Kürt halkının talepleri şunlardır:
1- Kürt bölgelerinde Kürtçenin resmi dil ilan
edilmesi.
2- Eğitimin Kürtçe yapılması.
3- Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve
diğer memurların Kürtçeyi iyi bilenlerden seçilmeleri.
4- Devletin dini İslam olması hasebiyle
mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi.
5- Vergilerin, eskiden olduğu şekliyle
alınması, ancak bunların Kürt bölgelerindeki yolların onarımı ve
okulların açılması için kullanılması.
***
Yukarıda sıralanan maddeler, “Barış sürecinde pazarlık
konusu edilen şartlar mı?” diye düşünebilirsiniz.
Fakat değil.
Bu maddeler, tam 106 yıl önce Kürt aşiret liderlerinin Osmanlı
yönetimine gönderdiği bir telgrafta yazılanlardır…
***
Bugün sizi çözüm sürecinin kalbinden alıp, tarihin saklı
odalarına götüreceğim.
Ve yaşadığımız sürece, bir de oradan bakmanızı isteyeceğim.
Kürt siyasal hareketinin en önemli isimlerinden biri olan
dönemin Barzani aşireti lideri Şeyh Abdusselam
Barzani, 1907 senesinde Kadiri Tekesinin lideri Şeyh Nur
Muhammed Brifkani’nin evinde önemli bir toplantı
gerçekleştirdi.
Toplantıda Osmanlı yönetiminden bazı hakların talep edilmesinin
gerekliliğinden ve bu süreçte “Aşiret, medrese ve
Kürt aydınlarının” ortak hareket edeceğinden
bahsetti.
Toplantı bitiminde ise katılan birçok aşiret lideri bu istekleri
uygun görmedi ve reddettiler.
Hal böyle olunca da;
Abdusselam Barzani, taleplerini birkaç Kürt önderine teyit
ettirdikten sonra kendi adına Babıali’ye göndermek zorunda
kaldı.
İstekler, İstanbul’a ulaştı.
Babıali telgrafı alınca endişeye kapıldı ve bunu devlete karşı
bir isyan işareti olarak değerlendirerek Barzani aşireti üzerine
askeri bir birlik gönderdi.
Askeri müdahale sonunda ise, Barzani aşireti Osmanlı ordusuna
dayanamayarak bulundukları yerleşim yerini terk etmek zorunda
kaldı.
***
Hikâye çok tanıdık geliyor değil mi?
İstekler, reaksiyonlar…
Sanki başrolleri ve olayın geçtiği zaman dilimi değişse de,
konusu hiç değişmeyen Yeşilçam filmleri gibi.
1907’deki bu olaydan sonra,
Kürtler kimi zaman İran – Irak, kimi zaman İngiliz - Rusya ve
Türk hükümetlerine karşı birkaç kez dağlara çıkmayı ve defalarca
çatışmayı denediler.
Farklı zamanlarda değişik aktörlerle ittifak yada düşmanlık
ettiler.
***
Yani ez cümle,
Bizim ülkemizde 30 yıldır sürüyor dediğimiz ve şuan barış
sürecini yaşadığımız Kürt meselesi, aslında Ortadoğu
coğrafyasındaki Kürt meselesinin Türkiye ayağıdır.
İşte yaşanan barış sürecini de geçmişteki diğer girişimlerden
ayıran en önemli faktör,
Türkiye’nin ilk defa bu genel resmi görerek hareket ediyor
olmasıdır.
Türkiye, bir yandan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimiyle irtibat
halindeyken,
diğer yandan Suriye meselesine müdahil olarak o bölgedeki Kürt
siyasal hareketini kontrol etmeye çalışıyor.
Bir yandan Irak hükümetiyle didişirken, diğer yandan ABD, Avrupa
ve İsrail başta olmak üzere bölge ülkeleriyle süreci doğru
götürecek bir strateji gütmeye çalışıyor.
Yani Türkiye, aslında bu politikasıyla sadece kendi iç
ülkesindeki değil,
asıl Ortadoğu coğrafyasında 100 yılı aşkın süredir var
olan Kürt sorunu gerçeğini kabul etmiş oluyor.
Not: ( Yazıyı yazmamda hem kaynak önererek hem de kendi
çalışmalarını benimle paylaşarak büyük katkı sunan değerli
aktivist ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi doktora
öğrencisi sevgili Gözde Dizdar'a teşekkürlerimi sunarım.)