden biri açmış. Yine kötülük çıkıyor bunun altından. Ama kimin
kötülüğü?
Dünyanın kötülerine Amerika tonlarca bomba yağdırırken, bombaların
üreticisi olan şirketleri hisseleri borsalarda tavan yapıyordu ama.
Tıpkı otomotiv gibi, tekstil gibi silah da bir sektör sonuçta. O
sektörde çalışanların da maaşları, sigortaları vs giderleri var
değil mi? Bu yüzden şirketler sürekli kârlılık politikasına
hedeflenmeli. Peki ürettiğin şeyin tüketicisi yoksa? O zaman
milliyetçilik ne güne duruyor, din ne güne duruyor, terörizm ne
güne duruyor...
Peter Joseph ve Jacque Fresko adında iki Amerikalı, birçoğumuzun
aklından geçen görüşleri dile getirmişler Zeitgeist isimli
belgeselde. “Bu saldırı Amerika tarafından kendi halkına karşı
bilinçli bir şekilde düzenlendi.”
Peki bir devlet kendi halkını öldürebilir mi? Birinci belgeselin
(), ikinci bölümünü oluşturan Bütün Dünya Bir Sahnedir’in aslında
ana konusu bu. Çeşitli kanıtlardan ve tanıklardan yola çıkarak
belgeselin hazırlayıcıları, bu saldırının adım adım CIA’nin
kontrolünde gerçekleştiğini iddia ediyorlar. Hazırladıkları
belgeselde bugüne kadar sordukları soruların hiçbirinin cevabı
henüz verilmemiş. Amerikan resmi makamları bu iddialar karşısında
sadece susuyor.
Belgesel'in Video'su yazının
devamında
O zaman bir devlet kendi halkına bunu yapabiliyorsa, başka
devletler de pekâlâ yapabiliyor, hatta yapıyorlardır. Ya yaşadığım
devlet...
Belgeseli izleyenlerin kafalarında kocaman boşluklar oluşuyor.
Çünkü ortaya koydukları argümanları da bugüne kadar çürüten
olmadı.
Tabii bu belgesel birçok ‘en’e de sahip. İnternette tüm zamanlar
içinde en çok izlenen video olması bir tanesi mesela. Peki bu kadar
ilgi görmesi insanların bu düşünceleri duymak istiyor olmasından
olabilir mi acaba? Yoksa “onlar da (P. J.-J. F.) çok iyi bir hikâye
örmüşler bravo yani” mi diyeceğiz? Öyle ya da böyle bu belgeselin
ortak zamanın ruhuna bir müdahale olduğunu söyleyebiliriz. Bize
yansıtılmak istenen dünyanın aslında yansıtıldığı gibi olmadığı...
En azından belgeseli izleyenlerin bu kanıya ulaştıklarını
düşünebiliriz.
Tabii bu kadar ilgi gören belgesel, öte yandan her türlü kişisel
çabayla diğer izleyicilere ulaştı. Belgeseli sahiplenen bazı
gruplar halka açık ortak gösterimler düzenlediler, internet
üzerinde fan grupları kuruldu; Facebook’ta örgütlendiler ve yine
Facebook’un ‘en’ büyük gruplarından oldular. Google’da ve Yahoo’da
yine belgesel adına gruplar oluşturuldu.
Bugünlerde belgeselin yayılması elbette sadece internette
ilerlemiyor. Türkçe okurların görsel inceliğine de hitap edecek
şekilde belgeselin birinci bölümünün bir kitaba aktarıldığı ve
kitabın Mitra Yayınları tarafından yayınlandığı haberi, bunlardan
biri mesela.
‘Nedensiz değildir herhalde’
Aslında belgelesin etrafındaki ilginin, neredeyse popülize olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Ancak ortak zamanın ruhunda,
kandırıldığımız, -evet açık açık kandırıldığımız,
dolandırıldığımız, sistemli bir şekilde köleleştirilmeye
çalışıldığımız duygusu baskınsa ‘nedensiz değildir herhalde’, diye
de düşünmeden edemiyor insan. Ya da o ana kadar kafanızda hiçbir
soru yoksa, belgeseli izledikten ya da okuduktan sonra art arda
soru işaretleri diziliveriyor karşınızda... Acaba olabilir mi?
Amerika 3 bin vatandaşını öldürmüş olabilir mi? I. ve II. Dünya
Savaşı, Vietnam, Somali, Afganistan, Irak...
Hepsi de bir şemanın sıralı parçaları mıydı? Peki bu kadar büyük
bir güce kim ya da kimler sahip olabilir? Ve bu güçle neler
yapılabilir?
Matrix ile yaşadığımız dünyanın gerçekliğine dair kendimizle
yüzleşme gereği duyduk. Matrix bir disütopyaydı. Ama onun öncesi de
var, 1984 mesela. George Orwell’ın ünlü romanı. O romanda öngörülen
dünyayı bugün yaşamadığımızı kim iddia edebilir? Cep
telefonlarımız, bilgisayarlarımız ve televizyonlarla o dünyayı
yaşamıyor muyuz?
Günümüzden bakarak bir duruma ütopya veya disütopya demek çok da
doğru değil demek ki, bu durumu küresel ısınmanın etkisine bağlı
olarak belki de zamanımızdan birkaç yüz yıl sonra bu kavramlarla
etiketleyecekler ve belki de şöyle diyecekler: “Peter Joseph ve
Jacque Fresko’nunki tam bir disütopyaydı, neymiş efendim, hepimizin
koluna birer çip takılacak ve tek bir kişinin hâkimiyetine
girecekmişiz...
Bu yemyeşil dünyada, şu huzurlu ortamda hayatlarımızı
sürdüreduralım, adamların akıllarına neler de geliyor?”
İki yüz yıl sonrasının ortak zamanının ruhunda böyle bir tablonun
şekillenmesini kim istemez ki, varsın Zeitgeist iyi örülmüş bir
hikâye olsun. Dünyanın gerçekten berbat bir yere dönüştüğünü
düşünmüyorsak, çalalım oynayalım, gülelim eğlenelim... Zaten hepsi
hepsi yalan dünya değil mi?
Zeitgeist Türkçe Bölüm 4