İşte insanlığın en büyük gizemi
Abone olKulak kirinin aslında ne işe yaradığını biliyor musunuz? İşte iki kulağımızın arasındaki sır;
Hiç neden ağladığımızı, kulak kirinin ne için olduğunu, diğer
insanların "duygularını" koklayıp
koklayamacağımızı merak ettiniz mi? İki kulağımız arasındaki
gizemli dünyada neler olduğunu Raymon Tallis açıklıyor...
EN KOMPLEKS YAPI; KAFA
Dünyadaki en kompleks yapılardan biri olan insan kafası, inanılmaz
derecede hızlı gelişir. Sadece sekiz haftalıkken milyarlarca hücre
çoktan beyin, göz, kulak, belirgin bir yüz, dil, ağız burun ve
kafatasını oluşturur. Gelişimini tamamlayınca, kafatası oldukça
sağlam bir yapıya dönüşür. 1997 yılında John Evans kafasının
üzerinde tam 190 kilo ağırlığında 101 tane tuğla taşımayı
başararak, kafatasının ne kadar sağlam olduğunu kanıtlamıştır.
Ancak bu başarı sadece kafatasına ait değildir. Boyundaki kasların
güçlü olması da bu işin başarılmasına yardımcı olur. Normal bir
insan kafası 5 kilo civarında ağırlığa sahiptir. Yani vücut
ağırlığımızın yaklaşık %8'ini oluşturur.
EN GİZEMLİ EYLEM; GÜLMEK
Nefes alma işinin büyük kısmı ciğerlerde gerçekleşir. Kafa sadece gerekli oksijenin vücuda girmesine yardımcı olan bir kapıdır. "Hava taşıma" işlevi gören bir yapı için fazla kompleks olan kimi eylemler de burada gerçekleştirilir. Hapşurmak ve konuşmak gibi. Bu eylemlerden en gizemlisi hiç kuşkusuz "gülmek"tir. İnsan davranışları içerisindeki en "aykırı" eylem olan gülme, kahkaha, kıkırdama, katılma gibi formlara bürünebilir. Bütün gülme çeşitleri kendi belirgin "imza"sına sahiptir. Bu "imza"lar kısa, sesli harf içeren notalardan oluşur ve saniyenin 10'da 1'inden uzun sürmez. Bu eylem, saniyenin beşte biri gibi sürelerde kendisini tekrar eder. Gülme belirli bir sesli harfle başladığında, onunla devam eder; "ha ha ha" diye gülebilirsiniz, "he he he" diye gülebilirsiniz, ama "ha he ha" diye gülemezsiniz...
GÜLME BULAŞICI
Gülmenin "bulaşıcı" olduğu 1962 yılında kanıtlanmış bir gerçektir.
Tanzanya'daki yatılı okulda "kıkırdamaya" başlayan üç kızın
sonu gelmeyen kahkahaları saatler sürünce okuldaki diğer 159
öğrenciye de bulaşır ve sonuç inanılmazdır; 16 gün süren kahkaha
krizi. 16. günde okul yönetimi büyük bir hata yaparak okulu tatil
eder ve "kıkırdayan" kızları evlerine gönderir. Böylece salgının
tüm kasabalara yayılmasına yardımcı olur. 2 yıl süren salgında
kimse ölmez ancak günlük yaşam büyük sekteye uğrar.
Normal şartlarda, insanlar yalnızken yanlarında birileri olduğu
anlara kıyasla 30 kez daha sık gülerler.
NEDEN GÜLÜYORUZ
Peki neden gülüyoruz? Bilimadamları henüz bu soruya yanıt
bulamasalar da, benzer bir konuda çözüme ulaşmış görünüyorlar:
kendi kendimizi gıdıklayamamak. Kendi kendimizi gıdıklamak işe
yaramıyor çünkü beyin, vücudun kendi hareketlerinden kaynaklanan
hisleri bastırır, böylece kendisini gerçek işine odaklamış olur;
dış dünyadan gelen beklenmedik uyaranlara karşı tetikte
olmak...
