Muhafazakar medyanın Ensar Vakfı'yla imtihanı!

Muhafazakar camianın kalemleri, yaşanan tecavüz olayını kınadılar hem de yüksek sesle. Fakat Ensar Vakfı'nı savunma biçimleri malesef bu kınamaları gölgeledi.

Hatice KÜBRA kubra@internethaber.com

Karaman'daki tecavüz olayı medyada patladığında birkaç yazar aklı selim durarak yaklaşan tehlikeyi farkederek uyarmıştı.

Tartışmanın Ensar Vakfı üzerinden yürütülmesi, bizi bu korkunç olayın ana ekseninden uzaklaştırır, demişlerdi.

Nitekim durum tam da öyle oldu.

Bir tarafın içindeki nefret öylesine çağlıyordu ki, buna engel olmak bir tarafa bu uyarıları duymadılar bile.

Diğer taraf da aynı oranda savunma refleksine bürününce bugün biz çocuklara tecavüz edilmesini değil Ensar Vakfı'nı konuşuyoruz.

Bu olayı, dini, dindarları karalama şehvetiyle, Erdoğan nefretini parlatma arzusuyla sadece Ensar Vakfı üzerinden götürenlerle; "aman Ensar Vakfı'na leke gelmesin, Cumhurbaşkanımızın bu vakfa teveccühü var" piskozuyla götürenler terazinin aynı kefesindedir.


Bu korkunç olay ne ideolojilere, ne siyasete, ne kurumlara, ne hesaplara, ne de başka herhangi bir şeye kurban edilmeyecek kadar önemli.

Herkes o muhteşem! fikirlerini bir süreliğine kendine saklayıp, sadece olayın ve davanın fikri takibini yapabilirse ancak o zaman gerçekten sorumluluğunu yerine getirmiş olacak.

Aksi takdirde yazık olacak hem de çok yazık!

En çok da çocuklara...


MUHAFAZAKAR MEDYANIN İMTİHANI

45 çocuğa cinsel istismar, 10 çocuğa da tecavüz iddiasının olduğu bir olayda yazık ki muhafazakar medya ve sakinleri pek de iyi bir sınav vermedi.

Olayın medyada gündeme gelmesinin hemen akabinde, toptancı bir anlayışla Ensar Vakfı'na karşı bir kampanya yürütülünce, doğal olarak kendilerini kampanyanın karşısında konumlanmış buldular.

Bunda tecavüzcü üzerinden dine, dindarlara ağza alınmayacak hakaret ve küfürlerin edilmesi de etkili oldu. Fakat süreç tam da bunu yapanların olmasını istediği gibi yürüdü.

Malesef muhafazakar camia bu tuzağı göremedi ve içine balıklama atladı.

Muhafazakar camianın kalemleri, yaşanan tecavüz olayını kınadılar hem de yüksek sesle.

Fakat Ensar Vakfı'nı savunma biçimleri malesef bu kınamaları gölgeledi.

"Kınıyorum ama... " diyerek başlayan sözler ama'dan öncesini sildi attı.

Oysa vicdanı olan her kalemin, ve belki de annelik duygusuyla en çok da kadınların "amasız, fakatsız, vakıfsız" bu iğrenç olaya gerekli tepkiyi vermesi beklenirdi.

Ne yazık ki böyle bir tepki gelmedi.

Sadece Nihal Bengisu Karaca'dan bir çıkış geldi. Twitter hesabından şunları yazdı:

"Aile Bakanı'nın açıklamasını da, Ensar vakfı kollayıcılığı yapanları da yadırgıyorum. Vakfı kapatmayın tamam da bu korumacılık ne? Ensar Vakfı iyi işler yapar doğru ama 'Bir kişi yüzünden' de olsa 'on çocuk' zulüm gördü. Bu büyük bir olay ve vakfın hasar alması doğal.

Vakfın fazlaca savunulması vicdanlarda aklanmasını sağlamıyor. Yüksek mevkilerde tanıdıkları olanlara has bir imtiyaz talebi gibi algılanıyor.
Korkunç bir olay olmuş ve o 'gönüllü' sapığın evlere girmesine imkan tanıyan vakıf da bal gibi sorumludur. Bırakın çilesi neyse çeksin"

Cılız seslerin kesif bir sessizliğe büründüğü, "ama"ların vicdanları kanattığı bir ortamda Nihal Bengisu Karaca'nın bu çıkışı bana göre çok değerliydi.


AİLE BAKANI'NIN SÖZLERİ İLETİŞİM FELAKETİ

Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun tecavüz davasıyla ilgili sözleri bir iletişim kazası değil tam anlamıyla iletişim felaketiydi.

Bakan hanımın "sözlerim çarpıtıldı" açıklamasını iyi niyetimi muhafaza ederek anlamaya çalışıyorum. Asla böyle bir olaya müsamaha göstereceğine, bir kurumdan dolayı olayın üstünü örteneceğine de ihtimal vermiyorum. 

Fakat anlayamadığım noktalar var.

Bu kadar hassas, toplum vicdanını bu denli kanatan, düşündükçe insana kafayı yedirten bu iğrençlik karşısında, o toplumun Aile Bakanı olarak açıklama yapıyorsunuz.

Üstelik olay ortaya çıkalı 10 gün olmuş.

Aile Bakanı olarak gazetecilerin bu konuyu size soracağını, toplumun sizden halihazırda bir açıklama beklediğini tahmin etmek de güç değil.

Tüm hassasiyetleri gözeterek nasıl bir açıklama yapacağınızın önceden düşünülmüş olması gerekmez miydi?

Şayet planlanmadıysa vahim. Planlanmış hali buysa daha da vahim.

Bütün bunları düşününce nasıl oldu da o sözleri ettiniz, anlayamıyorum.