Çocuklarınıza, sevgilinize, arkadaşınıza ya da kendinize tatlı
mı tatlı bir köpek (kedi ya da başka bir hayvan da olabilir. Hiç
fark etmez. Köpek sadece örnek) alıyorsunuz. Yavru da olsa, büyük
de olsa sizi ve ortamınızı kabullenmekte sıkıntı yaşayacağını
bildiğiniz için ve birazda hevesle ilk zamanlar el üstünde
tutuyorsunuz. Sonraları her nedendir bilinmez, bu tatlı dostunuzun
bazı şeyleri size dokunmaya başlıyor. Mesela…
Siz dışarı çıkarmayı unuttuğunuz ya da üşendiğiniz için evinizin
bir köşesine tuvaletini yapması sizi sinirlendiriyor!
Siz iş yerinizdeyken evde bütün gün tek başına kaldığı için
sıkıntıdan bir yerleri kemirmesi asabınızı bozuyor. Bütün gün evde
tek başına kalan hayvanın sıkılması ne hayret verici bir şey
doğrusu!
Sonra, yemek masrafları ağır gelmeye başlıyor. Oysaki siz böyle
hayal etmemiştiniz. Ayda 20 liraya karnı doyar sanmıştınız. Meğerse
öyle değilmiş. Sinirleniyorsunuz. Haklısınız!
Nihayetinden bu sevimli arkadaşınızla yollarınızı ayırmaya karar
veriyorsunuz. Onu evinizin bulunduğu semtin dışında uzak bir yere
bırakıyorsunuz. Ve hiç düşünmüyorsunuz. O sizi özleyecek. Onun da
duyguları var. Yalnız kaldığı için belki çok üzülecek ve
hastalanacak. Belki sessizce ağlayacak. Ne siz, ne de bir başkası
duymayacak. Sonuç itibariyle mecburen bulunduğu şartlara
istemeyerek dahi olsa ayak uyduracak. Ve bütün bunlar olurken sizin
vicdanınız hiç sızlamayacaksa, lütfen bu tatlı dostların hayatına
hiç girmeyin. Onları hayatınıza hiç almayın.
Ha bu arada bir şeyi eklemek isterim. Siz bütün bunları
yaptıktan yıllar sonra bir gün karşısına çıkarsanız, emin olun
hiçbir şey olmamış gibi size sevgisini sunacaktır. Bu gerçeği
hiçbir zaman unutmayın.
***
Hoşça kal güzel insan…
Harun Koçak’ı son yolculuğuna uğurladık. Kendi adıma söylemem
gerekirse; gerek hareketli, gerek hüzünlü şarkılarının hepsini aynı
zevkle dinledim. Hiçbiri sırf albüm dolsun diye gelişi güzel
yapılmış parçalar değildi. Harun Kolçak’a son sözüm şudur:
"Gitme seviyorum" demek kolay. Sen niye gittin? Mekânın cennet
olsun…
***
Kifayetsiz kalan kulaklıklar…
Müzik dinlemek, zannediyorum hemen herkes için büyük bir keyif.
Özellikle toplu taşımı kullanırken, yolculuğun sıkıcılığına karşı
çok daha önemli. E tabi ki, toplu taşımı kullanıyorsak
etrafımızdaki kişileri rahatsız etmemek adına müziğimizi
kulaklıklarla dinlemeliyiz.
Ancak bazen öyle durumlar oluyor ki, kulaklıklar hiçbir şeye
yaramıyor. Daha doğrusu amacına hizmet etmiyor. Müziğin sesini
sonuna kadar açmış ve bir de müzik çalarınızın ekolayzırından bas
özelliğini artırmışsanız, sağınızdaki ve solunuzdakilerde müziği
dinlemek zorunda kalıyor!
Bu saygısızlığı lütfen yapmayın. Sizin yüksek sesle müzik
dinleme keyfiniz var diye etrafınızdakiler sizinle birlikte o
gürültüyü çekmek mecburiyetinde değil!
Bir de uyarıldıkları vakit, özür dileyip sesini kısacakları
yerde, “Kulaklık var zaten. Daha ne yapabilirim?” diyenler var.
Kulaklık işe yaramıyor işte. Biz de tam olarak onu söylüyoruz sivri
zekalı! Direkt olarak müziği dinlesek daha iyi. Kulaklıktan dışarı
gelen ses anlamsız tuhaf bir şey oluyor.
***
Gabriel Garcia Marquez’den
seçmeler…
Nobel Edebiyat Ödüllü büyük yazardan birkaç güzel sözle bitirmek
isterim.
- Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben,
bana değer verenleri sevmekle meşgulüm.
- Aslında kötü insan yoktur hayatın hiçbir evresinde, her insan
huzur verir; kimi geldiğinde, kimi gittiğinde.
- Her şeyin bir sonu var, doğrudur! Ama en mutlu son, hafta
sonudur.
Sağlıcakla kalın…