KULAK KİRİ
Avrupa ve Afrika kökenli insanların kulak kiri (veya salgısı) ıslak
ve bal rengine yakın bir kahverengiyken, binlerce yıl önce meydana
gelen genetik değişim Asyalıların, Amerikan yerlilerinin ve
Eskimoların (ki kökenleri aslen Asya'ya dayanır) kulak salgıları
kuru ve gridir. Bu bilgiyi kullanarak, insanların kökenini
araştırmak mümkündür. Örneğin Eskimoların, Asya kökenli oldukları
bilgisine bu şekilde ulaşılabilir.
Rengi ne olursa olsun, bu karışımın bir çok faydası vardır. Çene
hareketine bağlı olarak hareket eden kulak salgısı, kulak
kanalındaki kiri ve tozu temizler. Aynı zamanda kulak kanalındaki
derinin kurumasını ve kaşınmasını engeller. Bakteri ve mantarlara
karşı koruma sağladığını da unutmayalım...
BURUN ÇOK ÖNEMLİ
Burunlarımız, hayatımızın çok önemli bir parçasıdır. Bizim
düşündüğümüzden çok daha önemli bir parça...
Bilinçli olarak yapmasak da, burunlarımız sayesinde bir insanın
duygularını, mesela korkuyu, memnuniyeti ve cinsellikle ilgili kimi
durumlarını "koklayabiliriz". Bu konuda kadınlar erkeklere oranla
daha başarılıdır. Yapılan araştırmalarda, kadınların, "mutlu" ve
"üzgün" filmler izleyen insanların koltukaltlarından alınan koku
örneklerini daha iyi ayırtedebildikleri ortaya çıkmıştır.
"Koklayabilme" becerimizi, burun boşluğunun ardındaki posta pulu
büyüklüğündeki bir membrana borçluyuz. Posta pulu büyüklüğünde olsa
da, içerisinde 10 milyon "alıcı" bulundurur. Ancak köpeklerde durum
biraz daha farklıdır, 1 milyar kadar... Bu membran içerisindeki
1.000 farklı alıcı hücre tipi 10.000'den fazla kokuyu ayırt
edebilmemizi sağlar.
ESNEMEK GÜLMEK KADAR BULAŞICI
Esnemek, gülmek kadar bulaşıcıdır. Henüz doğmamış bir bebek bile,
11. haftadan itibaren anne karnında esnemeye başlar. Doğduktan
sonra, son nefesimizi verene dek ortalama 250.000 kez esneriz. Bu
"çene esnetme egzersizi", aslen ciğerlerimizin çalışmasını
düzenleyen koruyucu bir reflekstir. Ciğerlerimizde bulunan
keseciklerin (karbon dioksit-oksijen dönüşümünün yapıldığı
kesecikler) çökmesini önler.
Yapılan araştırmalar, esneyen birisini gören insanların
%50'sinin 5 dakika içerisinde aynı hareketi yaptığını ortaya
koymuştur. Bu konuda birşeyler okumak bile sizi
esnetebilir. Belki de çoktan esnediniz bile...
KONTROL EDEMEDİĞİMİZ ÖZELLİĞİMİZ: KIZARMAK
Kesinlikle kontrol edemediğimiz bir özelliğimiz "kızarmak"tır. Peki
bu kırmızılık neden sadece yüzümüzle sınırlı? Örneğin utandığımızda
neden sırtımız değil de, yüzümüz kızarır? Bu sorunun cevabı
yüzümüzde bulunan kan damarlarında yatıyor. Bu damarlar vücudumuzun
diğer bölgelerinde bulunanlara göre daha geniş, daha yoğun ve
yüzeye daha yakındır.
Kimi insanların neden diğerlerine oranla daha çok kızardığı
konusu ise gizliliğini korumaktadır. Zira deneysel koşullar altında
insanların kızarmasını sağlamak oldukça zordur. Bu konuda yapılan
bir araştırmaya genç kızlar dahil edilir. Ancak deney boyunca tek
bir kızarma görülmez. Bunun üzerine yardımları için teşekkür
edilip, deney sonlandırılır, kızlar "işe yaramaz" yanakları için
özür dilerken bir anda kırmızıya bürünürler...
Kızarma konusunda olası bir açıklama, "korunma" amaçlı bir hareket olabileceği. Yani, başkaları yüzümüze vurmadan, suçlu olduğumuzu kabul etme durumu. Kimi araştırmalar gerçekten de bu açıklamayı destekliyor. Hata yapan kişinin yüzü kızardıysa, insanlar ona karşı daha anlayışlı yaklaşıyor...
