Zaman zaman gündeme getirildi, gündemde kalması için bir
azınlık tarafından çaba da sarfedildi, gündemden çok daha ötelere
geçip hayata geçirilmesi için iştiyak de duyuldu fakat her
defasında elimizde kaldı.
Evet, kimilerinin "esas mesele" olarak gördüğü ama çoğunluğun
çok da oralı olmadığı bir meselemiz var: Kültürel iktidar
AK Parti iktidarı boyunca pek çok alanda dönüşüm yaşandı.
Bütün bu dönüşümler yaşanırken toplumun bir kesiminde giderek
artan "bunlar tahammülsüz, baskıcı ve ötekine saygı
duymuyor" seslerini duyduk, duyuyoruz. Bu seslerin en çok
yükseldiği kesime baktığımızda ise bugün hala kültürel iktidarı
ellerinde tutanların olduğunu görüyoruz.
Genelde Nişantaşı, Cihangir ve Beyoğlu'nda kümelenmiş
kültürel iktidar vesayetçilerinin "özgürlük" kalıpları içerisine
girmek hiç de kolay değildi.
Çünkü onlar bir sektörün çalışanları ya da kültürel üretimi
sağlayan emekçilerinden ziyade çoktanbir cemaat olmuşlardı bile.
Bir cemaat mantığıyla düşünüyor, hareket ediyor hatta
hissediyorlar.
Bu öyle bir cemaat ki;
- Türkiye'nin eeennn özgürlükçüleri onlardır; onlar gibi
giyinip, onlar gibi düşünüp, onlar gibi inandığınız sürece,
- Eeennn açık görüşlü onlardır; farklı görüşlerinizi iktidar
alanlarından uzak tuttuğunuz sürece,
- Eeennn laik onlardır; inancınızı evinizde ya da camide
yaşadığınız sürece,
- Ennn demokrat da onlardır; azınlığın gücü çoğunluğa tahakküm
ettiği sürece...
Bu ennn'ler uzar gider çünkü ellerinde
tahammülsüzlüklerini ve kibirlerini kamufle edebildikleri böyle
güçlü maskeleri var.
Peki bu kültürel iktidar alanının arkaik cemaati nasıl bu kadar
özgürlükçü, eşitlikçi, demokrat falan olurken, biz tesettüre giren
bir oyuncunun "tesettürüm yüzünden bir çok kapı
kapanıyor" serzenişine şahitlik edebiliyoruz.
Bunun iki temel nedeni var.
Birincisi kültürel iktidarı elinde tutanlar oluşturdukları
cemaat yapısıyla kendilerinden olmayana o kadar kapalı ve
dışlayıcılar ki en küçük bir değişim/dönüşüm gettolarındaki huzuru
kaçırıyor.
Bunun için de kurdukları tahakküm alanında kendilerinden
başkasına yer yok. Hele hele siyasal iktidarla çağrışım yaptıracak
ufak bir tona dahi tahammülleri yok.
Bu inandığı için tesettüre giren bir meslaktaşları olsa
bile.
Oysa Büşra Ayaydın'ın tesettüre girdiği haberleriyle
beraber "ooo hadi yine iyisin, AKP iktidarından başını kapatmakla
kaptın işleri" tarzında yorumlara da şahit olduk.
Tabi normalde (ki normal falan değil toplumsal algı bu yönde)
böyle olması gerekirdi değil mi?
Ama öyle olmadı. Çünkü siyasal iktidara sahip olmak, aynı
zamanda kültürel iktidara sahip olmak anlamına gelmedi.
İşte burada ikinci neden devreye giriyor.
Kültürel üretimi ve dönüşümü sağlamak için bu zamana kadar ne
yapıldı ki ne bekliyoruz?
Edebiyata, sinemaya, tiyatroya, müziğe ne kadar yatırım yapıldı?
Gerçekten kültürel alanda üreten nesiller yetiştirmek ve onları
desteklemek bunca yıldır neden hep ıskalandı?
Yıllardır toplumun yüzde 50'sine yakın bir kesiminin desteğini
alan bir iktidar, üstelikte bu kadar"otoriter" olmasına rağmen,
nasıl oldu da bu kültürel iktidar kalesine bir türlü
sızamadı?
Bu durumda ya siyasal iktidarı elinde tutanlar söylenildiği gibi
otoriter değil ya da kendinden çok daha otoriterleşmiş bir kültürel
iktidar yapısıyla karşı karşıya...
Sonuçta, 13 yıllık bir iktidarın savunduğu değerler, gelip
başörtülü bir oyuncunun suratına kapanan kapılara tosluyorsa orada
durup düşünmek gerekir.
Ne diyordu Nuri Pakdil; "Sayısal üstünlüğe sahip siyasal
iktidarlar, kültürel üstünlüğe sahip olmadıkça ayakta
kalamaz".