Her konunun uzmanları...

Türkiye’de gündem çok hızlı değişir. Dünyanın pek çok yerine gittim, kiminde makul sürelerde kiminde uzun kaldım ama günleri, gündemi bizim kadar yoğun, farklı yaşayan bir ülke görmedim.

Prof. Dr. Zakir Avşar zakiravsar@internethaber.com

Televizyonlarımız, gazetelerimiz, internet sitelerimiz mevzu sıkıntısı çekmez. İnsanlarımızın iletişim mecraları ile ilişkileri de bu nedenle çok dinamiktir…

Televizyonlar açık oturumlarla, tartışma programlarıyla doludur. Haber programları her olayda pek çok uzman konuk alarak daha açıklayıcı, bilgilendirici olmak isterler.

Bu bakımdan da takdir edilmeleri gerekir.

Ancak işin içinde bir garabet var ki, kimse ses etmez…

Siyaset yorumcusu ertesi gün uluslararası ilişkilerde otorite olarak karşımıza çıkar, bir sonrakinde değme anayasa hukukçusuna taş çıkartır, bir başka gün depremlere ilişkin engin bilgi birikimini paylaşır, gün gelir kurmay subaylardan daha iyi harita okur, askeri stratejiler üzerine imali fikir eder ve bizi bilgilendirir. Durum biraz normalleşirse gıda güvenliği konusunda da ondan iyi bilenin olmayacağını kanıtlar ekranlardan, spor yorumlarını ise diğer günleri bile beklemeden o anki yayının öncesinde veya sonrasındaki spor programlarında izleyici ile paylaşma lütfunda bulunur…

Geçtiğimiz gün bir öğrencim espri yaptı, “Hocam bu nasıl oluyor, siyaset biliyor, hukuk biliyor, depremi de biliyor; çift anadal gibi bir şey mi?” diye…

Televizyonların ayıbı büyük. İzleyiciye saygısızlık bu hal. 83 milyonluk bir ülkede, onbinlerce akademisyen var, çok yetkin nitelikli, her görüşten, alandan uzman var ama ekranlarda bir avuç adam her konuda arzı endam ediyor…

Çok seslilik diyoruz, ama çok seslilik hep aynı isimlerle yüzlerle olmuyor ki…

İşin bir tuhaf tarafı da şu, hep aynı sesler, hep aynı yüzler ama neredeyse her kanalda bu sesler ve yüzler var… Kanal kanal dolaşmaktan helak oluyorlar.

İnsanların tam olarak bilmedikleri konularda, uzmanlaşmadıkları alanlarda üstelik de ekranlarda böylesine büyük bir özgüven ile ahkam kesmeleri izah edilebilir bir şey değil.

Geçmişte televizyon yorumcuları bu kadar rağbet bulmazken, gazetelerde köşe yazarları büyük itibar görürdü. Onları da çok tenkit ederdik, bilgisizce ve yüzeysel yazıyorlar diye…

Köşelerinden Türkiye’ye ve dünyaya nizam verirler, değişik konularda yazdıkları için de pek çok maddi hata ile okuyucu karşısına çıkarlardı. Şimdiki gibi Google kullanma imkanları da bulunmadığı için yazdıklarını takviye edecek fazlaca kaynakları da yoktu.

Televizyon yorumcularının bir kısmını elbette tenzih ediyorum, hepsi aynı diyemem. Ancak önemli bir kısmı Google’a bakma zahmetine bile girmiyor. Şayet çağrıldığı konu ile ilgili olarak birazcık Google araştırması dahi yapsa muhtemelen çok daha mantıklı, isabetli konuşacak ve söyledikleri saygı ile karşılanacak… Ama onu bile yapmıyorlar.

Şimdi Barış Pınarı Operasyonu sürüyor. Ekranlar yine yorumcularla dolu. Önemli bir kısmı ne konuştuğu coğrafya ile ilgili bilgiye sahip, ne konu ile ilgili terminolojiye… Ama konuşuyorlar…

Bir hafta önce de deprem ile ilgili konuşuyorlardı. Bunları söylüyorduk.

Daha önce siyaset üzerine konuşuyorlardı. Ses çıkarmıyorduk.

Diyanet üzerine konuşuyorlardı, dinliyorduk…

Cinsellikten dem vuruyorlardı, izliyorduk…

Yarın mevzu değişir, yine konuşurlar ve biz yine aynı yüzlerle, aynı seslerle devam ederiz…

Allah, ordumuzu muzaffer, yurdumuzu esen ve güvenli kılsın… Akıllarımızı, yüreklerimizi, kulaklarımızı ve gözlerimizi korusun…