DUYGUSAL TERLEME
Vücudumuzda koltukaltı, avuç içi ve ayak tabanı dışında "duygusal"
terlemenin gerçekleştiği bir bölge daha var; alnımız.
Sıcaklığı düzenleyen ve derinin tamamında gerçekleşen sıcaklığa bağlı terlemeden farklı olarak, "duygusal" terleme korku, kızgınlık ve stres'ten kaynaklanan bir tepki. Nasıl işlediği tam olarak bilinmese de, "soğuk terler dökmek" deyimi durumu açıklamaya uygun düşüyor. Bir teoriye göre vücudu bu şekilde "soğutmak" daha fazla enerji tüketmeye yol açıyor. Korkutucu bir durumda ihtiyacımız olabilecek bir işlev. Tabi bu şekilde bir vücut tepkisi, seçeneklerimiz dömüşmek ya da savuşmak olduğunda uygun görünüyor. Ama korku içinde olduğumuz yere sabitlenmişken "ecel terleri" dökmek, duyulan utancın artmasından fazla bir işe yaramayacaktır.
10.000 YÜZ İFADESİ OLUŞTURABİLİYIORUZ
İnsan yüzünde bulunan 43 kas sayesinde 10.000'in üzerinde yüz
ifadesi oluşturabiliyoruz. Bu ifadelerin 3.000 kadarı diğer
insanlar için tanınabilir olsa da, 7 temel duygu, bütün kültürlerde
yüzümüze aynı şekilde yansıyor; üzüntü, kızgınlık, şaşırmak, korku,
keyif, tiksinme ve küçümseme. Bu ifadeleri öğrenmemiz gerekmiyor,
doğuştan itibaren kullanabiliyoruz. Bu durum da, doğuştan kör
insanların bile aynı yüz ifadelerini kullanabilmesini
açıklıyor.
GÖRMEK VE İŞİTMEK
Atalarımız milyonlarca yıl önce ayaklarının üzerinde yürümeye
başladıkları zaman, uzak mesafelerle ilgili iki büyük avantaja
sahip oldular: görmek ve işitmek. Bu iki duyu, dokunma, tatma ve
koklama duyularının ötesinde bir öneme sahip oldular, çünkü
nesneleri tanımlamak için onlara yakın olmamız gerekmiyor. Bunun
sonucu olarak da, günümüzde dış dünya hakkında toplayıp işlediğimiz
bilgilerin %90'ını görme duyumuza borçluyuz.
Böylesine önem taşıdıklarını düşününce, onların kurumasını, enfekte
olmasını, çizilmesini önlemek için gözyaşlarının olması mantıklı
bir çözüm. Peki ya duygusal olduğumuz anlarda, çok üzgün ya da çok
mutlu olunca akan yaşlar?
GÖZYAŞLARI İNSANIN DOĞASINDAN GELİYOR
Bu gözyaşları insanoğlunun doğasından geliyor, ama sebep ve sonuçları ile ilgili çok az bilgiye sahibiz. Kimi araştırmacılar "duygusal" gözyaşlarının içeriğinin, normal gözyaşlarına göre daha zengin olduğunu -manganez ve protein açısından- söylüyor. Fakat bu söyleme dayalı olan iddia, yani, gözyaşları ile strese dayalı toksik maddeleri vücuttan attığımız çok inandırıcı değil. Çünkü bu konuda daha başarılı olacak böbreklere sahibiz.
Duygusal gözyaşları daha çok ruhumuzdaki toksinleri atmamıza yarıyor gibi... Gizli faydaları ne olursa olsun, gözyaşı dökmek bir çok kültürde hoş görülen bir durum değil ne yazık ki... Örneğin Endonezya'daki Minangkabau etnik grubunda ağlamak "yasak" Tıpkı konuşmak, aya gitmek gibi bizi diğer tüm canlılardan ayıran özelliklerden biri de gözyaşlarımız. Ve onlar sayesinde boyunlarımızın üzerindeki o gizemli yapının ne kadar muhteşem olduğunu farkedebiliyoruz.
Milliyet