Küresel imparatorluk

Osmanlı İmparatorluğu tarihin kaydettiği en adil düzeni kurmuş yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

İsmail GÜZEL iguzel@nestech.net

Osmanlı İmparatorluğu tarihin kaydettiği en adil düzeni kurmuş yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki içerisinde barındırdığı onlarca farklı etnik ve dini yapıya rağmen adaletten asla taviz verilmeyen bu devlet yapısında sadece kendi hükümranlık alanında değil, dünyanın her coğrafyasında mazluma Yunus, zalime Yavuz olunmuştur.

Küresel imparatorluğun kurulmasına giden yoldaki en büyük engel işte bu devlet görülmüştür. Dolayısıyla parçalanması gerekmekteydi. Bu parçalanma gerçekleşmeden yüz yıl önce 1815’te Meternik Düzeni kuruldu ve küresel baronların arkasında olduğu yapı kendisini güvenceye aldı. Kendisini güvence altına almış olan bu yapının önündeki ilk ve en büyük engel Osmanlı İmparatorluğu’ydu ve hemen parçalanması gerekmekteydi. Satın alınan işbirlikçilere, ajanlara, ekonomik tetikçilere ve hainlere inat devletin parçalanmasını geciktiren en önemli etken Sultan 2. Abdülhamid’in 1876’da tahta çıkmış olmasıdır. Bugün bile olmadık bir biçimde ve hiçbir temele dayanmadan Ulu Hakan’a saldırılmasının arkasında işte bu parçalanma sürecini bir kulun geciktirebileceği kadar geciktirmiş olması yatmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrası amacına ulaşan bu üst akıl asıl kurumsallaşmasını İkinci Dünya Savaşı sonrasında tamamlayacaktır.

Açalım biraz,

Bilindiği üzere ABD Birinci Dünya Savaşı’na kadar dünya siyasetinde çok da önem arz etmeyen bir ülke konumundaydı. Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa ekonomisinde yaşatmış olduğu yıkım, savaşın henüz tazeliğini korurken 21 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı’nın yaşanması ve tüm bu gelişmeler yaşanırken bu ülkelere borç veren, borç verdiği parayı silah satarak devletlerin elinden geri alan İngiliz ve Siyonist aklının ürünü olan ABD henüz bir asır bile olmamış bir dönemde dünya siyasetinde söz sahibidir. İşte bu ABD, üst aklın karşımıza somut bir biçimde çıktığı ülkedir.

Bu çerçevede kurulan ABD kısa adı CFR olan Dış İlişkiler Konseyi tarafından yönetilmekte, ABD’nin dış politikası dolayısıyla dünyadaki siyasi gelişmeler bu konsey tarafından belirlenmektedir. Üst aklın en üst düzey kuruluşu olarak görülen CFR’de ABD başkanlarının yanı sıra, akademisyenler, medya mensupları ve üst düzey yöneticiler yer almaktadır. Temel amacı dünya egemenliği olan bu konsey, ülkemizde Global İlişkiler Forumu adıyla bir şube açmıştır.

Walter Lippman’ın önderliğinde kurulan ve 37 daimi üyesi bulunan bu konseyin şimdiki başkanı David Rockefeller’dir. NATO’nun kurulma kararının bir CFR toplantısında alındığı bilinmektedir. Bu konsey dünyanın her hangi bir bölgesinde kendileriyle uyumlu çalışmayan ya da çalışmayacak meşru hükümetleri alaşağı etmek için her türlü oyun ve algı operasyonunu yapmaktadır. Bunun en bariz örneği yakın dönem de Brezilya’da ve ülkemizde yaşanan gelişmelerdir. Bugün bu konseyin hedefine yeni birisi girmiştir. Donald Trump..

Devam,

Bahsi geçen yapı için insanların etnik kökeni, dini inancı gibi unsurların aslında çok da önemi yoktur. Adeta kendileri için yarattıkları bir dinin mensubu olan bu çok çok küçük azınlık aslında dünya nüfusunu peyderpey azaltmayı dahi planlamaktadır. Bu bağlamda dünya nüfusunun ilk olarak 500 milyon civarına düşürülmesinin planlandığı artık bilinen bir gerçektir. İşte böyle bir ortamda üst aklın hiç de istemediği bir şey oldu. ABD seçimlerini onların adayı olan Clinton değil de Trump kazandı.

Üst akıl yeni dünya düzeni bağlamında Clinton’a ihtiyaç duymaktaydı. Zira yeni dünya düzeni dedikleri; dünyanın her yerinin Irak ve Suriye gibi olmasıydı.

