Marmara Üniversitesi’nden Gezi Parkı açıklaması
Abone olMarmara Üniversitesi, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin, "Şayet hükümet, Gezi Parkı olayları vesilesiyle sahnelenen kötü niyetli oyunu belgele...
Marmara Üniversitesi, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin, "Şayet
hükümet, Gezi Parkı olayları vesilesiyle sahnelenen kötü niyetli
oyunu belgeleriyle ortaya koyup, meselenin AK Parti’yi ve
dolayısıyla Türkiye’yi batırma amacı güttüğünü kamuoyuna etkili ve
ikna edici bir şekilde açıklayabilirse, Erdoğan’ın da
Cumhurbaşkanlığı’na giden süreçte yolu son derece açık olacak, çok
daha büyük bir halk desteğiyle siyaseten etkinliğini sürdürecektir"
açıklamasını yaptı.
Marmara Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran, Doç. Dr. Ali
Murat Yel ve Araştırma Görevlisi Alparslan Nas ortak bir yazılı
açıklama yaparak Taksim’de yaşanan Gezi Parkı protestoları
değerlendirildi. Açıklamada, Taksim Gezi Parkı’nda farklı
görüşlerden kitlelerin akın ederek, kurdukları çadırlarıyla adeta
bir komün hayatı yaşadığına dikkat çekilerek, “Gezi Parkı’nda
yaşananlar, Alain Touraine’in ifadesiyle, bundan böyle sınıfsal bir
eksende değil, kimlik bazlı kültürel eksende cereyan edeceği
öngörülen ‘yeni toplumsal hareketlerin’ Türkiye ölçeğinde bir
tezahürü olarak nitelendirilebilir” denildi
2002 senesinden bugüne demokratik seçimler yoluyla halkın önemli
bir bölümünün desteğini alan iktidarın, gerek ekonomik kalkınma ve
refahı, gerekse demokratikleşmesi noktasında tarihi mücadeleler
verdiğinin vurgulandığı yazılı açıklamada, “Özellikle Başbakan
Erdoğan yönelik ‘despot’ ve ‘diktatör’ gibi yakıştırmaların hedefi
haline geldi. Başbakan her ne kadar ‘demokratik taleplere açık
olduğunu’ ifade etse de, Gezi Parkı olayları çerçevesinde
yalnızlaşması sonucu, yurt içi ve yurt dışı basının ağır
suçlamalarına maruz kalmaktadır. Gezi Parkı’nda ağaçların
sökülmesine yönelik çevreci bir hassasiyetle ortaya çıkan
eylemlerin, Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi CHP’nin hükümeti
devirmek gibi fırsatçı bir çabasıyla sürdürülmesi noktasında
kitlelerin, adeta 28 Şubat dönemini andırırcasına mobilize edilmesi
ve isyana sevk edilmesi, Şerif Mardin’in öne sürmüş olduğu
merkez-çevre ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesini
gerektirmektedir. Türkiye’de demokrasi tarihinde adeta bir milat
olan 2002 seçimleriyle iktidara gelerek, Cumhuriyet tarihi boyunca
ezilmiş, dışlanmış ve ötekileştirici söylemlere maruz kalmış
‘çevre’ kitlenin ‘merkez’e taşınması sonucu merkezin imtiyazlarını
kaybetmesi üzerine giriştiği tepkisellik, Gezi Parkı eylemlerinde
kendini ifade imkanı bulmuştur” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada Gezi parkı eylemlerinin muhalefetin durumunu da gözler
önüne serdiğine vurgu yapılarak, “Başta anamuhalefet partisi
CHP’nin çaresizliği, kitleleri seslerini yükseltebilmeleri için
devreye girmeye mecbur bırakmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun
Taksim’deki göstericiler arasında karışması onun, siyaseten
bitişini ve bir siyasi lider olarak çaresizliğini göstermektedir.
Ayrıca kutuplaştırıcı ve Fransız tipi militan laiklik anlayışını
savunan CHP ideolojisinin de sona erdiği, Gezi Parkı eylemlerinin
ortaya koyduğu bir diğer sonuçtur. Muhalefetin diğer unsurlarına
göz atıldığında, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin partisinin menfaati
için en isabetli karar veren lider olarak sivrildiği söylenebilir.
Bahçeli bir siyasi lider olarak, küresel güçlerin istedikleri zaman
manipüle edemeyecekleri ve Türkiye’deki merkez-çevre çatışmasının
bir öğesi haline getiremeyecekleri bir lider olarak öne çıkmıştır.
