Gidemeyenler için: “Diyarbakır Notları - 1”

Selçuk Baymaz selcukbaymaz@internethaber.com

Kürt sorununda müzakerelerin barış yönüne doğru evrildiği bir dönemi geçiriyoruz.

Ben de bu sürecin en hassas günlerinde,  müzakerelerin Diyarbakır’dan nasıl yankılandığını sizlere aktarmak üzere Diyarbakır’a gittim.

Sizin yerinize halkla, BDP-AK Parti ve TRT 6 yetkilileri ile görüştüm. İzlenimler edindim.

Ve aklıma, defterime düşen notları paylaşmak istedim.

Tabi bir dipnot düşmek gerekirse, gazetecilik ilkeleri gereği yazımda kaynak olarak herhangi bir isim kullanmadım.

Diyarbakır'da ana gündem maddesi, Kürt Sorunu mu?

- Diyarbakır’a geldiğim andan itibaren aklımda “Buranın ana gündem maddesi Kürt meselesi mi?” sorunsalı vardı. Çünkü bir kesim için refah, iş-aş, ekonomi, modernleşme arayışı olan Kürt sorunu, başka bir kesim için hak hukuk ve kimlik meselesi durumundaydı. Ayrıca Türkiye’nin gündemiyle, Diyarbakır’da yaşayan insanların “gündemleri” farklı olabilirdi.

- Bu nedenle görüştüğüm herkese “Evlerde, iş yerlerinde politika denilince akla gelen ilk konu kimlik meselesi midir?” ve “Benim, ilk sohbet konusu olarak Kürt sorunu konusunu açmam sizi rahatsız ediyor mu?” sorularını yönelttim.

Aldığım cevapların çok büyük bölümü, “ne kadar refah ve istikrarla ilgilenip işin “kimlik” tarafına sırtınızı dönseniz de; öncelikli meselenin eninde sonunda kimlik kavramına ve  savaşın bitmesine” geldiği idi. Bu nedenle bu konuyu açmam normaldi.  Aksine, dışardan gelen biri olarak temel meselelerden birine değindiğim için bu durum, sevindiriciydi bile.

- Yani işin özeti, konunun uzağında yada yakınında olun, savunucusu yada karşıtı olun; bu sorun, her kesimi olumsuz biçimde etkiliyor. Bundan dolayı, “Hayır, ben Kürt sorunu meselesini konuşmam” deme gibi bir lüksünüz yok.

Paris Suikastı ve cenaze töreni

- Hem BDP hem de AK Parti tabanında ilk defa, barış sürecine bu denli yaklaşıldığını hissettiren bir atmosfer oluşmuş.

- Cenaze töreni, istenildiğinde kavganın gürültünün olmayacağının bir örneği haline gelmiş.

- Genel kanı, BDP’nin sıradan eylem, toplantı ve yürüyüşlerinde bile bayraklar açılıp, sloganlar atılırken; ilgili cenaze töreninde yaşananların “devede kulak olduğu” yönünde.

- Cinayete ilişkin görüşlere göre; eski faili meçhul cinayetlere nazaran devletten şüphelenme oranı neredeyse yok denecek kadar az. Yaygın görüş, süreci baltalamak isteyen dış ülkelerin müdahelesi yada PKK'nın içindeki bir iç hesaplaşma olduğu yönünde... Ayrıca, cinayetin tam anlamıyla hala aydınlatılamamış olması da barış sürecinin şeffaflığına zarar verici bir nitelik olarak görülüyor.

Bir Barış Annesi: “BDP olmasa, AK Parti’ye oy verirdim.”

- AK Parti, bölgede BDP ile birlikte kıyasıya bir oy savaşı içerisinde. Bölgede bir üçüncü partiden bahsetmemiz mümkün değil. Ki bunun diğer partilerin Güneydoğu Anadolu bölgesini ihmal etmeleri nedeniyle doğmuş bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz.

- Sohbet ettiğim bir Barış Annesi’ne “BDP olmasa, bölgede kime oy verirdiniz?” şeklinde bir soru yönelttim. O da “AK Parti’ye oy verirdim” dedi. Yani belirli kesimler için BDP – AK Parti’nin, AK Parti ise BDP’nin alternatifi durumunda. Bir üçüncünün şansı yok.

- Tayyip Erdoğan ciddi anlamda güçlü bir siyasi figür. Bu durum BDP sempatizanı için de aynı, AK Parti’yi destekleyen seçmenler için de aynı…

-Diğer bir gözlemim ise, AK Parti kimlik meselesi ile ilgili politikalarda bir çözüme ulaşırsa, G.Anadolu bölgesinde oy oranını oldukça artıracağıdır. Çünkü Kürt sorunu çözülürse; BDP, kimlik siyasetinden, hizmet yönlü bir siyasete doğru geçiş yapmak zorunda kalacak.  Yani, bir başkalaşım geçirmesi gerekecek.

Bu nedenle çözüm söz konusu olursa;  “Yeni BDP” ve “Yeni Kürt Hareketi” tartışmalarını sıklıkça duyacağız.

-Ayrıca toplum, müzakere sürecine bu kez gerçekten umutla bakıyor. Ama ciddi biçimde “görüşmelerden sonuç çıkmaz ise, bir daha da barış olmaz” korkusunun da hakim olduğunu söyleyebiliriz.

80-90’ların hazin gençliği

- Güneydoğu’da 80 ve 90’lar gençliği terörle büyüdüler. Kaleşnikof, Roket atar sesleri hayatlarının sıradan bir fon müziği haline geldi. Batı’da sadece havai fişek seslerini duymuş bir nesille, onların tecrübe ettiği durumun mukayese edilemeyeceğini düşünüyorum.

- “Ölümler, ev aramaları, her köşede polisin kimlik sorması, köyden şehre devlet tarafından zorunlu göçe tabi olunması vb.’leri” onların kişisel gelişimi adına travmatik sonuçlar doğurdu.

- Kentlileşme sürecinin ilk denekleri oldular. Ailelerinin bir ayağı köydeyken, onlar zorunlu olarak büyük şehirlerde tutunmaya çalıştılar. “Kentliliğin yabancılaştırması” sürecini yaşadılar.

- Bu nedenle, hepsi acı bir tarih içerisinde büyüdüler. Kürt sorunu konusunu açtığınızda, hepsinin ayrı ayrı anlatacağı bir dolu hikayesi var. Kimisi abisini, kimisi amcasını, babasını bu savaşın içinde kaybetmiş. Aile mensuplarının dağa çıkması sonucu, bir yandan okuyup diğer yandan kardeşlerine bakmak zorunda kalan gençler var.

-Yani, Son 30 yılın Kürt sorunu; aynı zamanda 80 ve 90’lıların çocukluğu, gençliği demektir. Onların yaşamının ta kendisidir.

***

Yazımın yarınki ikinci bölümünde "BDP-AK Parti yöneticlerinin tutarsızlığına, TRT 6'ya, Kürt toplumundaki yeni sınıflaşmalara" ve daha bir çok konuya değinceğim.