İslam; evlilik, doğruluk, sevgi ve saygıya nasıl bakıyor?

Göktan AY goktanay57@gmail.com

Hoca dedi ki; “Evlilik, hem bedeni bir ihtiyaç, hem de manevi gelişimin zeminidir. Zira evlilik, bedeni istekleri/arzuları meşru ölçü ve gayelerle idealize ederek hayırlı nesillerin yetiştirilmesine vesile olur. Evlenecek olanlar arasındaki (küfüv)denklik mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu denklik; zenginlik, görgü ve kültür beraberliği gibi çeşitli unsurlara bakılarak tayin edilmelidir. “…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74) İslami bir aile hayatının tesisi ve devamı için Allah Resulü’nün müstesna güzelliklerle dolu aile hayatından hisseler almak zaruridir. “Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lutfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lutfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (en-Nur, 32)

Günümüzde ise; evlenme ve doğurganlıkta belirgin azalmalar, boşanmada artışlar, ilk doğum ve evlilik yaşlarının gittikçe büyümesi, kadının işgücüne daha fazla katılması ile ekonomik bağımsızlığını elde etmesi, daha az çocuk doğurmanın  özendirilmesi, geleneksel çekirdek aile ve geniş  aile biçimlerinin değişmesi” önemli demografik ve sosyolojik değişimler meydana getirmektedir.

Ülkemizde; "Çekirdek Aile-%70", "Ataerkil Geniş Aile-%7,5", "Geçici Geniş Aile-%7" ve "Dağılmış Aile-%2’den %8’lere yükselmiştir" olarak, dört temel aile tipi bulunmaktadır.

Neden, niçin sorularının cevabını, alan araştırmaları ile Sosyologların/Nüfus Bilimcilerin vermesi/araması gerekmektedir.

Hoca dedi ki; “Müslüman olup, Müslümanım deyip; Ahirete İnanmayanlar var ve “innellezine lâ yu’minune bi’l-ahireti” lafzıyla, üç ayette geçmektedir.” “Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.” (Necm, 53: 27) Bu kişiler; kendilerini, günlük hayatta hesaba çekecek bir güç olmadığına, serbest olduklarına, dolayısıyla; “görmediğimiz Ahiret’e, deney ve gözlem sınırlarına girmeyen şeye inanmayız.” demektedirler. Allah’a hesap verme bilinciyle yaşamadıkları için, değişen duygu ve düşüncelerinin doğal sonucu olarak, zihinsel açıdan, bir o tarafa bir bu tarafa savrulup durduklarını” görememektedirler. Ahirete inanmayanlar, doğal olarak şeytanın saptırmalarına karşı savunmasızdır. Çünkü şeytanın amacı, cehennemi; insanlarla ve cinlerle doldurmaktır.

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman etmektir……..” (Bakara,177)

 “Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!” (Enam,31)

Hoca dedi ki; “Kur’ân’ın, Allah’a imandan sonra, birinci derecede emridir ve Kur’ân yalan söylemeyi haram kılmıştır. “Her söylediğin doğru olsun; fakat her doğruyu her yerde söyleme!” nin benzeri; “Doğru söyleyeni, dokuz köyden kovarlar” dır. Kötü insan bile; çoğu zaman nezaketli konuşma ile yola gelir, kalbi yumuşar ve düşmanlığı bırakır. Tatlı dil, yılanı bile deliğinden çıkarır. Sert  bir söylem düşmanlığı arttırır, “barış” yerine “kin” doğurur. Bu da Müminler arası kardeşlik (uhuvvet) ile bağdaşmaz.

Günümüzde siyasilerden, aynı konuda zıt söylemde bulunmasına rağmen, en çok şu cümleyi duyarız; “Hakkı söylemekten sakınan/haksızlık karşısında susan  dilsiz şeytandır.” Bu durumda hangi tarafın şeytan olduğunu anlamak zorlaşıyor!..

 “Allah’ı ve Müminleri güya aldatmaktadırlar. Hâlbuki onlar yalnız kendilerini aldatırlar da farkında bile olmazlar. Onların kalplerinde nifak hastalığı vardır. Ayetler peş peşe inip İslâm inkişaf ettiği halde inanmadıklarından, Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır. Ayetlerimizi yalanlayıp durmaları yüzünden onlara pek acı bir azap vardır.” (Bakara Suresi, 2/9, 10.)

Hoca dedi ki; “Güvenilir olmak temelde Allah'ın ahlakıdır. İnsan için vazgeçilmez değerlerden birisi de güvenilirliktir. İnsan güvenilirliği kadar itibar görür.” “Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tövbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir.” (Hud, 11/112) Peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi; dürüst, diğeri de güvenilir olmaktır. ''Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim'' (Şuara, 26/107, 125, 143, 162, 178) Mekkeliler, Peygamberimiz (s.a.v)’e, daha peygamber olmadan önce, “el-Emin “ sıfatını vermişlerdi.

Günümüzde ise, insanlar; çıkar ve menfaate dayalı, sadece kendini düşünen bencil bir insan tipini benimsemekte, makam/görev için, fazla para kazanmak için adeta takla atmaktadırlar...

Son nokta; İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine/paylaşımına büyük önem vermiştir. Müslümanların ilişkilerinde samimiyet, güvenilirlik, tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı esastır…

Not: Yurt Dışındaki Müslümanların, ülkemize göre daha fazla paylaşımcı oldukları, "Gurbet gerçeğinin" buna destek olduğu, ülkemize bayram ziyaretine gelen çalışanlar tarafından dillendiriliyor. Cami Derneklerinin düzenlediği "Açık Kapı” iftar davetlerinde, her kesimden insanlar iftar yemeğine katılıyor ve ilişkilerini geliştiriyorlarmış. Bizde ise siyaset!

Eğer;

Namaz, nefsi temizliyor,

Zekat, malı temizliyor,

Oruç; "bedeni ve zihni temizliyor" ise;

"Temiz ve İyi Bir Müslüman/İnsan" neden olunamıyor?

Demek ki, önce; "temel temiz" olmalı, sonra üzerine "suretler, çizimler, karakterler” yazılmalı ve "insan benliği" öne çıkarılmalıdır..