Ben bu satırları yazarken İsrail ordusu Gazze'ye ölüm
yağdırmaya devam ediyordu. Aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun
da bulunduğu 150'den masum öldürülmüş, ama İsrail kana doymamıştı.
Bir "kara harekatı" hazırlığı da vardı ki, Allah
korusun, çok daha büyük vahşetlere sebebiyet verebilir.
Gazze'de bunlar olurken İsrail sokaklarında da "Araplara ölüm"
diye bağıran faşistler kol geziyordu. Bu kafadaki aşırı sağcı bir
İsrailli politikacı, Ayalet Shaked adlı genç bir kadın, Facebook'ta
nefretini kustu. Sadece Hamas savaşçılarının değil onların
"anneleri"nin de öldürülmesi gerektiğini, hem bu sayede "küçük
yılanlar" yetiştirmelerinin engelleneceğini yazdı!
Ben de İngilizce Twitter hesabımda şunu dedim:
"Arap çocuklarına 'küçük yılanlar' diyen bir İsrailli
siyasetçi ile, Yahudiler'e 'fare' diyen Naziler arasında ne fark
var?"
Bir kaç İsrailli, mahçupca da olsa, "evet, fark yok" dedi ki,
söylenmesi, vurgulanması gereken gerçek budur.
Yani, İsrail'in devlet terörü karşısında yapılması gereken,
"Hitler haklıydı" gibi saçma
sapan laflar etmek değil, "Hitler
zihniyeti"nin bugün İsrail'de yeni bir formda
tezahür ettiğini haykırmaktır.
Durum budur, çünkü faşist zihniyet, belli siyasi şartlar
oluştuğunda, her millette tezahür edebilir. Eğer bir toplum
hakkında onu şeytanlaştıran komplo teorileri üretirseniz, yahut onu
ezer ve ondan gelen tepkileri kendi günahınıza değil de onun
özündeki bir kötülüğe atfederseniz, pekâlâ faşist
olursunuz.
Bizde de öyle olmadı mı? PKK'nın devlet zulmüne karşı bir
reaksiyon olduğunu görmeyip, sorunu Kürtlerin "vahşi
karakterine" bağlayan, sonra da "Fırat'ın ötesini
bombalayacaksın arkadaş" diyenler çıkmadı mı?
Dolayısıyla, İsrail faşizminin Yahudilik'in bir ürünü olduğunu
zannetmekten kurtulalım. Nazizm'in, Almanlığın veya Hıristiyanlığın
bir ürünü olmadığı gibi. (Nitekim Yahudilik'ten barış, saygı,
tevazu çıkaranlar, hatta Yahudilik adına Filistin'i savunanlar da
var.)
X X X X X
Diyebilirsiniz ki, tüm bunlardan bize ne? Ne halleri varsa
görsünler...
Oysa eğer "Filistin nasıl kurtulur" sorusuna
cevap arıyorsak, tüm bunları anlamaya çalışmamız
gerekiyor.
Evvela görmemiz lazım ki, Filistin halkının bağımsız bir
devlet kurarak özgürlüğe kavuşması, "askeri
mücadele" yöntemiyle mümkün olmayacak. Çünkü
İsrail'in askeri üstünlüğü aşikar. Hamas, hedefi zar-zor tutturan
gariban füzeler atıyor. İsrail, bunların çoğunu havada vurduğu gibi
yaptığı "misilleme"lerle yüz kat daha fazla zarar veriyor. Üç
İsrailli ölüyorsa buna karşı bin Arap öldürüyor.
Bütün Müslümanların "birleşip" İsrail'i yeneceğini
düşünüyorsanız, kusura bakmayın, o da görünür gelecekte olmayacak
iş. Savaşların kılıçla ve dolayısıyla asker sayısıyla kazanıldığı
Selahattin Eyyubi devrinde değiliz ki... Bütün Müslüman dünyayı
toplasak, askeri gücü, teknolojisi, istihbaratı ve know-how'ıyla
İsrail'in ve onun hamisi olan ABD'nin onda biri etmez. Kaldı ki her
iki taraftan nice masumu yok edecek böylesine korkunç bir
"Armageddon" asla istenmez.
Yani?
Yanisi bence şu: Eğer İsrail faşizmi yenilecekse, bu
Filistin'in zayıf olduğu alana, yani "kuvvete"
yaslanmakla olmayacak. Güçlü olduğu alanı, yani
"haklılığı" öne çıkarmakla olacak.