BDP de nispeten içinde bulunduğumuz barış sürecinde sağduyulu bir
siyasi parti olarak davranmayı başarmıştır. BDP eşbaşkanı
Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’dan yaptığı açıklamalarla tabanının
herhangi bir şekilde ulusalcı reflekslerle motive edilen gösterici
kitlesinin yanında bulunmayacağını vurgulamış, bu sayede barış
sürecinin planlandığı gibi devam etmesi yolunda hükümete karşı
samimi bir mesaj iletmiştir. Gezi Parkı protestosunun çevreci çıkış
noktasından itibaren aktif olarak alanda bulunan BDP milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in ifade ettiği gibi ‘CHP, ambülans arkasına
takılan fırsatçı bir taksi’ misali çevreci motivasyonlarla ortaya
çıkmış protesto hareketinden kendince pay kapmayı hedeflerken, bu
olayı hükümete karşı bir komplo haline getirmek isteyenleri
uyarmıştır’ ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın dikkat çeken yönleri şöyle:
“İç siyaset bağlamında değerlendirildiğinde, Gezi Parkı olaylarına
çıkış noktası teşkil eden çevreci hassasiyeti de, demokratik bir
talep olarak dikkate almak gerekmektedir. Türkiye’nin
gökdelenlerden, AVM’lerden ve kültürel mirasımızı yansıtmayan
devasa beton yığınlarından çok, parklara ve yeşil alanlara ihtiyacı
vardır. Dolayısıyla ülkemizde, devasa binalar yapan müteahhitler
kadar iyi parklar ve yeşil alanlar yapan peyzajcılara, çevreci
müteahhitlere ve belediyelere ihtiyaç bulunmaktadır. Olayların
Türkiye siyasetine doğurmuş olduğu sonuçlardan biri de kültürel
alanda göze çarpmaktadır. Gezi Parkı’nda toplanan kitlede
gözlemlenebildiği haliyle, Sünnilerle Alevilerin, Kürtlerle
Türklerin, hatta ve hatta İstanbul’un üç büyük takımının ezeli
rekabet içinde olan taraftarlarının bir araya gelmesi insanların,
farklı düşüncelere sahip olsalar da evrensel insan hakları
çerçevesinde birbirlerinin haklarını koruyabilecekleri sinyalini
vermiştir. Gezi Parkı olayları, Türkiye’de “parti” odaklı değil,
“sorun” odaklı bir siyasi zemin güç kazanmakta olduğunu
göstermiştir. İdeolojik zeminde hareket eden marjinal gruplar
dışında halk, sorunlarını çözebilecek kapasitedeki siyasi
oluşumlara destek çıkmaktadır. AK Parti’nin 2002 senesinden
günümüze dek devam ettirdiği başarı çıtasının göstergesi de,
Erdoğan’ın sıklıkla vurguladığı gibi ‘halka efendi olmaya değil,
halkın hizmetkarı olmaya yönelik’ politikalardır. AK Parti, içinde
bulunduğumuz süreçte, halkı kutuplaştırarak yönetmekten ziyade,
meşru dayanağı bulunan talepleri dikkate alarak Türkiye’nin
demokratikleşme sürecine kaldığı yerden devam edecek adımları
atmalıdır. Sonuç olarak, Gezi Parkı olayları göstermiştir ki
iktidarın oluşumunda etkin olan toplumsal paydaşlar önemlidir ve
ülkenin demokratikleşme, huzur ve refahında her zaman desteklerine
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Gezi
Parkı’nın yaratmış olduğu olumlu ruhtan yararlanılmalı, Gezi
Parkı’ndaki demokratik talepler, hükümeti zor duruma sokmak isteyen
şiddet olaylarından ayrıştırılmalıdır. Özellikle çevreci bir
protestoyu fırsat bilerek AK Parti’yi köşeye sıkıştırmayı
hedefleyen provokasyon odakları iyi tespit edilmeli, bunların yerli
ve yabancı destekçileri adalete teslim edilip yargı surecine
başvurulmalıdır. Şayet hükümet, Gezi Parkı olayları vesilesiyle
sahnelenen kötü niyetli oyunu belgeleriyle ortaya koyup, meselenin
AK Parti’yi ve dolayısıyla Türkiye’yi batırma amacı güttüğünü
kamuoyuna etkili ve ikna edici bir şekilde açıklayabilirse,
Erdoğan’ın da Cumhurbaşkanlığı’na giden süreçte yolu son derece
açık olacak, çok daha büyük bir halk desteğiyle siyaseten
etkinliğini sürdürecek ve Türkiye, ekonomik ve toplumsal reform
ekseninde ortaya konan 2023 vizyonuna emin adımlarla
ilerleyecektir.”
(İHA)