Clinton ve ekibi görevi devralmayı planladığı Obama’nın yarım bıraktığı işi tamamlamaya gönüllüydü. Bunun için başta “sanatçılar” olmak üzere dünyadaki tüm ana akım medyanın yönlendirmesiyle seçime gidildi. Ancak sonuç Clinton ve dolayısıyla üst akıl için hüsran oldu çünkü seçimi üst aklın onlarca yıldır yürüttüğü politikalardan rahatsız olan orta direk ABD’lilerin desteğini alan Trump kazandı.

Peki şimdi ne olacak? Üst akıl faaliyetlerine ara mı verecek? Bu soruya verilecek cevap kocaman bir hayır. Çünkü hala çok güçlüler. Evet ABD’de kaybettiler, Türkiye’de ve Rusya’da kaybettiler. Ama çok yakın zamanda Brezilya’da kazandılar. Güney Kore’yi hareketlendirdiler.

Trump cumhurbaşkanımızın yürüttüğü politikaları izleme cesaretini gösterebilirse başına geleceklere hazırlıklı olmalıdır. Bunun için iyi bir Türkiye ve Erdoğan okuması yapması ona yetecektir. Büyük ihtimalle hayatına kastedilecektir eğer o cesareti gösterirse tıpkı cumhurbaşkanımızın hayatına kastettikleri onlarca suikast girişiminde olduğu gibi. Ancak görünen o ki 2008 krizinden itibaren üst akıl her geçen gün son 300 yıllık tarihte görülmediği kadar ağır kayıplar vermektedir. Görünen ve kanaatimiz odur ki gemileri su almaya başladı ve belki hemen batmayacak ancak yavaş yavaş eninde sonunda pasifiğin karanlık sularında kaybolacak.

Peki asıl soru şu Recep Tayyip Erdoğan neden hedefte?

Yukarıda bahsettiğimiz yapı bugüne kadar deyim yerindeyse tüm dünyada istediği gibi at oynatmıştır. Zaman zaman bazı cılız sesler bu yapıyı eleştirmeye kalkmış ancak bilindik yöntemlerle anında yok edilmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan hedeftedir çünkü;

Atalarına yapılan oyunları iyi okuyan bir liderdir ve halkında bu bağlamda bir zihinsel uyanış sağlamaktadır.

Ümmetinin ve ülkesinin çıkarlarından başka hiçbir çıkar gözetmeden hareket etmekte, dininin emrettiği şekilde yaşamakta bu sayede üst aklın kendisine karşı koz olarak kullanabileceği malzemeyi vermemektedir. (Yıllarca en yakınına sızan FETÖ'cü hainlerin hiçbir açık bulamadığı için 17-25 Aralık iftirasına başvurması bunun en açık göstergesidir.

Dünya 5’ten büyüktür diyerek üst aklın dünya devletlerine yön verdiği ve kendilerinin istemediği hiçbir kararın çıkmadığı BM sistemini açık açık ve çok yüksek bir perdeden eleştirmektedir.

İMF belasından ülkesini kurtardığı gibi bu belayla mücadele eden başta Afrika kıtasındaki ülkeler olmak üzere pek çok ülkeye rehberlik etmektedir.

Faiz sistemi ve doların rezerv para olarak kullanılması gibi söz konusu küresel baronların en temel gelir ve manipülasyon araçlarına karşı durmakta bunu değiştirmeye çalışmakla kalmayıp Rusya ve Çin gibi küresel aktörlere bu noktada akıl hocalığı yapmaktadır.

Kanal İstanbul, İstanbul Finans Merkezi, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak demir yolu projesi, İstanbul’a dünyanın en büyük havalimanın inşa edilmesi gibi küresel ticaret ve para yollarını değiştirecek adımlar atmaktadır.

Yaşanan MİT krizi, 17-25 Aralık darbe girişimi, ekonomik saldırılar, siber saldırılar, terör saldırıları son olarak 15 Temmuz işgal girişimi.

Çok şükür ki liderine sımsıkı bağlı olan asil milletimiz liderinin öncülüğünde bütün bu saldırıları teker teker püskürtmüştür.

Dünyaya yeni bir düzen gerek. Bu iş Amerikan filmlerinde bize izlettirilen Kaptan Amerika'nın, Demir Adamın, Rambonun, Zorronun, Batmanın işi değil, bu iş Fatihlerin, Yavuzların, Abdülhamidlerin işi.