Nasıl mı?
Güney Afrika'daki Apartheid rejimini hatırlayın. Ülkenin siyah
çoğunluğunu ezen faşist beyazların rejimiydi. Bu "beyaz"lık
sayesinde Batı'da güçlü bağlantıları, lobileri vardı. Ama
Apartheid'ın içyüzü Batı kamuoyunda tanındıkça, öte yandan
siyahların haklılığı Mandela gibi bilge bir liderle ifade oldukça,
durum değişti. Apartheid rejimi giderek izole oldu, ambargolara
maruz kaldı. Sonunda tutunamayıp yıkıldı.
İsrail'in de köşeye sıkışması, ancak aynı yolla, yani Batı
kamuoyunu kaybetmesi ve sonuçta koşulsuz Amerikan desteğinden
mahrum kalmasıyla olacaktır. Nitekim bugün Batı'da İsrail'e karşı
aynı Apartheid konusunda olduğu gibi bir bilinçlenme başlamış
durumda. Eski ABD Başkanı Jimmy Carter'ın İsrail'i açıkça Apartheid
ile suçlayan kitabı, sadece tek bir örnek. Ama İsrail, büyük lobi
gücüyle, bu gidişatın önünü kesmeye çalışıyor. Yani
"propaganda"ya asılıyor.
Bu propagandanın en iyi malzemesini de kim sağlıyor biliyor
musunuz?
Bizim fanatik Müslümanlar!...
X X X X X
Evet, İsrail lobisinin en sevdiği, tepe tepe kullandığı
malzeme, Müslüman dünyadaki fanatik sesler. Öfkeli kanaat önderleri
"melun Yahudileri keseceğiz," "hepsini
denize dökeceğiz" diye tehditler savurdukça, İsrail lobisi
bunları topluyor, tercüme ediyor ve Batı medyasına servis ediyor.
Ve diyor ki:
"Gördünüz mü? Bizi Araplarla barış yapmaya, geri
çekilmeye zorlamayın. Bunlarla barış yapılmaz. Hitler'den
farksızlar. Bunlara hiç nefes aldırmamak, sürekli tepelerine binmek
lazım."
Olay propagandadan ibaret de değil. Çoğu İsrailli veya İsrail
taraftarı, hakikaten, İslam dünyasının özünde anti-semit olduğuna
bu yüzden "barış"ın imkansız ve "savaş"ın daimi olduğuna inanıyor.
Türkiye'de bile "Hitler haklıymış" diye sesler çıktığını gördükçe,
gardını daha sağlam alıyor, kılıcını biraz daha
biliyor.
Buna mukabil, biz eğer Müslüman dünyada Mandela gibi liderler
çıkarabilseydik, yani kendisine zulmedenlere bile barış eli
uzatabilen, böylece uluslararası vicdanı kazanan, hatta düşmanın
vicdanını bile sızlatan profiller üretebilseydik, durum farklı
olurdu. Bugün İsrail dünyada daha fazla izole olmuş, işgal ettiği
bölgelerden çekilmeye zorlanmış ve iyi-kötü bir Filistin devleti
çoktan kurulmuş olabilirdi.
Velhasıl, diyeceğim odur ki;
Filistin davası, kuşkusuz Türkiye halkının da davasıdır. Bu
davayı, başkenti Doğu Kudüs'te olan bir Filistin kurulana dek
desteklemek, boynumuza borçtur.
Ancak bu misyonun hamasete saplanıp kalmamasını, dahası İsrail
propagandasına malzeme olmamasını istiyorsak, akıllı ve ilkeli
olmak zorundayız.
İsrail faşizmini tel'in ve teşhir etmemiz şarttır. Ama bunu
yaparken anti-semitizme prim vermemek, Araplarla Yahudilerin barış
içinde yan yana yaşayacağı bir Ortadoğu istemek de, hem ilkeli hem
de akıllı olmanın gereğidir.
Yoksa, Allah korusun, İsrail daha çok zulmeder. Biz de daha
çok tel'in mitingi düzenler, ama bir şey değiştiremeyiz. Olan,
Filistin'in gözü yaşlı annelerine, kundakta öldürülen bebeklerine,
sakat bırakılan çocuklarına olur.