Karıncanın duası ve Korona zıtlıkları

Dünyayı ve insanlığı kasıp kavuran şu büyük afette bile öylesine büyük zıtlıklar yaşıyoruz ki…

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Rivayet odur ki; Hz. Ömer döneminde büyük bir kuraklık olur. Kıtlık her tarafı kasıp kavurmaktadır. Medine halkı, Hz. Ömer’e gelerek yağmur duasına çıkılmasını isterler.

Hz. Ömer ve Medine halkı yağmur duası için yola çıkarlar. Yolun yarısına geldiklerinde birden Hz. Ömer geri döner ve Medine’ye doğru yürümeye başlar.

Şaşıran halk sorar: “Ya Ömer, ne oldu, niçin vazgeçtin dua etmekten?”

Hz. Ömer cevap verir: “Yolda bir karınca gördüm. Kuraklıktan o kadar etkilenmişti ki sırtüstü can çekişiyor ve ayaklarını gökyüzüne adeta yalvarırcasına uzatıyordu. Eğer Allah karıncanın hal diliyle yaptığı bu duaya cevap vermeyecekse bizim duamıza hiç cevap vermez.”

Kalabalık daha Medine’ye dönmeden yağmur yağmaya başlar.

Allah, yapılan duaları karşılıksız bırakmamış ve rahmetini göndererek kuraklığa son vermişti. Çünkü yaratılmış olan her şey; insanlar ve hayvanlar aynı dertten mustariptiler ve hepsi birden Allah’a dua ediyorlardı.

Gönül ve eylem birliği içindeydiler.

Allah da onların bu birlikteliğine karşı rahmetini sağanak sağanak gönderiyordu.

Bugün de hem ümmet olarak, millet olarak hem de insanlık olarak yeniden Allah’ın merhametine muhtaç olduğumuz günler yaşıyoruz.

Lakin henüz yapılan dualar Allah katında karşılık görmedi.

Çünkü bizler ne ümmet içerisinde ne ülke içerisinde ne de insanlık olarak aynı noktada birleşemedik.

Dünyayı ve insanlığı kasıp kavuran şu büyük afette bile öylesine büyük zıtlıklar yaşıyoruz ki…

Korona Çin’de ilk ortaya çıktığında millet olarak “müstahaklar” dedik, “yaptıkları zulümlerin karşılığı” dedik ama aynı musibet bize geldiğinde “müstahakız”, “yaptığımız zulümlerin karşılığı” demiyoruz…

Virüs, Batı’yı kasıp kavururken “pis medeniyet”, “yıkanmasını bilmiyorlar” diyoruz ama aynı virüs bizi hangi pisliğimizden dolayı vuruyor hiç sorgulamıyoruz.

Virüsü Allah’ın bir askeri olarak gören bir kısmımız bu belayı defetmesi için camilerden dua ediyor, diğer kısmımız ise dua edenleri protesto ediyor.

Virüsün yayılmaması için milleti Cuma namazından yasaklıyoruz ama diğer taraftan da kendi yasağımızı kendimiz ihlal ediyoruz!

Milleti evde kalması için teşvik ediyoruz ama milletin evde kalmasını sağlayacak imkanları sağlamıyoruz.

Yaşlılarımızı korumak için başlatılan kampanyayı bir anda yaşlıları linç kampanyasına dönüştürüyoruz.

Herkesin can derdine düştüğü bir zamanda herkese örnek olması gerekenler ihale peşinde koşuyor.

Velhasıl kelam ne millet ne ümmet ne de insanlık olarak henüz gönül birliğini yakalayabilmiş değiliz.

Her kafadan ayrı bir ses yükseliyor.

Herkes birbirini “kafir” ilan edip “müstahak” olduğunu söylüyor.

Tek ses, tek nida, tek hareket olup tek bir noktada birleşemedik henüz.

Ve biz tek yürek, tek ses, tek dilek olmadıkça Allah’ın merhametini celp etmekten çok ama çok uzağız.

Biliyorum, birçok kişi korona virüsünü küresel bir projenin bir ayağı olarak görüyor ve bunun insanlığa kurulmuş bir tuzak olduğunu söylüyor.

Tamamen haksız olduklarını söylemiyorum, zira bendeniz de bu minvalde kısmi olarak düşüncelerimi bu sütundan sizlerle paylaştım ama onlara şunu hatırlatmadan da edemiyorum:

“Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal Suresi, 30. Ayet) 

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser