Kültürel iktidarın yıkılmaz kaleleri

Oyuncu Büşra Ayaydın'ın tesettüre girdikten sonra kapıların kapandığını söylemesi bize bir kez daha ıskaladığımız o kültürel iktidar alanını hatırlattı.

Hatice KÜBRA kubra@internethaber.com

Zaman zaman gündeme getirildi, gündemde kalması için bir azınlık tarafından çaba da sarfedildi, gündemden çok daha ötelere geçip hayata geçirilmesi için iştiyak de duyuldu fakat her defasında elimizde kaldı.

Evet, kimilerinin "esas mesele" olarak gördüğü ama çoğunluğun çok da oralı olmadığı bir meselemiz var: Kültürel iktidar

AK Parti iktidarı boyunca pek çok alanda dönüşüm yaşandı.

Bütün bu dönüşümler yaşanırken toplumun bir kesiminde giderek artan "bunlar tahammülsüz, baskıcı ve ötekine saygı duymuyor" seslerini duyduk, duyuyoruz. Bu seslerin en çok yükseldiği kesime baktığımızda ise bugün hala kültürel iktidarı ellerinde tutanların olduğunu görüyoruz.

Genelde Nişantaşı, Cihangir ve Beyoğlu'nda kümelenmiş kültürel iktidar vesayetçilerinin "özgürlük" kalıpları içerisine girmek hiç de kolay değildi.

Çünkü onlar bir sektörün çalışanları ya da kültürel üretimi sağlayan emekçilerinden ziyade çoktanbir cemaat olmuşlardı bile. Bir cemaat mantığıyla düşünüyor, hareket ediyor hatta hissediyorlar.

Bu öyle bir cemaat ki;

- Türkiye'nin eeennn özgürlükçüleri onlardır; onlar gibi giyinip, onlar gibi düşünüp, onlar gibi inandığınız sürece,

- Eeennn açık görüşlü onlardır; farklı görüşlerinizi iktidar alanlarından uzak tuttuğunuz sürece,

- Eeennn laik onlardır; inancınızı evinizde ya da camide yaşadığınız sürece,

- Ennn demokrat da onlardır; azınlığın gücü çoğunluğa tahakküm ettiği sürece...

Bu ennn'ler uzar gider çünkü ellerinde tahammülsüzlüklerini ve kibirlerini kamufle edebildikleri böyle güçlü maskeleri var. 

Peki bu kültürel iktidar alanının arkaik cemaati nasıl bu kadar özgürlükçü, eşitlikçi, demokrat falan olurken, biz tesettüre giren bir oyuncunun "tesettürüm yüzünden bir çok kapı kapanıyor" serzenişine şahitlik edebiliyoruz. 

Bunun iki temel nedeni var. 

Birincisi kültürel iktidarı elinde tutanlar oluşturdukları cemaat yapısıyla kendilerinden olmayana o kadar kapalı ve dışlayıcılar ki en küçük bir değişim/dönüşüm gettolarındaki huzuru kaçırıyor.

Bunun için de kurdukları tahakküm alanında kendilerinden başkasına yer yok. Hele hele siyasal iktidarla çağrışım yaptıracak ufak bir tona dahi tahammülleri yok. 

Bu inandığı için tesettüre giren bir meslaktaşları olsa bile. 

Oysa Büşra Ayaydın'ın tesettüre girdiği haberleriyle beraber "ooo hadi yine iyisin, AKP iktidarından başını kapatmakla kaptın işleri" tarzında yorumlara da şahit olduk.

Tabi normalde (ki normal falan değil toplumsal algı bu yönde) böyle olması gerekirdi değil mi?   

Ama öyle olmadı. Çünkü siyasal iktidara sahip olmak, aynı zamanda kültürel iktidara sahip olmak anlamına gelmedi. 

İşte burada ikinci neden devreye giriyor. 

Kültürel üretimi ve dönüşümü sağlamak için bu zamana kadar ne yapıldı ki ne bekliyoruz?

Edebiyata, sinemaya, tiyatroya, müziğe ne kadar yatırım yapıldı? Gerçekten kültürel alanda üreten nesiller yetiştirmek ve onları desteklemek bunca yıldır neden hep ıskalandı? 

Yıllardır toplumun yüzde 50'sine yakın bir kesiminin desteğini alan bir iktidar, üstelikte bu kadar"otoriter" olmasına rağmen, nasıl oldu da bu kültürel iktidar kalesine bir türlü sızamadı? 

Bu durumda ya siyasal iktidarı elinde tutanlar söylenildiği gibi otoriter değil ya da kendinden çok daha otoriterleşmiş bir kültürel iktidar yapısıyla karşı karşıya... 

Sonuçta, 13 yıllık bir iktidarın savunduğu değerler, gelip başörtülü bir oyuncunun suratına kapanan kapılara tosluyorsa orada durup düşünmek gerekir. 
 

Ne diyordu Nuri Pakdil; "Sayısal üstünlüğe sahip siyasal iktidarlar, kültürel üstünlüğe sahip olmadıkça ayakta kalamaz".